İsrail Seviciliği Bağlamında Fabrika Ayarları
İsrail adına yürütülen PR kampanyalarının giderek yoğunlaştığı bir vasattayız. Son olarak Kadir Has Üniversitesi tarafından “Dış Politika Kamuoyu Algıları Araştırması Sonuçları” adıyla kamuoyuyla bazı bilgiler paylaşıldı. Teknik detay ve görsellerle alakalı sunumlara bakarsak sanki bütün imkânlar objektif bir tespit için hazır edilmiş.
Bu türden bütün anketlerde olduğu gibi kimi lüzumsuz ve faydasız soruların yanı sıra açıkça yanlış ve yönlendirme ifade eden sorular da karşımıza çıkıyor. Mesela bunlardan biri ayrı ayrı üç kez şöyle sorulmuş: “Türkiye’nin Suriye’de bir Rus uçağını düşürmesini neden destekliyorsunuz, neden desteklemiyorsunuz ve nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Araştırmayı takdim eden Rektör Mustafa Aydın ve projeyi koordine eden Doç. Dr. Sinem Açıkmeşe bu olayın nasıl ve nerede cereyan ettiği hakkında bu kadar açık bir çarpıtmaya nasıl teşebbüs edebildiler acaba? Tartışmasız bir biçimde kara propaganda örneği sayılabilecek “Suriye’de Rus uçağının düşürülmesi” söyleminin bırakın akademik namusta bugün Rusya siyasetinde bile bir karşılığı olmadığı aşikâr.
Fabrikanızın Zulme Endeksli Ayarları
AK Parti iktidar olduğu günden beri sistematik olarak ‘eksen kayması’ suçlaması, ithamı ve tehdidiyle muhatap oldu. Sosyal ve siyasal bilimciler, diplomatlar, uluslararası gözlemciler, NATO sözcüleri, AB temsilciler dış politika için hep Atatürkçü çizginin değerini vurguladılar. Bu çizgiden en ufak bir sapmanın bile telafisi imkânsız kayıplar doğuracağı defalarca ilan edildi. Onur Öymen’den Ertuğrul Özkök’e, Kemal Kılçdaroğlu’ndan Rusya’nın Sesi Radyosu’na konuşan Osman Korutürk’e değin hemen bütün Kemalist aktörler kurtuluş reçetesi olarak “Cumhuriyetin fabrika ayarlarına dönüş”ü ısrarla telkin ediyorlar.
‘Fabrika ayarları’ meselesi son dönemde daha sık bir biçimde Siyonist İsrail’in diplomatlarıyla dost sohbeti tadında mülakatlar yapan Hürriyet yazarı Verda Özer’in de gündeminde. Özer, son olarak Kadir Has Üniversitesi’nin “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması” raporu üzerinden şöyle bir sonuca varmış: “Halk dış politikada değişim istiyor.” Peki, halkımız nasıl bir değişim istiyor olabilir sizce?
Kamuoyu araştırma şirketlerinin objektif sonuçlar peşinde oldukları meselesi her zaman derin bir kuşkuyla karşılanır. Ne yazık ki kimi devletler, belirli bir sermaye sınıfı veya bölgesel dönüşüm projeler hesabına ‘algı araştırması’ yerine ‘algı inşası’ işine soyunduklarına ilişkin tespitleri yabana atmamak lazım. Birkaç örnek üzerinde duralım. Misal, “Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesini destekliyor musunuz?” sorusu %41,6 ile evet şeklinde karşılık bulmuş. İnsan merak etmeden duramıyor. Bu araştırma TÜSİAD üyeleri veya Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Cemiyeti arasında mı yapıldı acaba?
Türkiye halkı, sadece anketlerin tespit edebildiği İsrail’e olan aşk ve desteğini nasıl oluyor da hayatın olağan akışı içerisinde nefret ve düşmanlık olarak sergileyebiliyor?
