İsrail, barış, komplo derken oyun planı!
Bir kaset çıkıyor, CHP’de Baykal gidiyor, yerine Kılıçdaroğlu oturuyor, hiç beklenmedik bir anda...
Derken iki roket atılıyor İskenderun’da, PKK hiç beklenmedik bir mekan ve koşullarda altı askeri şehit ediyor.
Neredeyse eşzamanlıymış gibi İsrail sahne alıyor, insanlığın vicdanını kanatan bir haydutlukla, Türk bayrağı taşıyan insani yardım gemisine uluslararası sularda saldırıyor, Türk vatandaşlarını katlediyor.
Ve Ergenekon’da yeni bir gözaltı dalgası geliyor ertesi gün...
Türkiye’nin işte böyle bir coğrafyası var, insana sıkıcı, monoton tek bir gün bile yaşatmayan siyasal bir coğrafyası...
Siyaset sahnesi bir anda toz duman içinde kalabiliyor, yumruklar sıkılıyor, öfke, nefret ortamı keskinleşiyor.
İster istemez soruluyor:
Ne oluyoruz, ne yapılmak isteniyor?..
Hedef nedir?..
Komplo mu?..
Başbakan Erdoğan, parti grubunda ‘karanlık el’lerden söz ediyor:
“Biz demokrasi dedikçe, biz insan hakları dedikçe, bu ülkede karanlık bir el karanlık bir senaryo yazmaya başlıyor. Biz buna fırsat vermeyeceğiz. Terörle, şiddetle mücadelemizi sürdüreceğiz ama eş zamanlı olarak demokratikleşmeyi elden bırakmayacağız.”
Doğru olan da bu.
Türkiye’yi karıştırmak, istikrarsızlaştırmak isteyenlerin oyununa eğer gelmek istemiyorsak, barışın da, demokrasinin de, hukukun da ipine yalnız iktidar olarak değil, muhalefet olarak da birlikte sarılmak zorundayız.
Başka çare yok.
İsrail’in PKK içinde taşeron kullanabildiği, Türkiye’ye karşı böylesi tuzaklar kurabildiği eğer düşünülüyorsa, o zaman bunları boşa çıkarmanın yolu sadece mücadeleden değil, aynı zamanda Kürt sorunu ile ilgili adımlardan geçer.
Tuzaklar, hiç gözardı edilmesin, sorunlar çözümsüz kaldığı sürece
vardır. Eğer yumuşak karın varsa kurulur tuzaklar.
Türkiye’ye tuzak kurmak isteyeni hayal kırıklığına uğratmanın en etkili yolu, sağlam bir oyun planı yapmaktır.
Barış, demokrasi ve hukuku temel alan kendi oyun planını kurabildiğin ölçüde tuzaklar boşa çıkar.
Başbakan Erdoğan dün İsrail’i son derece ağır bir dille eleştirirken, vicdan ve akıllara hitap ederken birinci önceliği haklı olarak barıştı.
İsrail’in akıl almaz korsanlığını lanetlerken, bölge ve dünya barışını tehdit eden İsrail’in bir an önce yanlıştan dönmesini istedi.
İsrail elbette Gazze’deki Filistinlileri hedef alan ve 35 aydır süren insanlık dışı ablukayı derhal sona erdirmeli, insani yardımın yolunu açmalı.
Korsanlığın mağdurlarına tazminat ödemeli.
Türkiye’den özür dilemeli.
İsrail aynı zamanda bu saldırganlığının bedelini ödemeli, bu da yanına kar kalmamalı.
Bunun için de, İsrail saldırganlığına bugüne kadar şemsiye açmış olan özellikle Amerika’nın ve bazı AB ülkelerinin, eğer gerçekten barış diye bir meseleleri varsa, İsrail’e artık dur demelidirler.
İsrail’e Filistin sorununun kalıcı ve hakça çözümü için çok daha ciddi şekilde baskı yapmalıdırlar.
Bir gerçek daha var.
İsrail’de Netanyahu hükümeti iş başında kaldığı sürece, Türk-İsrail ilişkileri iflah olmaz.
İsrail halkı da, kendi ülkelerini her geçen gün lanetli bir ülke haline getirmeye başlamış olan Netanyahu-Lieberman yönetimi ile barış çıkmazının gitgide derinleşeceğini anlamalıdır.
Ve şu soru akla takılıyor:
Türkiye’nin de dostluğunu kaybeden bir İsrail için yer yuvarlağının bu bölgesinde hayat hiç daha kolay olabilir mi?
Yazık!
Böylesine bir gözükaralığı, çılgınlığı benim havsalam kolay almıyor.
Ya sizin?..
MİLLİYET
YAZIYA YORUM KAT