1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. İsrail Gazze'yi tanklar ve suç çeteleri tarafından yönetilen bir cehenneme nasıl dönüştürüyor?
İsrail Gazze'yi tanklar ve suç çeteleri tarafından yönetilen bir cehenneme nasıl dönüştürüyor?

İsrail Gazze'yi tanklar ve suç çeteleri tarafından yönetilen bir cehenneme nasıl dönüştürüyor?

Batılı siyaset ve medya sınıfının görevi, tüm bunların mümkün olduğunca rutin ve normal görünmesini sağlamaktır. Onların işi bizi içten içe öldürmek, umursama ya da direnme yeteneğimizin içini boşaltmak, bizi hissiz bırakmaktır.

08 Ocak 2025 Çarşamba 19:05A+A-

Jonathan Cook’un, Middle East Eye’da yayınlanan makalesini Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.

 

Dr. Hüssam Ebu Safiye'nin kaçırılması, İsrail'in bölgedeki sağlık sistemini yok etmeye yönelik kampanyasının son tezahürüdür.

Eğer 2024'te yılın en önemli olayının haberlerini anlatan bir görüntü varsa, o da buydu: “Beyaz önlüklü Dr. Hüsam Ebu Safiye, çalıştığı Kemal Adwan hastanesinin - Gazze'nin kuzeyinde ayakta kalan son büyük sağlık tesisi - enkazı arasından namlularını kendisine doğrultmuş iki İsrail tankına doğru ilerliyor.

Geçtiğimiz yıl İsrail'in küçük yerleşim bölgesinde yarattığı ölüm ve yıkımla geçti.

On binlerce Filistinlinin katledilmesi -bizim bildiğimiz ölümler- ve en az 100,000'inin sakat bırakılması; tüm nüfusun açlığa mahkum edilmesi; kentsel ve tarımsal arazinin yerle bir edilmesi; Filistinli sağlık görevlilerinin öldürülmesi, toplu tutuklamalar ve işkence edilmesi de dahil olmak üzere Gazze'nin hastanelerinin ve sağlık sektörünün sistematik olarak ortadan kaldırılması bu yıla damgasını vurdu.

2024 yılına da uluslararası hukuk ve insan hakları otoritelerinin tüm bunların soykırım anlamına geldiğine dair giderek artan fikir birliği damgasını vurdu.

İşte yılın son günlerinden bir görüntü her şeyi anlatıyordu. İsrail güçleri tarafından kuşatılan, İsrail topları ve insansız hava araçlarıyla vurulan ve personeli İsrailli keskin nişancılar tarafından öldürülen hastanesini çalışır durumda tutmak için hayatını riske atan bir doktorun cesurca kendisinin ve halkının katillerine doğru ilerleyişini gösteriyordu.

O da en az hastaları ve çalışanları kadar kişisel bir bedel ödemişti. Ekim ayında, 15 yaşındaki oğlu İbrahim, İsrail'in hastaneye düzenlediği bir baskın sırasında infaz edildi. Bir ay sonra kendisi de binaya yapılan bir İsrail saldırısında şarapnel parçalarıyla yaralandı.

27 Aralık'a gelindiğinde hastane İsrail'in vahşi saldırısına daha fazla dayanamadı. Bir hoparlör Ebu Safiye'nin tanklara doğru gelmesini istediğinde, enkazın üzerinden acımasızca yola koyuldu.

Kemal Adwan hastanesinin, yaşamı korumak için verdiği mücadelenin aniden sona erdiği, soykırımcı İsrail savaş makinesinin Gazze'nin kuzeyindeki insanlığın son binasına karşı kaçınılmaz bir zafer kazandığı andı.

İşkence kampında tutuldular

Bu görüntü aynı zamanda Ebu Safiye'nin İsrail askerleri tarafından sözde “tutuklanmasından” -kaçırılmasından- ve İsrail'in işkence kampları sisteminde kaybolmasından dakikalar önce çekilmiş bilinen son fotoğrafıydı.

Günlerce nerede olduğu hakkında hiçbir bilgisi olmadığını iddia eden İsrail ordusu sonunda onu iletişimsiz bir şekilde tuttuğunu doğruladı. Bu itirafın, yerel bir tıbbi hak örgütünün, İsrail mahkemelerine verdiği dilekçe sayesinde gerçekleştiği anlaşılıyor.

Belgeye göre Ebu Safiye, şu anda İsrail'in işkence tesislerinin en kötü şöhretlisi olan ve geçen yıl askerlerin Filistinli bir mahkuma iç organları parçalanana kadar copla tecavüz ederken videoya çekilen Sde Teiman'da tutuluyor.

Ebu Safiye'nin, Gazze'deki El Şifa hastanesinin eski ortopedi şefi olan meslektaşı Dr. Adnan El Burş'un akıbetine uğramaması umuluyor. Burş, Ofer hapishanesinde dört ay boyunca kötü muameleye maruz kaldıktan sonra gardiyanlar tarafından belden aşağısı çıplak, kanlar içinde ve ayakta duramayacak halde hapishane bahçesine atıldı. Kısa bir süre sonra da öldü.

İnsan hakları kuruluşları ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporların yanı sıra kamptaki gardiyanların ihbarları da Filistinli mahkumların sistematik olarak dövüldüğünü, aç bırakıldığını, cinsel tacize ve tecavüze uğradığını ortaya koyuyor.

İsrail, Gazze'nin en tanınmış çocuk doktoru olan Ebu Safiye'yi “Hamas teröristi” olmakla suçladı. Kemal Adwan Hastanesi'nden “terör şüphelisi” olduğunu iddia ettiği 240 kişiyi daha kaçırdı - muhtemelen aralarında hastalar ve sağlık personeli de var - ve bu kişiler de benzer şekilde korkunç koşullarda tutuluyor.

Psikotik mantık

İsrail'in psikozlu mantığına göre Gazze'deki Hamas hükümeti için çalışan herkes -yani Ebu Safiye gibi Gazze'nin hastane gibi önemli kurumlarından birinde çalışan herkes- terörist sayılıyor.

Buna bağlı olarak, herhangi bir hastane - Hamas hükümetinin yetkisi altında olduğu için - İsrail'in Kemal Adwan olarak adlandırdığı gibi “Hamas teröristlerinin kalesi” olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, tüm tıbbi tesisler yok edilmeli, tüm doktorlar tutuklanmalı ve işkence görmeli ve tüm hastalar zorla tahliye edilmelidir.

Kemal Adwan'ın durumunda, yaralılara, ağır hastalara ve doğum yapmak üzere olanlara serumlarını çıkarmaları, hasta yataklarından kalkmaları ve enkaz halindeki avluya girmeleri için 15 dakika izin verildi. Ardından İsrail ordusu hastaneyi ateşe verdi.

 

Bu tür bir “tahliye” tek bir anlama geliyor: Hastaların yaraları, hastalıkları ya da yetersiz beslenmeleri nedeniyle ölüme terk edilmeleri ve giderek artan bir şekilde soğuktan da ölmeleri.

Gazze nüfusunun büyük bir kısmının evi haline gelen çadır kamplarında, aileleri kış gecelerini battaniye ya da doğru düzgün giysi olmadan, brandaların altında geçirirken hipotermiden ölen bebeklerin sayısı giderek artıyor.

Ebu Safiye'nin teslim olduğu fotoğraf kimin Davut, kimin Golyat; kimin insani yardımsever, kimin terörist olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koydu.

En önemlisi de, Batı'nın siyaset ve medya sınıflarının son 15 ayı Gazze hakkında nasıl büyük bir yalanı destekleyerek geçirdiğini gösterdi. Akan kanı durdurmaya değil, örtbas etmeye - mazur göstermeye çalışıyorlardı.

Bu durum, 2024'ün en belirleyici görüntüsünün, Ebu Safiye'nin İsrail tarafından kaçırılması ve hastanesinin yerle bir edilmesinin, bırakın ön sayfalarda yer almasını, yerleşik medya kuruluşlarında bile neredeyse hiç görülmediğini açıklayabilir.

Çoğu yabancı editör ve resim editörü -milyarder sahiplerinden aldıkları maaşlara bağımlı olarak- yılın haber fotoğrafını es geçmeyi tercih etmiş görünüyordu. Ancak sosyal medya öyle yapmadı. Sıradan kullanıcılar bunu çok geniş bir alana yaydı. Fotoğrafın ne gösterdiğini ve ne anlattığını çok iyi anladılar.

Bilinç savaşı

Geçtiğimiz ayın sonlarında İsrail, önümüzdeki yıl “bilinç savaşı” olarak adlandırdığı alana 150 milyon dolar daha harcayacağını duyurdu.

Yani İsrail, Gazze'deki katliam devam ederken kendi imajını aklamak amacıyla medyadaki dezenformasyon kampanyalarını geliştirmek için bütçesini 20 kat arttırıyor.

İsrail Gazze'de çok sayıda gazeteciyi öldürdü ve yabancı muhabirlerin “ölüm bölgelerine!” girmesini yasakladı. Ancak telefonlardan canlı yayın çağında bir soykırımı gizlemenin İsrail'in hayal ettiğinden çok daha zor olduğu kanıtlandı. Görünen o ki, batılı kurumların yalanları satması/yayması yeterli olmadı.

İsrail -özellikle kampüslerdeki öğrenciler gibi-, BBC ya da CNN'den süzülen haberleri tüketmeyen ve bu nedenle neler olup bittiğini çok daha net kavrayan gençlerden endişe duyuyor. Onların duyuları ve hassasiyetleri yıllarca süren batılı şirket propagandası tarafından köreltilmemiştir.

Örneğin, son 15 aydır Gazze'deki hastanelerin tamamen yok edilmesini meşrulaştıran İsrail'in yalan haberlerine ya da Ebu Safiye gibi saygın bir doktorun gizliden gizliye bir terörist olduğu fikrini işleyen dezenformasyonlara kanma ihtimalleri çok daha düşüktür.

İsrail'in Gazze'nin sağlık sektörünü silme kampanyasının doğuşu 7 Ekim 2023 Hamas saldırısından birkaç gün sonra başladı. İki haftadan kısa bir süre sonra İsrail, Gazze Şehri'ndeki el-Ahli hastanesinin avlusuna tahrip gücü yüksek bir füze fırlattı; İsrail'in askeri saldırısından korunmak için oraya kaçan onlarca Filistinli aile patlamanın ortasında kaldı.

Ancak medya, Gazze'deki hastanelere yönelik savaşın bu açılış atışını, İsrail'in hasarı bir İsrail füzesinin değil, yanlış ateşlenen bir Filistin roketinin verdiği yönündeki mantıksız ve saçma iddiasını inandırıcı bir şekilde tekrarlayarak akladı.

El-Ahli saldırısı, İsrail'in son 15 aydır yakından takip ettiği soykırım planını ortaya koydu. Filistinlilere, İsrail'in saldırısından hiçbir yerin, hatta hastaneler, camiler ve kiliseler gibi yerleşik sığınakların bile güvende olmayacağını açıkça gösterdi. Gazabından kaçacak hiçbir yer olmayacaktı.

Batılı liderler ve medya İsrail'in uluslararası insancıl hukukun bilinen tüm kurallarını ihlal etmeye hazır olduğunu açıkça ortaya koydu. Gazze'nin sağlık sistemini yok etmek de dahil olmak üzere işlemeyeceği hiçbir vahşet, hiçbir savaş suçu yoktu. İsrail'in hamilerinin, İsrail ne kadar ileri giderse gitsin savaşa tam destek vermeleri bekleniyordu.

Ve tam olarak da öyle yaptılar.

Yanıltıcı bilgi

Geriye dönüp baktığımızda, el-Ahli saldırısından İsrail'in sorumlu olup olmadığına dair kısa süren tartışma şimdi kabus gibi tuhaf görünüyor. Herhangi bir geri adım atılmaması üzerine İsrail “bilinç savaşını” yoğunlaştırdı ve Gazze'deki hastaneleri Hamas terörizmine bağlamak için bir yalan haber balonunu şişirdi.

Birkaç hafta içinde İsrail, Gazze'deki el-Rantisi Çocuk Hastanesinin altında silah zulaları ve İsrailli rehineler için Arapça bir nöbet çizelgesi bulunan bir Hamas terör üssü keşfettiğini iddia etti - ancak çizelgenin zararsız bir takvimden başka bir şey olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.

İsrail'in en büyük hedefi Gazze'nin en önemli tıbbi tesisi olan El Şifa Hastanesiydi. İsrail, hastaneyi yeraltındaki bir “Hamas komuta ve kontrol merkezi’nin” üzerinde gösteren CGI ile oluşturulmuş bir video yayınladı. Hamas'ın sığınağı hiçbir zaman bulunamamış olsa da, iddialar bir kez daha batı medyası tarafından inandırıcı bir şekilde yayınlandı.

Bu yalanlar yine de amaçlarına hizmet etti. İsrail Gazze'deki hastaneleri harabeye çevirip tıbbi yardım girişine izin vermeyerek Gazze'yi İsrail'in acımasız bombardımanının sakat bıraktığı erkek, kadın ve çocukları tedavi etmekten yoksun bırakırken bile medya dikkatini bu çok açık insanlık suçlarından başka yöne çevirdi.

Bunun yerine, İsrail'in umduğu gibi, gazeteciler enerjilerini her bir yalanı tek tek doğrulamaya çalışarak, saptırmaların peşinden koşmaya harcadılar.

Medyanın çalışma önermesi, Hamas ile Gazze'deki tek bir hastane ya da doktor arasında suç ortaklığına dair en ufak bir ipucu doğrulanırsa, İsrail'in yerleşim bölgesindeki tüm tıbbi tesisleri ortadan kaldırma ve ölüm tarlalarında yakalanan 2,3 milyon insanı sağlık hizmetlerinden mahrum bırakma kampanyasının haklı çıkacağı şeklindeydi.

Toplu mezarlar

Gazze'de gönüllü olarak çalışan kıdemli batılı doktorlardan hiçbirinin, evlerine döndüklerinde, çalıştıkları hastanelerin her yerinde gezindikleri iddia edilen silahlı “Hamas teröristlerinden” herhangi bir iz görmediklerini bildirmeleri dikkat çekicidir.

Bu batılı doktorlar, İsrail'in Gazze'deki hastaneleri ve tıp merkezlerini hunharca yerle bir etmesine gerekçe oluşturan, İsrail'in bitmek bilmeyen dezenformasyonuna bir karşı duruş olarak medya tarafından nadiren röportajlara konu edildi.

Askerler birbiri ardına hastaneleri işgal ederek koğuşları, ameliyathaneleri ve yoğun bakım ünitelerini tahrip etti.

Prematüre bebekler kuvözlerinin içinde açlıktan ya da donarak ölmeye terk edildi. Ağır hastalar yataklarından zorla çıkarıldı. Onları almaya çalışan ambulanslar havaya uçuruldu. Her seferinde Gazze'nin sağlık personeli toplandı, kıyafetleri çıkarıldı ve ortadan kayboldu.

Batılı gazeteciler de, İsrail askerlerinin saldırıları bittikten sonra hastane arazisindeki derme çatma toplu mezarlarda kimliği belirsiz cesetlerin bulunmasına pek ilgi göstermedi - başı kesilmiş, parçalanmış ve diri diri gömüldüğüne dair işaretler bulunan cesetler.

Bu ve benzeri nedenlerle BM İnsan Hakları Ofisi geçen hafta “Filistinlilerin kendilerini güvende hissetmeleri gereken tek sığınak olan Gazze'deki hastanelerin aslında bir ölüm tuzağına dönüştüğü” sonucuna vardı.

Benzer şekilde, bir Dünya Sağlık Örgütü yetkilisi olan Rik Pepperkorn da şu gözlemde bulunmuştur: “Sağlık sektörü sistematik olarak tasfiye ediliyor.” DSÖ'nün 12,000'den fazla kişi için yurtdışında acil ve hayat kurtarıcı tedavi arayışında olduğunu da sözlerine ekledi. “Bu gidişle, tüm bu kritik hastaların tahliyesi beş ila 10 yıl sürecektir.”

Geçen hafta yapılan bir başka açıklamada, iki BM uzmanı Ebu Safiye'nin keyfi olarak gözaltına alınmasının “İsrail'in Gazze'de sağlık hakkının gerçekleştirilmesini sürekli olarak bombalama, yok etme ve tamamen ortadan kaldırma modelinin bir parçası” olduğu uyarısında bulundu.

Toplu toplamalara ek olarak, bugüne kadar en az 1.057 Filistinli sağlık ve tıp çalışanının öldürüldüğünü kaydettiler.

Soykırıma doğru gidiş

Gerçek şu ki İsrail'in yeni ve daha iyi finanse edilen dezenformasyon kampanyası mevcut kampanyalarından daha etkili olmayacaktır.

İsrail'in antisemitizmle mücadele bakanlığı başkanı Avi Cohen-Scali, İsrail'in “gayrimeşrulaştırma” olarak adlandırdığı, yani apartheid ve şimdi soykırımcı karakterinin ifşa edilmesine karşı bu tür programların on yıldır “neredeyse sıfır sonuç” verdiğini söyledi. 

İsrail medyasına demeç verdi: “Bu faaliyet akla gelebilecek her türlü parametre açısından başarısız olmuştur.”

Soykırım gerçeğini örtbas etmek mümkün olmayacaktır. Önümüzdeki aylarda, yeni ve tarihi daha fazla İsrail vahşeti gün ışığına çıkacaktır. Daha fazla hukuk ve insan hakları kuruluşu ve akademisyen İsrail'in Gazze'de bir soykırım gerçekleştirdiği sonucuna varacaktır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant'ın ardından savaş suçları nedeniyle daha fazla tutuklama emri çıkaracaktır.

Hafta sonunda Brezilya'da tatil yapan İsrailli bir asker, soruşturma altında olduğu uyarısı üzerine ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Ama dahası da var. Önde gelen insan hakları örgütleri ve akademisyenler hem İsrail hem de onun kurucu ideolojisi olan Siyonizm hakkındaki tarihsel anlayışlarını yeniden formüle etmek zorunda kalacaklar. Bu soykırımın birdenbire ortaya çıkmadığını kabul etmeleri gerekecektir.

Bu gidişat, Siyonizm'in bir asırdan daha uzun bir süre önce yerleşimci-sömürgeci bir hareket olarak kurulmasıyla başlamıştır. İsrail'in 1948'de yerli Filistin halkına karşı kitlesel bir etnik temizlik operasyonuyla kurulmasıyla devam etti. Ve 1967'de İsrail'in apartheid sistemini resmileştirmesi, Yahudiler ve Filistinliler için ayrı haklar tasarlaması ve Filistinlileri giderek küçülen gettolara zorlamasıyla hız kazandı.

Kontrol edilmeyen İsrail'in nihai hedefi her zaman soykırım olmuştur. Bu, İsrail'in etnik üstünlük ve seçilmişlik kavramlarına gömülü ideolojik bir zorlamadır.

Mad Max vizyonu

UCM'nin Kasım ayında Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararı çıkarmasının ardından bile İsrailli liderler soykırıma açıkça teşvik etmeye devam ettiler.

Geçtiğimiz hafta İsrail parlamentosunun dış ilişkiler ve savunma komitesinden sekiz milletvekili yeni savunma bakanı Israel Katz'a bir mektup yazarak Gazze'nin kuzeyinde kalan son su, gıda ve enerji kaynaklarının da yok edilmesi emrini vermesini talep etti.

Netanyahu ve Gallant'ın insanlığa karşı suç işlemekle itham edilmesine yol açan da İsrail'in Gazze halkını açlığa mahkum etmesiydi.

Bu arada Kemal Adwan Hastanesi'nin yıkılması Gazze'nin kuzeyinde yeni bir politikaya zemin hazırlıyor: İsrail'in tüyler ürpertici bir şekilde “Çernobilleştirme” adını verdiği politika. 

Adını Çernobil'deki Sovyet nükleer reaktöründen alan bu politika, Gazze'deki Filistin varlığını 1986'daki radyoaktif sızıntıyla karşılaştırılabilir bir tehdit olarak görüyor. Ordunun amacı, Çernobil'in radyasyonunu kontrol altına almak için Sovyetlerin acil durum çabalarını yansıtacak şekilde, Filistinlilerin yer altındaki ve yer üstündeki tüm altyapısını ortadan kaldırmak.

Bu işin sonu nereye varacak?

BM Filistinli Mülteciler Ajansı'nın üst düzey acil durum yetkilisi Louise Wateridge hafta sonu yaptığı açıklamada İsrail'in UNRWA'yı bölgeden çıkararak Gazze'nin tamamen sosyal çöküşünü hızlandırdığını belirtti.

Bu ay sonunda yürürlüğe girecek olan İsrail yasaları, İsrail'in yardım ablukası nedeniyle mülteci ajansının Gazze'de faaliyet göstermesini ve ailelere az da olsa yiyecek ve barınak sağlamasını engelleyecek.

Ayrıca, hastanelerin yokluğunda Gazze'yi son anlamlı sağlık hizmetlerinden de mahrum bırakacak. Wateridge şunları kaydetti: “UNRWA Gazze Şeridi'nde günde yaklaşık 17.000 sağlık muayenesi yapıyor. Başka bir kurumun bunun yerini alması imkansız.”

Wateridge'in altını çizdiği tehlike Gazze'nin tamamen hukuksuz hale gelmesi. Aileler sadece İsrail'in bombaları, suikast uçakları ve açlık programıyla değil, aynı zamanda suç çetelerinin distopik yönetimiyle de karşı karşıya kalacak. 

İsrail'in Gazze için planladığı da tam olarak budur. Geçen hafta Haaretz'de çıkan bir haberin ortaya koyduğu üzere, kuzey Gazze'nin “Çernobilleştirilmesinin” ardından İsrail, güneyde iki büyük Filistinli suç ailesinin hüküm sürmesine izin vermeyi planlıyor. Bunlar muhtemelen İsrail'in Gazze'ye girmesine izin verdiği az sayıdaki yardım kamyonunu yağmalayan ve İsrail'in halkı gıda ve sudan mahrum bırakmasına yardımcı olan çeteler olacak.

İsrail'in Gazze'nin geleceğine ilişkin vizyonu, Mad Max film serisi ile Cormac McCarthy'nin Yol romanı arasında post-apokaliptik bir geçiş.

Kapak konusu

Soykırıma giden yol Siyonizm'in kodlarına işlenmiş olabilir, ancak bunun aksini iddia etmek batılı liderlerin, medya kuruluşlarının, akademinin, düşünce kuruluşlarının ve hatta insan hakları örgütlerinin görevi olmuştur.

İsrail'in sadece Yahudiler için antisemitizme karşı bir sığınak olduğu, “Ortadoğu'daki tek demokrasi” olduğu, işgalinin büyük ölçüde iyi huylu olduğu ve yasadışı yerleşimlerinin gerekli bir güvenlik önlemi olduğu ve İsrail ordusunun “dünyanın en ahlaklı ordusu” olduğu gibi, uzun zaman önce tamamen gözden düşmüş olması gereken batılı anlatıyı sürdürmek için onlarca yıl harcadılar.

Bu kurgular, İsrail'in dezenformasyonunun onları tekrar bir araya getirmeyi umabileceğinden daha hızlı çözülüyor.

Öyleyse neden daha fazlasını yapıyorlar? Çünkü İsrail'in “bilinç savaşı” öncelikle size ve bana yönelik değil. Batılı liderlere yöneliktir. Bu onları herhangi bir konuda ikna etmek için değil; İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Gazze'de bir soykırım yaşandığını gayet iyi biliyor, ABD'nin yeni başkanı Donald Trump da öyle.

Umursamıyorlar çünkü dünya hakkında sosyopatik düşünmeye hazır olmadığınız sürece batılı bir siyasi sistemin zirvesine ulaşamazsınız. Yatıştırılması gereken bir batı askeri sanayi kompleksi ve küresel kaynak çıkarımı üzerindeki hâkimiyetlerini sürdürmeyi bekleyen batılı şirketlere hizmet etmek var.

İşte bu nedenle Joe Biden, başkanlığının son günlerinde, seçimi kazanacak oyu kalmamışken, “ateşkes için yorulmaya çalışma” ya da İsrail'in günde en az “350 yardım kamyonunu Gazze’ye göndermesini talep etme” numaralarını bıraktı. Bunun yerine, İsrail'e veda hediyesi olarak, savaş uçakları ve saldırı helikopterleri için mühimmat da dahil olmak üzere 8 milyar dolarlık silah yardımı yapacağını açıkladı.

Hayır, İsrail'in dezenformasyon kampanyasının amacı bir kılıf uydurmaktır. Batılı liderlerin soykırıma verdikleri desteği gizleyecek kadar suyu bulandırmak; silah göndermeye devam etmeleri için onlara bir bahane sunmak ve Lahey'deki savaş suçları davasından kaçmalarına yardımcı olmaktır.

Amaç “makul inkar edilebilirlik”: apaçık olanın çok da apaçık olmadığını, sıradan izleyiciler için bilinenlerin doğrudan katılanlar için belirsiz olduğunu iddia edebilmek.

Batılı liderler, İsrail'in Gazze'nin en iyi doktorlarından biri olan Ebu Safiye'yi işkence kamplarından birine götürdüğünü ve orada diğer mahkumlar gibi aç bırakıldığını, aralıklı olarak dövüldüğünü, aşağılandığını ve terörize edildiğini biliyorlar.

İsrail'in şu anda yaptığı iş, tıpkı Gazze'nin hastanelerini yıktığı gibi, onun fiziksel ve zihinsel direncini zayıflatmak ve yok etmek.

İsrail'in amacı “teröristleri” ortadan kaldırmak değil. Gazze'yi hiç kimsenin iyi olmadığı, hiç kimsenin umursamadığı, hiç kimsenin insanlığına tutunmaya çalışmadığı bir çorak araziye, bir cehenneme çevirmektir. Doktorların olmadığı, yardım görevlilerinin bir anı/hatıra olduğu ve merhametin olmadığı, tankların ve suç çetelerinin hüküm sürdüğü bir yer.

Batılı siyaset ve medya sınıfının görevi, tüm bunların mümkün olduğunca rutin ve normal görünmesini sağlamaktır. Onların işi bizi içten içe öldürmek, umursama ya da direnme yeteneğimizin içini boşaltmak, bizi hissiz bırakmaktır. Onların yanıldığını kanıtlamalıyız - Dr. Ebu Safiye'nin ve kendimizin iyiliği için.

 

* Jonathan Cook, İsrail-Filistin çatışması üzerine üç kitabın yazarı ve Martha Gellhorn Gazetecilik Özel Ödülü sahibidir.

HABERE YORUM KAT