İslam’ın Mahremiyet ve Ahlak Esaslarını Çiğneyen Eşcinsel Sapkınlığı Savunan Birtakım Müslümanlar
Başörtülü olup Allah’ın açık bir şekilde lanetlediği eşcinselliği savunanları eleştiren Yıldırım, İslam’ın namus, mahremiyet ve ahlak esaslarını çiğneyen bu sapkınlığa karşı çıkacak ilk kişilerin başında başörtülülerin yer alması gerektiğini hatırlatıyor.
Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Başörtüsüyle eşcinselliği savunmanın dayanılmaz çelişkileri
Başörtüsü ve eşcinsellik yan yana gelmeyecek iki ayrı dünya. Çünkü başörtüsü, Allah’ın emri. Doğrudan Allah’ın ve Peygamber’in mümin kadınlara emrettiği bir norm. Peygamber’in kızları ve hanımları bunu pratikleriyle gösteriyor. Başörtüsü, salt saçı örten bir bez parçası değil. İslam’ın temel değerleri açısından görünmesi haram olanı örten bir nesne. Nesneden öte bir anlam. Bu anlam, tarihsel ve sosyolojik açıdan (örf diyoruz buna) şekil olarak değişebilir. Yazma ile ortaya çıkabilir, leçek olarak ortaya çıkabilir veya başka şeyle ortaya çıkabilir. Ancak değişmeyen anlam örtünmedir, tesettürdür. Başörtüsü, mahremiyeti imgeler. Kadının kamusal alana katılımın mahremiyet sınırlarını çizen bir imge. Bundan dolayı seküler kamusal alan buna karşı büyük bir direnç gösterdi. Elbette tek başına bütün mahremiyeti de temsil etmez. Bu ağır mesuliyeti ona yüklediğimizde birçok sorun ortaya çıkar. Mahremiyet, başörtülülerin ötesine uzanan geniş bir kültür çerçevesi. Erkekleri de kapsar. Söz, davranış, bakış ve mesafeyle ilgili. Sonuçta başörtüsü, İslam’ın mahrem ruhundan açığa çıkan bir anlamdır.
Her başörtülü, bilincinde olsun ya da olmasın Allah’ın emirlerine olan aidiyeti imgeler. Eşcinsellik ise başörtüsüne tamamen zıt bir kavram. Neden? Çünkü Allah’ın kelamından ilham almadığı gibi ona meydan okuyan bir tavır. Allah’ın kitabında “fahişe” (Allah’ın koyduğu hadleri aşan), “aşırılık”, “habis” diye ifade ettiği bir davranış. Bu davranışa yönelen Lut toplumu da azaba uğrar, yok olur. Oğlancılık tarzıyla ortaya çıkan eşcinsellik, Allah’ın gazabına uğruyor. İlahi cezaya duçar kalıyor.
Başörtüsü ve eşcinselliğin kaynakları ve İslam’daki yerleri buyken kimi başörtülüler nasıl oluyor da eşcinselliği hoş görüyor? Hatta kimi başörtülüler, feminist bir paradigmaya başvurarak Allah’ın lanetlediği bu tutumları “nefret söylemi” diye değerlendiriyor. Kimi çevreler de eşcinselliği bu başörtülülere savundurarak kendilerini haklı göstermeye çalışıyor. Başörtüsü ve başörtülüler dinin aslına karşı seferber oluyor. Ali Şeriati’nin “dine karşı din” dediği tutum ortaya çıkıyor. “Bakın başörtülü de bizim gibi düşünüyor. O da Müslüman ve hatta başını da örtecek kadar hissiyata sahip. Ama eşcinselleri savunuyor” imajını üretiyorlar. Bu şekilde mevzi kazanıyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu başörtülüler feminist bilinçle bütünleşen bakış açılarıyla artık İslam’a da buradan bakıyorlar. Allah’ın kelamından lanetlenen ve tümden yok olmayla cezalandırılan bir tutumu savunuyorlar. Allah’ın “kötü” dediği şeye “iyi” diyorlar. Allah’ın kelamında lanetlediği sapkın bir davranış, eşcinseller “homofobik” diye tanımlıyor. Batılı hukuk da nefret suçu adını koyuyor. Sormak istiyorum: Müslümanlar Allah’ın dediğini söylemekle nefret suçu mu işliyorlar? Eşcinselliğe hoş bakan ve savunan başörtülülerin bunu düşünmeleri gerekir.
Eşcinsellik, bugün bir söylem üstünlüğüne sahip. Kültürel hegemonyayı temsil ediyorlar artık. İnsanlar, onlar karşısında susuyor. İnsan haklarına ve özgürlüğe karşı çıkan olarak damgalanacaklarından çekiniyorlar. Egemen trendden dışlanacaklarından korkuyorlar. Avrupa ve ABD’den başlayarak dünyaya yayılan nefret suçu damgasından uzak durmak istiyorlar. Bu nasıl bir kalp tutulması? Oğlancılık, kadın kadına sevicilik ve her çeşit cinsel sapma egemen bir söylem haline geliyor. Onu eleştirmek bile nefret suçu o görülüyor. İslam’ın bütün namus, mahremiyet ve ahlak esaslarını çiğneyen bir trend bu. Buna karşı çıkacak ilk kişilerin başında başörtülüler yer almalı. Çünkü başörtülü demek, örtünme konusunda Allah’ın emirlerine uyma tercihinde bulunan ve mahremiyet konusunda Allah’ın koyduğu ölçüleri önemseyen şahsiyet demek. Ne insan hakları karşısında olma ne de özgürlükleri ret etme gibi bir arayışımız var. Meselemiz şudur: Müslüman olarak Allah’ın bize vaaz ettiği normlara sahip çıkmak. Allah’ın fıtratımıza koyduğu yaratılışı/ahlakı korumak. Toplumsal değerlerimizi bozan bir akım ve söyleme dur demek. Bunu yaparken bize karşı başörtülüleri ileri sürenler büyük bir şeytanlık içindedir. Bizi bizle vurmak istiyorlar. İslam’ı içerden vurma siyasetinin kültür ve cinsiyet alanlardaki yansıması. Yeni kültürel emperyalizmi cinsellik üzerinden giderek ve İslam imajlarını da yanlarına alarak yapmanın peşinde bunlar. Buna gelmeyeceğiz. Muhafazakar STK’ların çatı kuruluşu TGTV’nin İstanbul Sözleşmesi’ne karşı tepkisi ve muhafazakar siyasetin bu sözleşmeden çekilme çabası bu mücadelenin hayırlara doğru gidişini gösteriyor. Başörtüsüyle başörtüsünü veya mahremiyetle mahremiyeti vuramayacaklar!
HABERE YORUM KAT