İsrail’in gücünün iki kaynağı: ABD’nin sınırsız desteği ve Arap devletlerinin lakaytlığı
Hamas, 17 yıldır kuşatma altında modern tarihin en ağır boykotuna maruz kalmış küçücük bir toprak parçasında, çok az sayıda insan çok büyük orduya sahip İsrail’in bütün fiyakasını yerle bir etti.
Yasin Aktay / Yeni Şafak
“İsrail’in kendine ait bir gücü yok. Çok güçlü görünme yönünde bir propagandası var sadece. Ama bugün onun hayatta kalmasını sağlayan gücünü iki kaynaktan alıyor: Birincisi, ABD’nin sınırsız desteği. İkincisi ise Arap ülkelerinin sınırsız lakaytlıkları”
Aljazeera TV’nin usta isimlerinden Ahmed Mansur’un vefatından önce yaptığı mülakatta Abdulvahhap el-Messiri’nin söylediği sözler bugün yaşadığımız soykırımcı İsrail terörünün bir başka resmini çok iyi veriyor. “Bir başka resmi” diyoruz, çünkü hiçbir gerçeklik tek bir resme sığmaz. Ama başka resimlere geçmeden bu resme biraz daha bakalım.
ABD’NİN SINIRSIZ DESTEĞİ
ABD’nin İsrail’e verdiği sınırsız destek yüzünden İsrail bugün ipini koparmış boğa gibi büyük bir güç gösterisinde bulunuyor. İpini koparmış, kontrol dışına çıkmış olması dolayısıyla sergilediği güç yüzünden çok büyük zararlar veriyor, ama bu güç onun da kontrolünde değil artık. Ona bu sınırsız desteği veren ABD ise dünyada çok kutuplu düzen arayışı içinde aslında verdiği ölçüsüz destek ölçüsünde bir eksen olma potansiyelini de tüketmektedir. Gerçi tarihinde Kızılderili soykırımı, Siyahilere karşı köleci ırkçılığı, Hiroşiması, Vietnam’ı, Afganistan’ı, Irak’ı olan bir Amerika’nın bugün başka bir davranış sergilemesini beklemek propagandasını yapmış olduğu Amerikan değerlerine gereğinden fazla anlam atfetmek anlamına gelir. Amerika’nın özünde haydutluk, soykırımcılık, savaş suçları vardır ve bunların hesabı hiçbir zaman görülmedi.
ABD için demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve laiklik sadece başka ülkelere Truva atı olarak sokulacak emperyalist söylem aparatlarından ibarettir. Ancak yine de dünya sistemi içinde bir rekabet sözkonusu olduğunda bu değerler bir müşteri çekme aparatları olarak da değer kazanır ve ne kadar “sınırsız destek” vaat etse de hiçbir güç sınırsız değildir. Elden ayaktan düştüğünde tükendiği anlaşılır bu gücün.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Ürdün’de Mısır ve Ürdünlü mevkidaşlarıyla bir araya geldiğinde kendisine İsrail’in dünyanın gözü önünde irtikap ettiği savaş suçları, hastane, okul saldırıları ve neticesinde gerçekleşen çocuk, kadın, sivil ölümleri sorulunca hiç utanmadan, ama epeyce zorlanarak ettiği kem kümün ardından yine “İsrail’in kendini savunma hakkı var” ezberini tekrarlamaktan geri durmadı. Bu sözlerinin eskiden iyi kötü bir inandırıcılığı oluyordu, ama şimdi kendi ülkesinin başkentinden, dünyanın bütün başkentleri ve diğer şehirlerine kadar herkes İsrail’in kendini savunmaktan ziyade vahşice, barbarca ve haksızca bir kontrolsüz saldırganlık sergilediğini görüyor. Bu sahtekâr propagandayı, parçalanmış bebeklerin kapanmamış gözlerinde görüyorlar. Bombardmanda ölmüş annenin karnından çıkarılan, hayata gelememiş çocuğun minik cesedinde görüyorlar. Bombalanan hastanede yaralıların bir kez daha hedef alınmasındaki gaddarlıkta görüyorlar ve 75 yıldır insanların ensesinde boza pişiren Yahudi mağduriyeti söylemine isyan ediyorlar. Bu söylem üzerinden kendine acındırarak ürettiği algıyla canavarlaşan soykırım makinasını ifşa ediyorlar.
