1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. İsrail'in Ramazan katliamı Batı'nın ahlakilik iddialarını yerle bir etti
İsrail'in Ramazan katliamı Batı'nın ahlakilik iddialarını yerle bir etti

İsrail'in Ramazan katliamı Batı'nın ahlakilik iddialarını yerle bir etti

​​​​​​​Benjamin Netanyahu'nun Gazze'ye yönelik savaşı korkunç bir şekilde yeniden başlatması, ABD destekli hiçbir ateşkes anlaşmasının üzerine basıldığı kâğıda değmeyeceğini gösteriyor.

24 Mart 2025 Pazartesi 06:03A+A-

David Hearst’ün Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.

 

Salı günü yerel saatle 02:20'de Gazze Şeridi'nde Washington dünya siyasetinde yeni bir dönemi başlattı. Bu, İsrail'in yerleşim bölgesindeki düzinelerce hedefe yönelik saldırılarını, Müslümanların oruç gününe hazırlık olarak şafak öncesi yedikleri yemek olan sahurla aynı zamana denk getirdiği andı.

Bu zamanlama, Gazze'nin dört bir yanındaki ailelerin, tüketecek çok az yiyecekleri olsa ya da hiç olmasa bile, kutsal Ramazan ayı boyunca yemek yemek ve dua etmek için bir araya gelmeleri nedeniyle, azami sivil kayıplara yol açacak şekilde tasarlanmıştı.

Eş zamanlı olarak 100 ayrı noktaya yapılan toplu saldırılar amacına ulaştı ve İsrail güçlerinin Gazze'ye karşı 15 aydır sürdürdüğü savaş sırasında gerçekleştirdiği en kötü katliamlardan biri oldu.

Gazze sağlık yetkililerine göre aralarında 170'ten fazla çocuğun da bulunduğu 400'den fazla Filistinli öldürüldü. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bu saldırıları başlatmadan önce Washington'dan yeşil ışık istedi ve aldı.

Böylece ABD Başkanı Donald Trump, uluslararası garantörlerin huzurunda imzalanan ateşkes anlaşmasını her yönüyle ihlal eden bir saldırı dalgasına onay vererek küresel ilişkilerde yeni bir dönemin sinyallerini verdi. Trump tek bir hareketle, ülkesinin liderlik ettiğini iddia ettiği Batı'yı “Vahşi Batı'ya” dönüştürdü.

Bu andan itibaren ABD'nin imzaladığı hiçbir antlaşma, ateşkes ya da uluslararası anlaşma, üzerine basıldığı kâğıt kadar değerli değildir.

Michigan'ın saf imamlarını bir barış adamı ve hatta Nobel Barış Ödülü'nün bir sonraki potansiyel sahibi olduğuna ikna eden bir ABD başkanı, şimdi “Filistinli” etiketini Yahudi Demokrat politikacılara karşı siyasi bir hakaret olarak kullanıyor.

Tüm savaşları durdurma sözü veren Başkan aynı anda Yemen, Gazze, Lübnan ve Suriye'de hava saldırıları başlattı ya da bunlara izin verdi ve taleplerine boyun eğmediği takdirde İran'da kıyametin kopacağını vaat ediyor.

Rehinelerin ailelerine onları sağ salim geri getirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyen bir ABD Başkanı, İsrail'in salı sabahki saldırılardan önce hayatta olduğuna inanılan iki düzine rehineye ‘Hannibal Direktifini’ etkin bir şekilde uygulamasına izin verdi. İsrail böyle davranırsa, Hamas'ı kalan rehineleri hayatta tutması için nasıl bir teşvikte bulunmuş olur?

Tanrı'nın intikam ordusu

Netanyahu için bu saldırıların zamanlaması oldukça farklı nedenlerden ötürü çok önemliydi.

Salı günü, dava ilerledikçe siyasi boynundaki ilmiği sıkılaştıran çok sayıda yolsuzluk suçlamasıyla mahkemeye çıkması gerekiyordu. Yenilenen savaş ona mahkemeye katılamayacağını söylemek için bir bahane verdi.

Knesset üyesi ve Taal partisi başkanı Ahmad Tibi'nin Middle East Eye'da yazdığı gibi: “Salı günkü bombardımanın tam da önemli bir bütçe oylamasından önce gelmesi, ultra Ortodoks milletvekillerinin kendi cemaatlerini zorunlu askerlikten muaf tutan bir yasanın kabul edilmemesi halinde hükümeti devirmekle tehdit etmesi ve eski Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in ültimatomlar vermesi tesadüf değil.”

Netanyahu'nun Maliye Bakanı ve aşırılık yanlısı Dindar Siyonist Parti lideri Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun Gazze'deki savaşı sürdüreceği konusunda tüm dünyaya güvence verirken başından beri haklıydı.

Salı günü Smotrich, Knesset'te öldürülen Yoram Metzger'in gelini Ayala Metzger ile girdiği bir çatışma sırasında rehine ailelerinin “çok fazla” dinlendiğini söyledi. “Tanrı'nın intikam ordusunda değil de İsrail ordusunda görev yaptığımızı sanıyorduk,” dedi. “Tam da bu anlarda rehineleri öldürüyoruz ve masada bir anlaşma var.”

Ancak şu anda İsrail'deki en güçlü tek grubu oluşturan Dindar Siyonistler için Tanrı'nın intikam ordusu tam da Gazze saldırılarının konusu.

Toprakla ilgili bir anlaşmazlığı din savaşına dönüştürmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Yıllardır Ramazan ayında polisi Mescid-i Aksa'da ibadet edenlere saldırmaya zorladılar ve bu da doğrudan Hamas'ın 7 Ekim 2023'te gerçekleştirdiği ve grubun El Aksa Tufanı Operasyonu adını verdiği saldırıyı tetikledi. Hamas, İngiltere ve diğer ülkelerde terörist grup olarak yasaklanmıştır.

En azılı düşmanlar bile dini bayramlarda savaşmayı bırakma konusunda anlaşabilirler. Ancak İsrail salı sabahı sadece imzaladığı ateşkes anlaşmasını çiğnemekle kalmadı; dini bir ritüeli yerine getirmek için toplanan ibadet edenleri özellikle hedef aldı.

Eğer İsrail tamamen Müslümanlarla çevrili bir bölgede küçük, yerleşimci-sömürgeci bir sahil şeridiyse, çatışmayı dini bir çatışmaya dönüştürme girişimi intihar boyutlarında bir ahmaklığı temsil etmektedir. Tüm Müslüman kalplerde yaktığı ateşi söndürmek zor olacaktır.

Bu saldırıdan sağ kurtulanların İsrailli Yahudilerle iki devletli ya da tek devletli ortak bir geleceği düşünmeleri de imkânsız olmasa bile aynı derecede zor olacaktır.

Terörün gücü

Hamas, 7 Ekim 2023'teki eylemlerine rağmen, çoğu askeri analistin görüşüne göre, imzaladığı anlaşmalara sadık kalan disiplinli bir milis gücüdür. Disiplinsiz bir terör gücü gibi hareket eden ve uluslararası kabul görmüş bir anlaşmayı defalarca ihlal eden ise İsrail'dir.

Salı günkü saldırıdan önce bile İsrail ateşkes süresince Gazze'de 150'den fazla Filistinliyi öldürmüştü. Anlaşmada öngörüldüğü üzere, birinci aşamanın 16. gününde ikinci aşamaya ilişkin görüşmelere başlamadı. Philadelphi Koridorundan çekilme taahhüdünü yerine getirmedi. Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını bir hafta geciktirdi.

İsrail bir mafya gibi davranarak Gazze'yi tamamen farklı bir anlaşmaya zorlamaya çalıştı. Trump'ın elçisinden herhangi bir onay sözcüğü gelmemesine rağmen Steve Witkoff'un ağzından bir öneri formüle etti ve 50 günlük ateşkes karşılığında Hamas'ın 11 canlı rehineyi ve ölülerin yarısını serbest bırakmasını talep etti. Bu, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların aylar boyunca müzakere ettiği anlaşmadan tamamen farklı bir anlaşma olacaktı.

Maariv'in haberine göre salı günkü sürpriz saldırılar ordu ve Shin Bet tarafından uzun süredir planlanıyordu. Amaç, tıpkı Lübnan'daki savaşın başlangıcında Hizbullah'ın üst düzey komuta kademesini etkisiz hale getirdiği gibi, ilk saldırıda mümkün olduğunca çok Hamas üyesini hedef almaktı.

Maariv'e göre, Müslüman dünyasının büyük bir bölümünde olduğu gibi Gazze'de de son günlerde Ramazan dolayısıyla saatlerin değiştirilmiş olması bu görevi kolaylaştırdı.

“Şin Bet ve askeri istihbarat, Hamas üyelerinin bulunmasının ve sahur yemeği vermesinin beklendiği yerleri hazırladı. Şin Bet ve İsrail Hava Kuvvetleri'nin görevi, ilk saldırı dalgasında onlarca uçak ve savaş aracının Gazze'de Hamas üyelerinin bulunduğu hedeflere aynı anda yüzlerce bomba atmasıydı.” “Saat 02:20'de emir verildi.”

Hava saldırılarında kaç Hamas liderinin öldürüldüğü henüz bilinmiyor ancak böyle bir saldırının işe yaraması pek mümkün değil.

Geçiş töreni

Hamas Hizbullah değildir ve liderlerin hızla değiştirildiği güçlü bir kurumsal kolektif kimliğe sahiptir. Hizbullah'ın liderliğine yapılan saldırının bile İsrail'in kara harekâtına direnme ve İsrail'in seçkin güçlerini sınırın birkaç kilometre yakınına kadar sıkıştırma kabiliyeti üzerinde bilinen bir etkisi olmadı.

Hamas'ın eleman bulma konusunda bilinen bir sorunu yok ve İsrail ordusu tarafından öldürülen savaşçıların yerine daha çabuk yenilerini bulabiliyor. Bu yetenek bizzat İsrailli generaller tarafından da kabul edilmiştir. Aksine, böyle bir saldırı Hamas'ın isteyebileceği en büyük eleman kazanma hamlesidir - dolayısıyla savaşın yeniden başlaması örgüte bir bütün olarak öldürücü bir darbe vurmayacaktır.

Mevcut kanıtlara göre Gazze'deki Filistinlilerin topraklarında kalma kararlılığını da değiştirmeyecektir.

Genç bir anne uyandığında çocuklarını ve kocasını ölü bulmuş. “Çocuklarım açlıktan öldü” dedi. “Allah'a yemin ederim ki çocuklarım sahur yapamadılar. Allah bana yeter ve sana karşı en iyi tasarrufta bulunacak olan da O'dur, Netanyahu. Allah seni sorumlu tutsun... Ben yüreği acıyla yanan bir anneyim. Allah çocuklarınız için yüreğinizi yaksın Netanyahu. Araplar nerede? Sadece bizi izliyorlar.”

Filistin'in Arap komşuları eli kolu bağlı oturan tek taraf değil.

Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le birlikte Ukrayna'yı parçalama planına karşı çıkmaya bu kadar hevesli olan Avrupa ve İngiltere, Gazze'deki katliamı durdurmak için hiçbir şey yapmıyor.

Gerçekten de Keir Starmer için Gazze, başbakanlık kimliği için gerekli bir geçiş töreni olarak ortaya çıkıyor.

Starmer, 7 Ekim saldırısından bu yana iki önemli kavşakta, yumuşak solun - David Lammy, Yvette Cooper ve Lisa Nandy - ve son seçimlerde koltuğunu kaybetmesine birkaç yüz oy kalan Shabana Mahmud ve Wes Streeting gibi İşçi Partisi sağının kilit üyeleri tarafından dile getirilen kabinesinin görüşlerine meydan okudu.

Gazeteciler Patrick Maguire ve Gabriel Pogrund, Starmer'ın İrlanda doğumlu Makyavelist iş bitiricisi Morgan McSweeney'in İşçi Partisi liderinin iktidara yükselişindeki etkisini anlatan ‘Get In’ adlı kitaplarında her iki olayı da anlatıyor.

Çifte standartlar

Starmer ilk etapta, LBC'de Nick Ferrari ile yaptığı ve İsrail'in Gazze'den su ve elektrik çekmeye hakkı olduğunu söylediği röportaj için kamuoyu önünde özür dilemeyi reddetti. Sonunda bir açıklama yayınlayarak İsrail'in kendini savunma hakkıyla ilgili bir soruyu yanıtladığını söyledi.

