İsrail, İran’a saldırabilir mi?
Uzun süreden beri ABD’nin İran’a saldırı planları gündemdeydi. ABD’nin çıkar hesaplarına hizmet eden ve psikolojik savaşlarında öncü güç olarak kullanılan medya organları Bush’un saldırı planlarıyla ilgili muhtelif senaryoları gündeme getirdiler.
Yayınlanan senaryolardan bazılarına göre ABD’nin İran’ı havaya uçurması neredeyse bir an meselesiydi. Bir sabah kalktığımızda Tahran’ın da Bağdat gibi Amerikan askerleri tarafından çiğnendiğinin manzaralarını ekranlardan seyretmemiz uzak bir ihtimal değildi.
Biz o senaryoların yayınlandığı günlerde yazdığımız yorumlarda ABD’nin mevcut şartlarda İran’a saldırmayı göze almasının hiç de ihtimal dahilinde olmadığını dile getirmiştik. Irak ve Afganistan’da sürekli kan kaybeden ABD’nin bölgede üçüncü bir cephe açması mümkün değildi. Üstelik ABD, İran’ın ne tür silahlara sahip olduğunu bilmediği gibi bu ülkenin çok önemli stratejik avantajlarının da farkındaydı.
Bugünlerde yine İran’a yönelik saldırı planları ve savaş senaryoları gündeme getiriliyor. Ama bu kez ABD’nin değil, İsrail’in saldırı hesaplarıyla ilgili senaryolar gündemde. Bir CIA ajanına dayandırılan iddiada İsrail’in İran’a saldırı planının neredeyse dönüşü olmayan bir plan haline geldiği intibaının verilmesine çalışıldı. Almanya’nın ünlü Der Spiegel dergisi de İsrail’in saldırı planıyla ilgili filmin senaryosunu yayınladı bile. Senaryoya göre alevler içinde bir Ortadoğu görmemize fazla zaman kalmadı. İsrail’in saldırı planını gerçekleştirmesi durumunda ise İran İslâm Cumhuriyeti’nin sadece birkaç günlük ömrü kalmış olacak.
Sanki Amerikan kangalı kendisinin cesaret edemediği saldırıyı İslâm âlemini huzursuz etmekle görevlendirdiği finosuna devretmiş görünüyor. Oysa o fino şimdiye kadar kendi hesapları, planları için Amerikan köpeğini öne sürdü. Bugün tavır değiştirmiş olabileceği ve ABD hesabına fedakârlık yapacağı pek akla yatkın gelmiyor.
Amerikan filmleri gibi senaryolar üretildiğini ve zihinlerde adeta küçük kıyamet manzaraları oluşturulmasına çalışıldığını görüyoruz. Üretilen senaryoların büyük psikolojik etki yapması için balonlarını da büyük şişiriyorlar.
İzlenen stratejiyle sosyo-psikolojik savaş veriliyor. Yani bir yandan korku senaryoları üretilirken, bir yandan da toplumun İran’ı mahkûm etmesi için bir yönlendirme yapılıyor. İran’ın nükleer teknolojiyi geliştirme konusundaki ısrarının hem kendisini, hem de tüm Ortadoğu’yu ateşe sürükleyeceği kanaatinin toplumda yayılması isteniyor. Bu yönlendirmeyi yapanlar nükleer teknolojiden yararlanmanın İran’ın hakkı olduğunu, bu ülkenin nükleer silah edinme amacı taşımadığını ilan etmesine ve teknolojisini denetime açmasına rağmen onu tehdit edenlerin hâli hazırda nükleer silaha sahip olduklarını, üstelik nükleer teknolojilerini de denetlemeye açmadıklarını hiç tartışma konusu yapmak bile istemiyorlar.
Peki, emperyalizmin hizmetindeki medya organlarından yararlanarak sosyo-psikolojik savaş yürüten Siyonist işgal devletinin iddia edildiği şekilde İran’a saldırı düzenlemesi mümkün müdür?
Siyonist devlet bu sıralarda kendi iç dünyasında ciddi sorunlar yaşıyor. Olmert’in rüşvet davasından dolayı onu istifaya zorlayan siyasi çevrelerin bunu başaramamaları sebebiyle seçimleri öne almayı kararlaştırmaları üzerine, Siyonistler seçim yatırımı yapma ihtiyacı duymaya başladılar. Onların seçim yatırımında en çok kullandıkları malzeme ise kan ve tehdittir. Olmert güya, Gazze’ye geniş çaplı bir operasyon planlıyordu ve sürekli bu planının gündemde kalmasını istiyordu. Ama sonuçta ateşkese razı oldu. Ateşkes özellikle Gazze’ye yakın Yahudi yerleşim merkezlerinde ona oy kazandırmış olabilir. Ama diğer yandan muhtelif siyasi çevreler onun ateşkesi kabullenmesini Filistin direnişi karşısında yenilgiyi kabullenmesi olarak değerlendirdiler. Bu yüzden Siyonist yönetim bu sıralar yeniden bölgede bir savaş fırtınası estirme ihtiyacı duyuyor. Böyle bir fırtına için de en uygun hedef olarak İran’ı görüyor.
Siyonist devlet kısa bir süre önce de Suriye’ye karşı benzer bir fırtına estirmiş, bu ülkeyi tehdit amacıyla tarihinin en büyük askerî tatbikatını gerçekleştirmişti. Ama çok geçmeden Türkiye’yi devreye sokarak Suriye’ye “barış (!)” mesajları göndermeye başladı.
İsrail son dönemde zor tecrübeler yaşadı. İçmeye kalkıştığı sütler ağzını fena yaktı. Onun için yeni bir kaynar süt içmeye cesaret edemez. Dolayısıyla bugünlerde gündeme getirilen savaş senaryoları kimseyi telaşlandırmasın. Siyonist canavar düşeceği kuyuya doğru yavaş yavaş yuvarlanıyor. Üstüne toprak atacağımız günler uzak değildir.
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT