İsrail, Esed’in taktiklerini uyguluyor
Al Jazeera yazarı Daanish Faruqi; İsrail'in Gazze'ye yönelik yürüttüğü savaşın, Suriye'deki olaylarla olan benzerlikliklerini analiz ediyor.
Daanish Faruqi / Al Jazeera
3 Aralık 2023 / Çev: Hamza Gökgöz / Haksöz Haber
Gazze'de, yerleşim bölgesinin kuzey kesimindeki büyük yıkımın görüntüleri gelmeye başladı. Bu yıkım görüntülerini görünce insanın aklına Thomas Friedman'ın 14 Ekim'de The New York Times'ta yayınlanan bir makalesinde “Hama Kuralları” olarak adlandırdığı atıf geliyor.
Yıllar önce kendisinin icat ettiği bir neolojizm olan bu terim, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed’in 1982 yılında Hama kentini şiddet kullanarak yerle bir etmesine ve 20 binden fazla Suriyelinin ölümüne yol açmasına atıfta bulunuyor. Kaba kuvvetin Ortadoğu'da meşruiyet sağladığını savunan Friedman’ın görüşleri son derece sorunlu olsa da Gazze'deki yıkımın boyutu İsrail hükümeti ve ordusunun bu fikri benimsediğini gösteriyor.
Hakikaten, İsrail'in Gazze'ye yönelik yürüttüğü savaş Suriye'deki olaylarla çarpıcı benzerlikler taşıyor. Ancak iki resim arasındaki 7 farkı bulmak için 1980'lere kadar gitmeye gerek yok.
Hafız'ın oğlu Beşşar, 2011 yılında kendi yönetimine karşı ülke çapında bir ayaklanmayla karşılaştığında, protestoculara karşı kısa sürede bir iç savaşa dönüşen şiddetli bir kampanya başlattı.
Suriye toplumunun bazı kesimleri tarafından muhalif unsurların sistematik bir biçimde insan dışılaştırılmasıyla desteklenen toplu cezalandırma taktikleri, bugün Gazze'de gördüklerimize oldukça benziyor.
Çatışmanın ilk aşamalarında İsrail, Gazze'ye yönelik kuşatmayı; gıda, su, elektrik ve yakıt tedarikini kesmeyi Gazzelileri sistematik olarak insan dışılaştırarak meşrulaştırdı. Savunma Bakanı Yoav Gallant Filistinlileri “insan hayvanlar” olarak isimlendirirken Başbakan Binyamin Netanyahu “ışığın çocukları ile karanlığın çocukları arasındaki mücadeleden” söz etti. Siyonist yetkililer tarafından kullanılan bu dil, açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasını kabul edilebilir kılıyor gibi görünüyordu.
Bu düşünce sosyal medyaya da yansıdı ve İsraillilerin temiz su ya da lüks yemeklerle kuşatma altındaki Gazze halkıyla açgözlü bir biçimde alay ettiği videolar ortaya çıktı. Bazıları daha da alçaldı ve İsrail bombardımanının Filistinli kurbanlarıyla dalga geçen ırkçı skeçler çekti.
İsrail'in vurduğu hedefler arasında Gazze'deki hastaneler ve diğer sivil yapılar da yer almaya başlayınca Filistin halkına yönelik insandışılaştırma kampanyası da genişledi. Netanyahu ve diğer Siyonistler tarafından sürdürülen resmî hükümet anlatısı, “teröristlerin hastaneleri askerî üs olarak kullandığı” şeklindeydi. Buna göre sağlık personelleri “terörist işbirlikçiler” haline gelirken sağlık tesislerine sığınan hastalar ve aileleri de gönüllü “canlı kalkanlar” oldular. Dolayısıyla, İsrailli doktorların gözünde bile, ölümleri meşruydu.
Bu noktada söz konusu insan dışılaştırma kampanyasının yeni bir strateji olmadığının altını çizmek gerekir. Beşşar Esed, 2011'den bu yana, muhaliflerin elindeki bölgelere yönelik askerî kuşatmaları ve sivil altyapıya yönelik saldırıları meşrulaştırmak için ürkütücü derecede benzer stratejiler kullanıyor.