İkincisinde ise Starmer, aralarında Philippe Sands ve Richard Hermer gibi uluslararası hukukun kutsallığına bağlı onurlu hukukçuların da bulunduğu kendi mutfak kabinesine karşı çıktı. Onlar da Yahudi.

Maguire ve Pogrund'a göre, Gazze'deki yıkım derinleştikçe Lammy, Cooper, Nandy, Mahmud ve Streeting, Starmer'a fikrini değiştirmesi için lobi yaptı.

Yazarlar, “Mahmud, liderin ofisinde, İsrail'in eylemlerine karşı çıkmanın antisemitizmden kaynaklandığına inandıklarından şüphelenerek, zayıflatıcı bir çifte standart vakası teşhis etti” diye yazıyor. “Starmer'ın danışmanları bu durumu kayıtsızca izlediler... McSweeney, İşçi Partisi'nin Jeremy Corbyn yönetiminde partiyi desteklemeye istekli milyonlarca seçmeni kaybedebileceği ihtimalini her zaman benimsemişti.”

Starmer'ın ofisindeki görüşü anlatan, adı açıklanmayan bir gölge kabine üyesi yazarlara şunları söyledi “Filistin aktivizmini aşırı solun bir yaratığı olarak görüyorlar.”

Bu görüş bugün de devam ediyor. Salı günü Starmer, Lammy'nin İsrail'i Gazze'deki 2.3 milyon insanın su ve elektriğini kesen tam abluka uygulayarak uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlamasının ardından dışişleri bakanını açıkça reddetti.

İngiliz suç ortaklığı

Netanyahu sürpriz saldırısını başlatmamış olsaydı, Starmer İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar'ı kollarını açarak İngiltere'de ağırlayacaktı - İsrail'in parlamentonun dış ilişkiler seçici komitesi başkanı Emily Thornberry'ye karşı saygısızca davranmasından sonra bile. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Sharren Haskel onu gizlice filme çekmiş ve görüntüleri Instagram'da yayınlamıştı.

Saar, Gazze'ye giden su ve elektriğin kesilmesi yönünde oy kullanan kabinenin bir üyesiydi. Saar aynı zamanda Filistin devletine de karşı çıkan bir isim ve geçtiğimiz Kasım ayında “bugün bir Filistin devleti kurmak bir Hamas devleti kurmakla eşdeğerdir” demişti.

Starmer'ın İngiltere'si, İsrail'in Gazze'de soykırım yapmasına izin verilmesinde tamamen suç ortağıdır. Uluslararası hukukun kutsallığı, adını insan hakları alanında duyuran eski avukat için artık hiçbir şey ifade etmiyor.

Ancak bu ne hikâyenin sonu ne de Starmer'ın yükseliş ve iktidardan düşüş hikâyesinin sonu. Ne Hamas ne de daha da önemlisi Gazze'deki Filistinliler kolay kolay yok olmayacaklar.

Gazze, Starmer için, rehberi ve akıl hocası Tony Blair için Irak Savaşı'nın başbakanlığına vurduğu darbe gibi bir şey olabilir.

Her iki İşçi Partisi lideri de Müslüman bir ülkedeki savaşı siyasi cesaret gösterisi olarak kullandı. Her ikisi de savaş çığırtkanlığının dünya liderlerinin seçkinler kulübüne otomatik giriş anlamına geldiğine inanıyordu. Ancak Blair için olduğu gibi Starmer için de savaş onun felaketi olacak.

Trump döneminin bıraktığı enkazdan parçaları kim toplarsa toplasın, Batı'nın dünyanın ahlaki lideri olma rolü sonsuza dek ortadan kalkmıştır. Binlerce Filistinli ve Müslüman'ın hayatına mal olan bu rolü bile bile terk etmiştir.

 

* David Hearst, Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir. Bölge üzerine yorumcu ve konuşmacıdır. Suudi Arabistan üzerine analisttir. The Guardian'ın yabancı lider yazarıydı ve Rusya, Avrupa ve Belfast'ta muhabirlik yaptı.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum
  • Rıdvan Kaya / 24 Mart 2025 11:03

    İnsanlık ve medeniyet maskelerinin ardında ne kadar korkunç bir canavar var, Gazze bu gerçeği en açık biçimde gösteriyor.

    Yanıtla (0) (0)