İspiyoncu Hoca’nın temelsiz ithamlarına cevaben
CNN Türk kanalında Ahmet Hakan’ın sunduğu ve ismiyle hiç de müsemma olmayan ‘Tarafsız Bölge’ programında dün akşam yine izleyicilere şov izlettirildi. Cübbeli Hoca lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü Ahmet Hakan’ın desteği ve ne için orada oldukları pek anlaşılamayan Nedim Şener ve Hakan Bayrakçı’nın da katılımıyla bir kez daha engin dedikodu birikimini ve giderek daha bir derinleşmekte olan fikri seviyesizliğini sergiledi.
Hemen her konuda söyleyecek sözü bulunduğu izlenimi veren ve artık ispiyonculuğu meslek edinmiş görünen Cübbeli’nin hedefinde yine Selefi çevreler vardı. Aslında konuya vakıf olduğunu tahmin ettiğimiz Ahmet Hakan’ın zaman zaman yansıttığı “bu kadar mı olur, çok şaşırdım” türünden komik ve anlamsız tepkilerine paralel olarak Cübbeli anlatımını saçma sapan masallarla, tarihsel gerçekliğe aykırı hikayelerle süsledikçe süsledi.
Ahmet Hakan ve konuklarının da Cübbeli’nin alabildiğine basit ve içeriksiz sunumunu tartışmaktan uzak tutumları karşısında bu uzun metrajlı saçmalığı izlemeye gerek duymamıştım ama programın ilerleyen bölümünde Özgür-Der ve Haksöz’e ilişkin olarak da Cübbeli’nin bazı ithamlarda bulunduğunu öğrendim. Hakkımızda ne söylediğini öğrenip cevap vermeyi düşünürken ne yazık ki program sona ermişti. Bu yüzden burada Cübbeli’nin ithamlarına dair kısaca açıklamada bulunmayı gerekli görüyorum.
Zerre Miktarı İzzet Olsa!
Öncelikle Cübbeli’nin iddia ve ithamlarının ne kadar ‘adil ve haysiyetli’ olabileceğini gösteren somut bir örnek vererek nasıl bir ‘kurnazlık’ ile muhatap olduğumuz hakkında kanaat sahibi olunmasını arzu ediyorum. Vehhabilerin Hicaz bölgesinde mezarları ve tarihi mekanları yerle bir ettiğine dair sözleri arasında Cübbeli aslında Resulullah’ın kabrinin de yıkılmak istendiğini ama bunun gerçekleştirilemediği iddiasında bulunurken, Suud yönetiminin Atatürk’ün tehditlerinden çekindiği için bu niyetini fiiliyata dökemediğine dair bilgiler olduğunu söyleyerek dedikodu ile tarih yazımına çağ atlattırdı.
Ne güzel değil mi? Suud yönetimi üzerinden Selefiliği mahkum ederken, Kemalistlere göz kırpmak ancak böylesi kıvrak bir zekanın ürünü olabilir!
Selefilikle ilgili sözlerinin temelsiz, Selefilerle ilgili iddialarının ise baştan sona hukuk ve ahlak yoksunu ithamlardan ibaret olduğunu daha önceki yazılarımızda etraflıca ifade ettiğimizden burada tekrar o konuya dönmeye gerek görmüyoruz.
Selefiliği Değil, Adaleti ve Kardeşliği Savunuyoruz!
Bizimle ilgili sözlerine gelince, öncelikle Cübbeli’ye neden karşı çıktığımızı bir kez daha ifade edelim. Bizim derdimiz Cübbeli ile polemik ya da Selefilik savunusu değil. Öncelikle aynı hatta olmasak bile kardeşlik hukuku çerçevesinde hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun haksızlığa, iftiraya uğrayan Müslümanların hukukunu savunuruz. Bu perspektifle İslami akım ve ekollerden birisi olarak gördüğümüz Selefiliğin hedef alınmasına, düşmanlaştırılmasına da elbette sessiz kalamayız. Ve aynı duruşu hangi inançtan, kimlikten olursa olsun haksızlığa uğrayan herkes için ortaya koymaktan da çekinmeyiz. Bu bağlamda yazının başında ismi geçen Nedim Şener’in geçmişte maruz kaldığı mağduriyete de karşı çıktığımızı örnek olarak zikretmek isteriz.
Ayrıca da son yıllarda giderek daha bir zıvanadan çıkan ve ülke genelinde ivme kazandırılan ihbarcı, ispiyoncu atmosferin, rakip fikirlere, hareketlere karşı zor ve baskı yöntemlerini kışkırtmaya yönelik yaklaşımların büyük bir kirlilik oluşturduğunu görüyoruz. Güvenlik adına toplumu huzursuzlaştıran ve ülkeyi herkesin birbirini ihbar edip, suçladığı bir polis devletine dönüştürmeye matuf bu eğilimi besleyen eylemlerin, girişimlerin doğal olarak karşısındayız. Bu yüzden de Cübbeli’nin ne tür hedefler gözettiğini bilmediğimiz ama büyük bir iştahla seslendirdiği “Selefiler silahlanıyor” asparagasına karşı çıktık, çıkmaya da devam edeceğiz.
Cübbeli programda hakkımızda epeyce bir arkeolojik kazı yapma ihtiyacının ürünü olduğu anlaşılan bazı iddialarda bulunmuş. Bunlara da kısaca değinelim.
Gizli Gündemle Değil, İlkelerimizle Hareket Ediyoruz!
Cübbeli askerlik ve ordu hakkında keskin düşüncelerimiz olduğunu, devleti tağuti olarak nitelediğimizi söylemiş. Tuğyan kavramı Kurani bir kavramdır, vahye tabi olmayan bir sistemin doğal olarak tuğyana yöneldiği açıktır. Bu yönüyle biz laik-Kemalist sistemin tuğyan içinde olduğunu düşünüyoruz, Cübbeli bu sisteme İslamilik vasfı atfediyorsa o onun bileceği bir şeydir.
Ordu meselesine gelince, askerliği ya da orduyu kutsamıyoruz ama düşman falan da değiliz. Kategorik yaklaşılmasını da anlamlı bulmuyoruz. “Hangi ordu?” sorusunun sorulması gerektiğine inanıyoruz. 28 Şubat’taki, 27 Nisan’daki, 15 Temmuz’daki darbeci rolüyle orduyu elbette reddederken, Suriye’de, Libya’da mazlumlara kalkan olan, zalimlerle savaşan orduya neden karşı olalım ki?
Yine Cübbeli Fırat Kalkanı harekatının hazırlığı sürecinde Türkiye’nin IŞİD’i öncelemesinin gerekliliğini sorguladığımız yazılardan ötürü IŞİD’i savunduğumuzu ima ediyor. Bu asılsızdır. IŞİD’in düşünce tarzını ve eylemlerini mahkum eden sayısız açıklamamız, haber ve yazılarımız arşivdedir. Bununla birlikte Suriye’de öncelenmesi gereken düşmanın IŞİD ya da YPG değil, Esed rejimi olduğunu söylemiştik. Elbette IŞİD ya da YPG’nin tehdit olduğunu görmezden gelmemekle birlikte gerek Suriye halkı için gerekse de Türkiye’ye yönelik olarak asıl tehdit kaynağının Esed rejimi olduğunu bugün de söylüyoruz. Bu vesileyle Cübbeli’nin hakkımızda gündemleştirmeye çalıştığı iddialarla, uzun bir zamandır Özgür-Der aleyhine IŞİD’e yakınlık ithamları üreten Esed-İran yanlıları ve PKK çevreleri ile aynı zeminde buluşmuş olduklarına da dikkat çekmekte yarar görüyoruz.
Cübbeli Kürdistan isminden ötürü Diyarbakır’da bir derneğin kapatılmasını eleştirmemizden bölücülük imasında bulunuyor. Kürdistan ifadesinin ayrı bir siyasal yapı olarak değil, coğrafi bir tanım olarak kullanılmasında bir beis görmüyoruz. Bu arada söz konusu ifadeden yola çıkarak bölücülük ithamına muhatap olanlardan birinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu hatırlatıyoruz. Başbakanlığı döneminde kendisine yöneltilen bu ithama ilişkin verdiği cevapta Erdoğan’ın Kürdistan ifadesinin tarihi bir hakikat olduğuna dair sözleri, devlete ve idarecilere nerdeyse kutsiyet atfeden Cübbeli gibi biri için de bağlayıcı olsa gerek!
Cübbeli’nin bize yönelttiği ithamlardan biri de Halis Bayancuk’un maruz kaldığı muameleye ilişkin eleştirel tutumumuz. Cübbeli mahkeme kararıyla IŞİD’in Türkiye reisi olduğu kesinleşmiş birini nasıl savunabildiğimizi hayretle soruyor. Bir kere iddiası doğru değil! Evet, elde Bayancuk hakkında verilmiş ve henüz kesinleşmemiş bir mahkeme kararı var ama bu kararda IŞİD’den hiç söz edilmiyor. Ayrıca daha büyük garabet şu ki, mahkumiyet kararında sanığın hangi örgüte üye olduğu dahi belirtilmemiş. Sırf bu boyutuyla bile büyük bir hukuksuzluk karşısında olduğumuz ortadayken Bayancuk’un sadece medya gündemi üzerinden yargılanıp delilsiz, mesnetsiz mahkumiyete maruz kalmasını eleştirmemiz adaletin gereğidir. Sorun Halis Bayancuk’un değil; hakkın, hukukun, adaletin savunulmasıdır.
Bu Kirli Kampanya Neye Hizmet Ediyor?
Son olarak Cübbeli’ye yürüttüğü ya da alet olduğu bu kampanyanın zaaflı, hastalıklı bir tutumun ürünü olduğunu; büyük vebal yüklendiğini hatırlatıyoruz. Giriştiği bu işin ne anlama geldiği, kendisine ne kazandırıp neyi kaybettirdiğini ölçmek istiyorsa sadece sözlerinin, çabasının kimleri memnun edip, kimleri rahatsız ettiğine bakmasının yeteceği kanaatindeyiz. Zeki biri olduğu belli olduğuna göre, geniş manada İslami camia nezdinde giderek ne kadar sevimsizleştiğini fark etmemesinin imkansız olduğuna inanıyoruz. Bu vesileyle bir kez daha kendisini hakka, hukuka ve ahlaka aykırı tavırları terk etmeye davet ediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT