1. HABERLER

  2. HABER

  3. MEDYA

  4. İsrail ve Batı Medyası
İsrail ve Batı Medyası

İsrail ve Batı Medyası

Konu İsrail olduğunda Batı'da ifade özgürlüğü diye bir şey kalmıyor. İsrail'i eleştiren gazeteciler üzerindeki baskı bunun en iyi örneği.

15 Temmuz 2010 Perşembe 12:51A+A-

İsrail Batı medyasında tabu

MUSTAFA ZEYN*

Arap ülkelerinde düşünce ve ifade özgürlüğünüz bazı sınırların ötesine geçemez; bu sınırların bir kısmı dini meseleler, bir kısmı da dine dayandırılan toplumsal geleneklerle ilgili. Meşruluğunu dini hükümlerden alan liderleri eleştirmekte de özgür değiliz.

Avrupa'daysa özgürlüğünüz İsrail'in meşruluğunu tartıştığınız noktada sınırlanır. Bu soruyu yöneltmeye cüret eden herkesi cezalandırılan yasalar çıkarıldı. Dini kutsallığın yerine siyasi bir Yahudi kutsallığı geldi. Bu nedenle, ABD'nin en kıdemli Beyaz Saray muhabiri Helen Thomas'a yönelik resmi öfkesi, Thomas'ın işinden kovulması ve emekliliğe zorlanması kimseyi şaşırtmadı.

Thomas 'kutsal'a saldırmaya cüret etti ve İsraillileri geldikleri yere dönmeye çağırdı. İşinden kovulması sürpriz değildi, zira ABD ve Avrupa yönetimleri bütün bir halkı kendi toprağından kovmayı yasallaştırıyor ve ifade özgürlüğünü daraltmak dahil bütün araçları kullanarak İsrail'i koruyor.

Tarihsel araştırmalar da etkileniyor

Filistin kökenli Lübnanlı gazeteci Octavia Nasır'ın CNN'deki 20 yıllık işinden kovulması da şaşırtıcı değil. Asıl sürpriz, Nasır'ın kovulmasına verilen tepkilerin sınırlı kalmasıydı. Zira Nasır, yasalarla da teyit edilen Amerikan geleneği çerçevesinde büyük bir suç işlemişti. Bu yasalar, Siyonizm veya İsrail'e yönelik herhangi bir eleştirinin anti-Semitizm suçlamalarına ve adli kovuşturmaya dönüşmesinden ötürü, aklı devre dışı bırakıyor ve Yahudi meselesine dair tarihsel araştırmaları engelliyor.
Thomas 'kutsal'a dil uzattığı için kovulmayı hak ettiyse, Nasır'ın günahı da Müslüman ve Müslüman olmayan muadillerine kıyasla aydınlıkçı ve ilerici bir kişilik olan Şii din adamı Muhammed Hüseyin Fadlallah'ın ölümü nedeniyle duyduğu üzüntüyü ifade etmekti. Ancak Fadlallah ABD'de, İsrail ve Siyonizm'e karşı, bu bağlamda da bir anti-Semitist olduğu için ABD'de terörist sayılıyor.

Aslında, Avrupa ve ABD'de denetlenen ve İsrail karşıtı her ifade nedeniyle hesap sorulan gazeteciler ve kanaat önderleri Araplarla sınırlı değil. Avrupalılar ve Amerikalılar da bu gözetime ve takibe maruz kalıyor. Britanya'nın Beyrut Büyükelçisi Frances Guy, kendi blogunda Fadlallah'ın ölümü sebebiyle üzüldüğünü ve dünyanın, 'Fadlallah gibi dinler arası bağlantı kurmak isteyen daha fazla insana ihtiyaç duyduğunu' yazdı. Ardından kendisine karşı bir İsrail kampanyası sonrası diplomatik özür dilemek zorunda kaldı.

Araplar, kendi ülkelerinde özgürlükleri konusunda maruz kaldıkları saldırıları dikkate alarak Avrupa ve ABD'deki özgürlükleri eleştirmekten çekiniyor. Fakat insanın Siyonizm destekçisi olmaya zorlanması, hem değerli tarihsel araştırmalar üretilmesini engelleyen siyasi bir karardır, hem de despotizmdir (BM Siyonizm'i ırkçılıkla eşdeğer tutmuştu ve bu karar ABD'nin eski başkanı George W. Bush'un baskısıyla birkaç yıl önce iptal edildi).

Thomas ve Nasır'ınkine benzeyen birçok olaya tanık olacağız. Bazı Arap gazeteci ve aydınların kendilerini cezalandırmakta aşırıya kaçıp, İsrail'in kutsallığı da dahil Batı'nın ürettiği her şeye kutsal gibi yaklaşmasının sebebi belki de bu.

*(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 13 Temmuz 2010)
Radikal

HABERE YORUM KAT