2015 yılında Şam yakınlarındaki Madaya kasabasına yönelik kuşatma, İsrail'in Gazze'deki açlığı silahlandırmasıyla çarpıcı bir benzerlik taşıyor. Esed rejimi yerel halkı “terör ajanları” olarak nitelendirirken hükümet kontrolündeki bölgelerde yaşayan Suriye halkı ise bu anlatıyı benimsemişti.
Madaya halkı yapraklarla beslenmeye mahkûm edilirken Suriye sosyal medyası, Madaya’daki insanların açlıklarıyla alay eden ve lüks yemeklerin tadını çıkaran şebbihaların görüntü ve videolarıyla doldu. Twitter'da açılan “Madaya kuşatmasıyla dayanışma” etiketi, kuşatma altında zaten vahşileşmiş olan halkı daha da vahşileştirmek için yemek içerikleriyle dolup taştı. Abluka sonucunda Madaya'da aralarında onlarca çocuğun da bulunduğu 420'den fazla kişi hayatını kaybetti.
Esed rejimi bu “Açlıktan öl ya da teslim ol!” politikasını Halep, Guta ve Daraya da dâhil olmak üzere muhaliflerin elindeki birçok bölgede uluslararası toplumdan kayda değer bir tepki almaksızın sürdürdü.
Buna paralel olarak Esed rejimi bir savaş taktiği olarak sivil altyapıyı, özellikle de hastaneleri hedef aldı. Uluslararası Kurtarma Komitesine göre, sağlık tesislerine yönelik saldırılar sonucunda şu an Suriye'deki hastanelerin yalnızca yüzde 64'ü ve birinci basamak sağlık merkezlerinin yalnızca yüzde 52'si çalışır durumda. Esed rejimi bu saldırıları “terörle mücadele” gibi muğlak bir başlık altında gerekçelendirerek 119 sağlık tesisinin “terörist gruplar tarafından ele geçirildiğini” iddia etmişti.
Ancak bu tesislerin birçoğu Şam'la paylaşılan bir çatışmasızlık listesine konulmuştu ve BM'nin de işaret ettiği gibi bu tesislerin en az bir tanesini Hükümet işletiyordu. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yapılan bir araştırma Suriye rejiminin iddialarına karşı çıkarak hedef alınan hastanelerin yakınlarında askerî teçhizat ya da personel bulunduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadıklarını ortaya koydu.
İsrail şu anda Esed'in kurallarına göre oynuyor, çünkü Suriye lideri bugüne kadar mezkûr savaş suçları ve insan dışılaştırma cihetinde hesap vermedi.
Aksine Esed, özellikle Şubat 2023'te Suriye'de (ve Türkiye’de) meydana gelen depremlerden sonra uluslararası toplum tarafından tecrit edilmekten kurtuldu. Arap Birliği zirvelerine katılarak normalleşme dalgasından yararlandı ve hatta Dubai'de yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'na davet edildi.
Hakikaten, Suriye rejimi vahşetinin kurbanları Gazze ile olan benzerliklerinin farkına varmaktalar. Suriyeli bir aktivist olan Zine Neccar, X'te yaptığı bir paylaşımda Gazze’de şu anda yaşananların sekiz yıl önce Madaya'da yaşananlara benzediğini söyledi. Acımasız kuşatmayı hatırlatan Neccar, Suriye'deki “uluslararası başarısızlık ve sessizliğin” Gazze'de de aynı suçları teşvik ettiği uyarısında bulunuyor.
Hem Suriye'deki hem de Gazze'deki bu uluslararası sessizlik derhal sona ermelidir. Daha da önemlisi İsrail hükümeti Gazze halkını insan dışılaştırması ve onlara uyguladığı toplu cezalandırma nedeniyle uluslararası toplumdan hızlı bir şekilde tepki görmelidir.
Aksi takdirde, Suriye'de olduğu gibi, savaş taktikleri dolayımında açlık ve hastanelerin kasıtlı olarak bombalanması tüyler ürpertici bir şekilde normalleşecektir.
HABERE YORUM KAT