1. YAZARLAR

  2. Akif Emre

  3. İsrail'in "kırılan gururu"
Akif Emre

Akif Emre

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail'in "kırılan gururu"

18 Ağustos 2011 Perşembe 00:41A+A-

İsrail'in Türkiye'den özür dilemesi konusunda, kapalı kapılar ardında yürütülen çok yönlü diplomatik girişimin ardından dün itibariyle ipler kopmuş gibi görünüyor. En son Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton'un devreye girerek Türkiye'den özür dilenmesi yönünde Netanyahu'ya yaptığı çağrı (baskı olarak da okunabilir) sonuçsuz kalmış görünüyor. Netanyahu Clinton'a "İsrail'in şu an itibarıyla özür dileme niyetinde olmadığını" açık biçimde söyleyerek, olayı soruşturan BM Komisyonu'nun Palmer Raporu'nun yayımlanmasını bekleyeceklerini kaydetmiş.

Amerika'nın özür dileme konusuna, İsrail'e baskı yapmaya varacak derecede önem vermesi yeni Ortadoğu konseptinden bağımsız düşünülemez. Mavi Marmara'da yaşananlardan hemen sonra ABD'nin adeta İsrail'i ödüllendiren açıklamaları ile bugün sergilediği tutum arasındaki farkı iyi okumak gerekiyor.

Türkiye'nin İsrail'le (siyasi) ilişkilerinin düzelmesi için öne sürdüğü şartların yerine getirilmemesi durumunda ortaya çıkacak manzara, Amerika için en kötü senaryolardan biri olmalı. İsrail'i biraz Türkiye üzerinden terbiye ederken diğer taraftan da Türkiye'siz bir İsrail denkleminin ne tür " felaketlere" yol açacağının da farkında. Aslında Türkiyesiz bir İsrail'in yer aldığı Ortadoğu denkleminin ne anlama geldiğini, bunun kendileri açısından ne denli büyük -nerdeyse alternatifi olmayan- bir boşluk oluşturduğunu en iyi Tel Aviv biliyor. Buna karşın İsrail tarafı, kurduğu stratejik ilişkileri sürekli olarak Türkiye'ye bir tür lütfedilmiş ayrıcalık gibi sunmakta son derece başarılı oldu. Türkiye'deki öz güven yoksunu dış politika yapımcıları, iktidar erki Batı ve ABD ile olan ilişkilerini İsrail'e endekslemişti. Türkiye'nin Batılılar nezdinde adeta vizesi durumundaydı.

Oysa İsrail'in Türkiye'ye olan ihtiyacı sanılanın çok daha fazlasıydı. Her anlamda bölgeye yabancı bir u(nsu)r olarak yerleşen ve kuruluşundan beri sürekli yayılmacı ve işgalci bir stratejiyle sınır genişleten İsrail'in tek başına bu adada kalması imkansızdı. Amerikan yönetiminin üzerinde kurduğu nüfuzunu ve Avrupalıların moral anlamda ikiyüzlülüklerini istismar ederek Türkiye ile her anlamda buyurgan ve şımarık bir ilişki geliştirdi.

Türklerin her anlamda Batı karşısında bağımlı ve edilgen ilişkisi İsrail'in zaman zaman her tür diplomatik teamülü de aşan şımarıklıklarına cesaret verdi.

Son olay bölgede İsrail kibrini kıran ikinci önemli gelişmedir. İlki askeri anlamda İsrail'in üstünlük ve yenilmezlik duygularını yerle bir ederek, adeta kibirli duruşunu alaşağı etti. 2006'da Lübnan'da Hizbullah'la girdiği savaş yenilmez İsrail mitini parçaladı. Çevresini saran Arap devletlerinin, halktan topladıkları vergilerle besledikleri yüz binleri aşan askerine ve silah gücüne rağmen her seferinde nasıl olmuşsa yenmeyi başaran bir ordu, ilk kez yenilgiyi tadıyordu. Üstelik bir avuç terörist dediği, devleti olmayan bir kurtuluş hareketi olan Hizbullah karşısında çaresiz kalmıştı. Askeri anlamda İsrail kibri, yerel kurtuluş örgütü karşısında parçalanmıştı.

İkinci önemli kırılma diplomatik anlamda özür dileme şartlarında yaşandı. Zaten Mavi Marmara'ya yapılan ve sonuçlarının ne olacağı bilinen saldırı biraz da İsrail'in şerefini kurtarma girişimiydi. Bundan daha önemlisi yeni Ortadoğu denkleminde İsrail'in Türkiye üzerinden terbiye edilme taktiğine karşı kendi yöntemiyle cevap vermek istemişti. Yeni denklemi tanımak istemediğini Amerikalılara ve bölgedeki taraflara ilan etmek istemişti diye okunabilir.

Böylece, masum kanı dökerek "çiğnenen onurunu" ayaklar altından kaldırabileceğini düşündü İsrail!

Kısa vadede sonuç almış gibi görünse de İsrail'i yeni bir gurur kırılmasıyla karşı karşıya getirecek bir manzara ortaya çıktı. Diplomatik anlamda her tür kapıyı açmakta, her tür ikna yöntemlerini geliştirmekte üstüne olmayan İsrail'in bu kez diplomatik kibri yerlerde sürünme tehlikesi ile karşı karşıya.

Türkiye İsrail'den talep ettiği özür dileme girişiminde ısrarcı ve kararlı durabilirse İHH'nın Gazze'ye yardım gemisine karşı Akdeniz'in ortasında korsanlık yapmasının karşılığında yeni bir kırılma yaşayacak demektir. Muhtemelen, İsrail devlet aklı kibrine mağlup oldu. Gelişmeleri okuyamadı. Nitekim özür olayının İsrail açısından nasıl bir dönüm noktası olduğunu en iyi başbakan yardımcısının sözleri ele veriyor. Başbakan Yardımcısı Moşe Ya'alon, özür konusunda "Erdoğan bizi dizlerimizin üzerine çökerttiğini söyleyebilecek bir duruma gelirse Ortadoğu'nun lideri olacaktır. Özür dilersek bu iş burada kalmaz" demiş.

Hem stratejik olarak hem de Yahudi devletinin pek düşkün olduğu gurur ve kibre varan üstünlük duygusunu tehdit eden bir durum olarak algılanıyor. Bir bakıma "seçilmiş millet" duygusunun beslediği "üstün devlet" psikolojisinin tehdit altında hissedildiği ontolojik bir durum ortaya çıktı...

Şimdilik BM Komisyonu'nun yayınlayacağı Palmer Raporu'nda nelere yer verileceğini beklemek durumundayız. Umarız ki, İsrail'in sadece Amerika üzerindeki ağırlığının tek başına her şeyi belirlemeye yetmediğini anlama vakti gelmişti.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum