
İsrail insani paradigmayı kontrol ediyor
Bir buçuk yıl sonra, İsrailli yetkililer hala çarpık insani yardım kavramlarını tartışıyor.
Ramona Wadi'nin Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İsrail'in Gazze'deki soykırımının son ve devam eden aşamasının ilk günlerinden bu yana, insani yardım önemli bir silah haline geldi. 9 Ekim 2023'te dönemin İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant Gazze'ye tam bir kuşatma uygulanmasını emretti. “Elektrik yok, yiyecek yok, yakıt yok, her şey kapalı olacak,” diye duyurdu. “İnsan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz.” dedi.
Elbette “insan hayvanlar” sadece Siyonistlerin ve onların sahte güvenlik söylemlerinin zihninde var. Gerçek şu ki İsrail, Filistinlileri yaşamdan tamamen mahrum bırakmaya karar verdi ve Gazze'ye yönelik hava bombardımanını tamamlamak için aç bırakmaktan daha iyi bir yol yoktu.
Gerekçe, Filistinlilerin öyle ya da böyle ya da her ikisinin bir kombinasyonu olarak ölecek olmasıydı.
Bir buçuk yıl sonra, İsrailli yetkililer hala çarpık insani yardım kavramlarını tartışıyor. Savunma Bakanı Israel Katz dün yaptığı açıklamada “sivil şirketler” kurulana kadar Gazze'ye hiçbir insani yardımın girmeyeceğini duyurdu. Gazze'de kalan Filistinlilerin bir noktada insani yardım alabileceği yönündeki açıklama, aşırı sağcı koalisyon hükümetindeki diğer İsrailli yetkililer tarafından tepkiyle karşılandı.
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir “Rehinelerimiz tünellerde öldüğü sürece Gazze'ye bir gram gıda ve yardım girmesi için hiçbir neden yok” dedi. Gvir'in açıklamasında İsrailli rehinelerin soykırımcı devletin acımasız bombardımanı nedeniyle ölme ihtimalinin yüksek olduğu gerçeği kabul edilmedi.
Kültür Bakanı Miki Zohar da herhangi bir insani yardım transferine karşı çıktı. “Son rehine kardeşlerimiz de sağ salim evlerine dönene kadar terör failleri için sadece cehennem ateşi var” dedi. Soykırım kimsenin evine sağ salim dönmesine izin vermez, dolayısıyla Zohar'ın bahsettiği öncülün sonu yoktur.
Açıklamasına açıklık getiren Katz, "İsrail'in politikası nettir ve Gazze'ye hiçbir insani yardım girmeyecektir. Mevcut gerçeklikte hiç kimse Gazze'ye insani yardım sokmayacak ve hiç kimse de böyle bir yardım sokmaya hazırlanmıyor."
Bu yorumlarda öne çıkan husus, İsrailli yetkililerin Gazze'deki Filistinlileri aç bırakma konusunda bir fetişe sahip olduklarıdır.
Yorumlarda açlığa son verilmesi öngörülmezken, Katz'ın sivil şirketler ve insani yardım konusundaki açıklamaları bürokrasinin insani yardımdan mahrumiyeti arttıracağını ima ediyor. Kısaca söylemek gerekirse, Filistinliler ya açlıktan ölecek ya da zaten bombalarla öldürülmemişlerse, açlıktan öldüren bürokrasi tarafından öldürülecek.
Katz açlığı İsrail politikası olarak tanımlıyor olabilir ama bu aynı zamanda uluslararası toplumun açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasından rahatsız olmaya başladığını da gösteriyor. İnsani yardım için taahhüt edilen milyonlar ne olursa olsun, İsrail insani paradigmayı kontrol ediyor ve bunu bir süredir yapıyor. Uluslararası toplum için insani yardım, gerçek bir yardım anlamına gelmiyor; daha ziyade, açlık yoluyla soykırımı durdurmak için koordineli eylemin önüne geçen göstermelik ve rutin açıklamalar anlamına geliyor.
AB Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları bu ayki raporunda sivillerin ya derme çatma, aşırı kalabalık ve sağlıksız barınaklarda ya da yıkık dökük binalarda yaşamak zorunda bırakıldığını özetledi.
Elbette AB ülkelerinin doğrudan soykırıma katıldığından ve Filistinlileri bu koşullarda yaşamaya zorladığından bahsedilmiyor, çünkü insani yardım ve siyaset tamamen birbirinden ayrıdır, ya da bize insani yardımı siyasallaştıran politikacılar tarafından böyle söyleniyor. Dünyanın hep bir ağızdan “Soykırım!” diye haykırmamasına şaşmamalı; İsrail'in aç bırakma politikası aslında mevcut insani paradigma tarafından destekleniyor.
* Ramona Wadi, bağımsız bir araştırmacı, serbest gazeteci, kitap eleştirmeni ve blog yazarıdır. Yazıları Filistin, Şili ve Latin Amerika ile ilgili çeşitli temaları kapsamaktadır.
HABERE YORUM KAT