İsrail barbarlığını altından ibriklerle paklamaya çalışan dinozor bilim adamları...
Ali Osman Aydın, Türkiye'de Siyonist çete lehine propagandaya hizmet edenlerin mantığını sorguluyor.
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Gazze ile illüzyon bitti!
Günlerdir kapkara hayaletlerin boğazımızda kenetlenen kapkaranlık elleriyle boğuluyoruz. Nefes alamıyoruz. Birileri açık göğümüzü karartıyor. Birileri soluduğumuz havayı zehirliyor. Birileri dal budak salmış umudumuzu içimizden sökmeye çalışıyor. Ve biz, yani aciz ve sıradan insanlar, yatağa mahkûm bir felçli gibi, gözümüzün önünde yaşanan barbarlıkları, atılan vahşi çığlıkları, içimiz kan ağlayarak seyretmekle kalıyoruz.
Gazze bombalanıyor. Gazze’nin her taşı, Gazze’nin her çocuğu, her annesi, her tebessümü, ve bütün kalpleri! Gazze, o susuz, ekmeksiz, ışıksız toprak; o insanlıktan geriye kalanların toplaştığı daracık cehennem, o kanlara bulanmış çırılçıplak vicdan, Gazze, aralıksız bombalanıyor!
Bir kıvılcım koca bir ormanı nasıl tutuşturursa, Gazze’ye düşen bombalar da insanlık adına kalan umudumuzu yakıyor, yıkıyor, kül ediyor.
Fakat bu hengâme içinde en korkunç, en rezil, en tiksinti veren şeylerden biri, örgütlü kötülüğün, hiyerarşik karanlığın bu denli çok ve bu denli iştahlı müritler bulması. 2 milyon savunmasız insanın tıkıldığı bir gettoyu yeryüzünün en korkunç silahlarıyla aralıksız bombalamak, neresinden bakarsanız bakın korkaklara, canilere, alçaklara has bir iş.
Çağrı filminde Hz. Hamza rolündeki AnthonyQuinn, Kabe önünde Müslümanlara saldıran Ebu Cehil’i göstererek, “çölün en cesur adamıdır” diyordu “özellikle silahsız insanlara karşı!”
Ebu Cehil’le aynı kökten gelen bugünkü kudurmuş İsrail yönetimi de silahsız Gazze üzerinde güç ve cesaret gösterisi yapmaya çalışıyor.
İsrail, yani göğsünü patlatan korkuyu bastırmak için akıl almaz gaddarlıklara atılan bu şuursuz virüs, Hitlerle yarışacağı, Mao ile boy ölçüşeceği zulümlere imza atıyor.
O atıyor atmasına ama ya geriye kalanlar. Dünyanın diğer sakinleri. İçinden Bach’ı, Kant’ı, Hugo’yu çıkarmış o koca kıta? Güya dünyanın “medeni” tarafı... Titanik’in üst kısmı... Onlar bu vahşet karşısında ne yapıyorlar? Sadece izliyorlar! Sonunda daha acımasız ve güçlünün kazanacağını bir Hollywood filmini izler gibi.
İllüzyon buraya kadar! Gazze, kimin aslında ne olduğunu ortaya çıkaran bir röntgen gibi. Sizin insanlık kantarında kaç kilo çektiğinizi gösteriyor. Yalanla, dolanla, kelime oyunlarıyla karambole getiremeyeceğiniz bir ölçü o. İçinizde gizlenenleri görünür kılıyor.
O ölçüyle bugünün insanına, hatta bugünün Türkiye’sine bakınca rezil şeylerle karşılaşıyorsunuz. Entelektüel dünyamıza bilim adamı namıyla çöreklenmiş iki dinozor, oturmuşlar, Arap düşmanlığı yapanların sırtlarını sıvazlama yarışı yapıyorlar. Gazze’nin çocuklarına bomba atılırken, “e onlarda toprak satmıştı” diyerek, insanlık düşmanlarının husumetlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Her iktidarın dalkavukları ve büyücüleri olur... Bunların görevi, iktidara, yaptıklarını güzel ve gerekli şeyler gibi göstermektir. İktidar bir suç işlediğinde onu, yaptığının suç olmadığına ikna ederler. Ağızları iyi laf yapar. Yalanı bir bıçak gibi maharetle kullanırlar. Doğruyu ancak, yalanı süsleyerek yedirmek için söylerler. Despotik iktidarlar bu tür adamlara muhtaçtırlar. Suç işlemek için değil, suçu işledikten sonra kendilerini iyi hissetmenin bir formülünü bulabilmek için!
“Filistinliler toprak satmalarıyla meşhurdu” sözü bu yüzden çok önemli. Eli kanlı yönetimleri meşrulaştıranlar, bu sözleri söyleyerek zulme dayanak bulmaya çalışanlardır. Bu adamlar Hitler zamanında yaşasalardı, Auschwitz kampına balık istifi gibi Yahudi taşıyan trenlerdeki nakliye subaylarının emir erliğini yapar ve bununla iftihar ederlerdi. Bunlar Hitler döneminde yaşasalar gevrek gevrek konuşarak “fırında Yahudi” menüsünün lezzetinden, yemeyenlerin “köylülüğünden”, “cehaletinden” bahsederlerdi. Yazık ki o zaman da kendilerini alkışlayacak ruhsuz, namussuz bir topluluk bulurlardı.
Nitekim Stefan Zweig’de “Dünün Dünyası” adlı kitabında, tiranlara boyun eğen, despotların vahşetini göklere çıkaran bu tür insanlara ve onları alkışlayan Avrupalı komşularına bakıyor ve “Avrupa intihar ediyor” diyordu.
Zweig, Hitler fırınları harlarken bile 20. Yüzyılda “bu tür” şeyler olabileceğine ihtimal vermiyordu. Ama oldu. Biz ise 21. Yüzyıldayız. Bu kadar bilgi, görgü ve tarihi tecrübeden sonra insanlık bir daha atom bombalarına, fosfor bombalarına, kitlesel kıyımlara, vahşi çözümlere geçit vermez diye düşünen iyimser, yanıldılar.
Bırakın bu vahşete göğsünü germeyi, toplumun güya en aydın, en okumuş insanları bile gettoları bombalayanlara değil, gettolarda can verenlere ateş püskürmek için sıraya girdiler. Nutuklar çektiler. Cesetleri kurşunlayarak hınçlarını gösterip, saflarını belli ettiler.
Belçika’da klozet olmak için Türkiye’yi satmaya hazır olanlar, çocukların öldürülmesini emlak spekülasyonlarıyla görünmez hale getirmeye çalıştılar. Kimse çocukların gerçekte neden paramparça edildiğiyle ilgilenmesin istediler. Her zamanki gibi, olanca utanmazlıkları ve maharetleriyle efendilerinin suçlarını örtbas etmek için olmadık ifritliklere giriştiler. Siyonizm’in zaferini Gazze semalarından önce Türkiye’de ilan ettiler.
En başta dedim ya, boğuluyoruz, diye. İşte bu kana doymazlık, bu merhamet bilmezlik, bu zalim şakşakçılığı boğuyor bizi.
İsrail dünyanın huzuru için nasıl ölümcül bir tehditse, İsrail barbarlığını altından ibriklerle paklamaya çalışan dinozor bilim adamları da ve onlara alkış tutan gazeteciler de, insanlar da tehditler dünya için.
Biten illüzyon bu işte. Batı, medeniyet ve insanlık illüzyonu!
HABERE YORUM KAT