ARAP DÜNYASININ SINIRSIZ LAKAYTLIĞI
ABD’nin bu canavarlığa sağladığı sınırsız desteğe karşılık İslam dünyasının sınırsız tepkisizliği, lakaytlığı da İsrail’in en önemli güç kaynağı. Halklardan bahsetmiyoruz elbet. İslam dünyasının, bilhassa Arap dünyasının yöneticileri varlıklarını İsrail’i de tesis etmiş olan güçlere borçlu görüyorlar. Oysa o kurucu dönemden yüz yıl geçmiş, dünya artık eski dünya değil. Devlet sosyolojisi açısından bakıldığında, işe en bağımlı, hatta sömürge valisi olarak atanmış gibi başlayan devletler bile zamanla bağımsız hareket edebilecek imkanlara ve alanlara ulaşırlar. Ama burada ya bu devletlerin başında bulunanların öğrenilmiş çaresizliklerini aşamama durumu veya gerçekten kendilerine yol vermiş olanlara gönülden bağlılıkları bağımsız hareket etmelerini engellemeye devam etmektedir. Yoksa Filistin’de çiğnenen insan onuru, hayatı, mukaddesatı bir Arap’ı, bir Müslümanı nasıl ilgilendirmez? Mescid-i Aksa, Müslümanım diyen hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir mukaddesat. Mescid-i Aksa’ya, Kudüs’e, Filistin’in, Gazze’nin çocuklarına, kadınlarına, sivillerine yapılan saldırılar doğrudan Suudi Arabistan’a, BAE’ye, Mısır’a, Türkiye’ye ve bütün İslam dünyasına yapılmış hakaret, aşağılama ve saldırı. Buna karşı Arap, İslam ve Türk dünyasının bu kadar sessiz, lakayt kalması İsrail’in en büyük gücünü oluşturuyor. Yoksa kendinde bir gücü yok İsrail’in.
Olmadığını 7 Ekim’den itibaren Kassam Tugayları gösteriyor. Aksa Tufanıyla İsrail’in korkulacak bir tarafının olmadığını bütün dünyaya gösterdi. 17 yıldır kuşatma altında modern tarihin en ağır boykotuna maruz kalmış küçücük bir toprak parçasında, çok az sayıda insan çok büyük orduya sahip (arkasında ABD’nin sınırsız desteği ve Arap dünyasının sınırsız lakaytlığı bulunan) İsrail’in bütün fiyakasını yerle bir etti.
ARAP-İSLAM DÜNYASININ MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET
Bu eylemin asıl mesajı İslam dünyasına olmalı. Yıllardır biriktirdikleri veya geliştirdikleri ve hep halklarına dönük olan silahlarının namlularını sadece bir kez İsrail’e çevirseler her şey çok daha farklı olacak. Vazgeçtik İsrail’e çevirmelerinden, kendi halklarına çevirmesinler o bile İsrail’e baş etmeye fazlasıyla yetecektir. İslam dünyasının İsrail ve arkasında gücünü sınırsız zanneden ABD’ye karşı koyabilmek için muhtaç oldukları kudret sadece kendilerinde mevcuttur. Bunu azıcık sayısıyla, imkanlarıyla Kassam Tugayları gösterdi. İsrail’in ve arkasındakilerin korkulacak bir güç olmadığını gösterdi.
ABD VE İSRAİL MÜSLÜMANLARA NE BİR FAYDA NE BİR ZARAR VEREBİLİR
Aynı zamanda kendilerine vaat ettikleri faydayı da verecek bir hali olmadığını da gösterdi. İşte gün geldi çattı. Hesap günü yaklaştı. 7 Ekim’den sonra oluşan dünyada hiç birinin arkasında himayesine güvendikleri ABD, Avrupa veya İsrail durmayacak, duramayacak. Onlar kendi dertlerine düşecekler ve kendi dertleri kendilerine yetecektir. Tam bu esnada dostluklarına çok güvendikleri İsrail ve ABD’den asla dost olmayacağını da görmüş olacaklardır, nitekim görüyorlar şimdi.
Eskiden iyi bir Marksist iken geçirdiği değişimle İslam’ı bir hayat ve düşünce biçimi olarak seçmiş olan Abdulvahap el-Messiri’nin İsrail ve Siyonizm üzerine çok değerli çalışmaları var. En önemli kitabının başlığı “Siyonizm ve Örümcek Ağları”.
El-Messiri bu kitabında İsrail’in gücünü en iyi ifade edebilecek şeyin “örümcek ağları” olduğunu söylüyor. Metaforun kaynağı Kur’an’ı Kerim’in Ankebut suresi. Örümcek evlerin en güvensizi, en zayıfıdır tabi. İsrail’in gücünü gereğinden fazla azımsamak için değil tabi, daha iyi tanımak için yola çıkmıştır Messiri.
Ona atfedilen büyük güce fazla inandıkları için, ona karşı çaresizlik öğrenip duran Arap dünyasına teslim olmamaları, direnecek ve onunla baş edecek güce fazlasıyla sahip olduklarını gösteren bir uyarıdır Messiri’nin çalışmaları.
HABERE YORUM KAT