Mantık çarpık, niyet kötü olunca şu soru ve sonuç kimseyi şaşırtmaz elbette: “Sizce Arap-İsrail sorununda Türkiye’nin rolü ne olmalıdır?” Elbette cevap % 52,8 ile tarafsız arabuluculuk rolü ve % 30,5 ile hiçbir şekilde karışılmamalı şeklinde tecessüm ediyor. Demek ki halkımız için mübarek Filistin topraklarının işgal edilmesi, ilk kıblemiz Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya tecavüzler, Müslüman kardeşlerimizin tehcir, işkence ve katliamlara maruz kalması hiç ama hiç dert değilmiş. Anlaşılan bilimsel araştırmaya göre sorun “pis Araplarla demokratik-çağdaş İsrail arasındaki kavgadan ibaret’miş.
Bu coğrafyanın asli unsuru olan Araplar Müslüman, işgalci İsrail ise Yahudi değilmiş gibi yapıp tarafsız kalmayı tercih eden sinirleri alınmış, duyguları felç olmuş bir halkımız varmış da meğer biz habersizmişiz!
‘Cahil Halk, Kurnaz Akademi’ Müsameresi
Böylesi bir rezalete imza atan, ırkçı-ayrımcı bir işgal rejimi adına PR çalışmasına soyunan bu akademik şebekeleri teşhir etmek gerek. Bir taraftan Filistin’i işgal eden İsrail adına diğer taraftan Suriye’de katliamlar tertipleyen Rusya hesabına kamuoyu ve siyasete bu tür şikeli anketlerle istikamet tayin etmeye kalkışanları görmezden gelmek olmaz. Hem bilimsel bulguları deforme etmek hem de ahlaki değerlere savaş açmak suçuyla bunları akademiden uzaklaştırmak icap eder. Akademisyen misiniz yoksa işgalci devletler hesabına ‘beşinci kol’ faaliyeti yürüten bir şebeke misiniz?
Katil bir rejimden canını kurtarabilen üç milyon Suriyeli Türkiye’deki Müslüman kardeşlerine sığındı. Anketteki en can alıcı bölümlerden biri de burada kendisini gösteriyor. “Ülkemizde bulunan Suriyeli göçmenlerden ne derece memnunsunuz?” sorusuna halkımızın % 57,7’si memnun değilim derken %31,8’i ne memnunum ne memnun değilim demiş. Basit bir tuhaflıkla değil hakikaten mide bulandırıcı bir manipülasyonla karşı karşıyayız.
Peki, Türkiye’nin dört bir tarafında Suriye’den gelen muhacir kardeşlerine evini, bahçesini açanlar kimler? Yiyeceğini, içeceğini, eşinin çocuğunun elbisesini, evdeki kilimini, leğenini, okulunu mescidini, toprağını geleceğini Suriyeli kardeşleriyle beş yıldır paylaşan on milyonlarca insan bu anketlerin neresinde? Sadece bu dönemde Suriyeli 152 bin bebek gözlerini Türkiye’de dünyaya açtı. Kimi küçük altın, kimi bebek maması, kimi de çocuk beziyle gitti tebrik etmeye, göz aydınlığı dilemeye.
Siyaset ve toplum bütün zorluklara rağmen muhacir kardeşlerine sahip çıkıyor. Ancak kimi sermaye ve devletler adına lejyoner gibi iş gören akademisyenler Kemalist fabrika ayarlarını yeniden hortlatma misyonuna soyunmuşlar.
Ahmet Davutoğlu’nun ardından kongrede Genel Başkan ve Başbakan adayı olarak seçilen Binali Yıldırım’a “halk dış politikada revizyon istiyor, tam vaktidir” şifresiyle işbirlikçi bir konsept dayatabileceğini zannedenler fena halde yanılıyorlar. Küresel bir dayatmaya dönüşen “Mursi’yi unut, Sisi’yle iş tut” telkinlerinin bir karşılığı olmadığı görülecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti sınırları aşan meşruiyetini ve gücünü, politikasını işgal ve katliamcı devletlere göre değil hak ve özgürlüklerini talep eden halklara göre belirlemekten alıyor. Aksi tercih sadece Türkiye için değil İslam coğrafyası için kitlesel bir intihar demektir çünkü.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT