İslam’ın farklılığı ve toplumsal yapımızın özgünlükleriyle: Aile Kongresi
Türkiye’de muhafazakarların İstanbul Sözleşmesi’nin etkisiyle aile, kadın, cinsiyet ve trans-cinsellik konularını yoğun bir biçimde konuşmaya başlamasından bahseden Yıldırım, bu konularla alakalı Ankara’da yapılan Aile Kongresi’ni değerlendiriyor.
Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Muhafazakârlar aile, cinsellik ve kadın üzerine düşünüyor: Bir Sempozyum
Ankara’da, geçen hafta sonu çok önemli bir Aile Kongresi yapıldı. Üç gün sürdü. Eğitim-Bir Sendikası ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinin ortak organizasyonuyla gerçekleşti. Çok önemli oturumlar gerçekleşti. Aile değerler, şiddet, kültür, iktisat, değişim, modernleşme ve din gibi çeşitli boyutlarıyla ele alındı. Ben de “toplumsal cinsiyet eşitliği söylemi karşısında aile” adlı bir tebliğle katıldım. Ayrıca oturum başkanlığı da yaptım. Toplumumuz kadın, aile, şiddet ve trans-cinsiyet etrafında yoğun bir tartışma içinden geçerken bu sempozyumun büyük bir anlamı var. Çünkü televizyonlarda ve sosyal medyada oldukça popülist ve politik angajmanlar içinde yapılan tartışmalar bu sempozyumda oldukça bilimsel, serinkanlı bir biçimde gerçekleşti. Ayrıca bu sempozyumda değerler, cinsellik, şiddet ve kadın konuları aile etrafında ele alındı. Batılı ve modern söylemler karşısında eleştirel perspektifler kullanıldı. Feminizmin, psikanalizin ve post-modernitenin yaklaşımlarını aynen aktarmak yerine onlara karşı belli bir eleştirel mesafe ortaya kondu. Ayrıca, yeni bir sosyal teori arayışı çerçevesinde Türkiye’nin ve İslam toplumlarının özgünlükleri, farklılıkları ve geniş tecrübeleri de göz önünde bulunduruldu. En büyük sorunumuz da bu değil mi?
Cari söylem aile, kadın, cinsiyet ve şiddet konusunu tartışırken feminizmin, psikanalizmin ve post-modernitenin batıda kabul gören kalıpları çerçevesinde konuşuyor. Ataerkil diye söze başlayıp toplumsal cinsiyet eşitliği diye bitiriyor. Ataerkil aile tamamen Roma hukuku perspektifinden alınan bir kavram olduğunu unuturuz. Dede Korkut Kitabındaki kadınları nereye koyacağız? Baba ile evlat arasına fitne sokulur. Baba evladı dağa götürüp öldürmek ister. Eve tek başına dönünce Hatun meseleyi anlar. Hemen oğlunu kurtarmaya gider ve kurtarır da… Sonra evlat, babayı öldürmeye kalkışınca “etme oğul, o senin babandır” der. Nerede ataerkillik? Hatun, babayı da evladı da barıştırarak aile içine sokulan fitneyle başa çıkandır.
Aile Sempozyumda Doç. Mevlüt Tatlıyer, aile ve iş hayatı örneğinde farklılıkların nasıl da önemli olduğunu gösterdi. Mesela ABD’de yapılan bir araştırmada elde edilen verilerden aktardığına göre kısmi süreli çalışan annelerin tam zamanlı çalışan annelere göre da “daha duyarlı bir ebeveynlik” ve aile-iş arasında daha az çatışma sergilediği tespit ediliyor. Yine National Study Of Changing’in verilerinden aktardığı bulgular oldukça dikkat çekici. Buna göre evli kadınların haftalık çalışma saat 30.7 iken evli erkeklerin 37.8 olduğu görülmektedir. Ayrıca ev içinde daha değişik farklılıklarla karşılaşıyoruz. Ücretsiz ev işlerinde kadınlar 264 dakika, erkekler 136 dakika harcıyor. Ücretli çalışma süresinde kadınların günde 218 dakika, erkeklerin 318 dakika çalıştıkları tespit ediliyor. Bu araştırmalar ve veriler aslında farklılıkların önemli olduğu ve belli bir dengeyi sağladığını kanıtlıyor. Ev dışında daha fazla çalışan erkek iken, ev içinde daha fazla çalışan kadındır. Çünkü kadının ev içinde annelik bağlamında daha fazla sorumlulukları var ve ayrıca “evi yapan dişi kuştur” düşüncesi de her zaman önemini koruyor. Bu farklılıkların sağladığı dengeyi dikkate almazsak evde kadının fazla çalışarak ezildiğini ileri süreceğiz. Elbette aynı zamanda erkeğin de ev dışında daha fazla çalıştığını da görerek erkeğin dışardaki iş hayatında ezildiğinden bahsedeceğiz. Oysa erkek ve kadın beraberlik perspektifinde düşünüldüğünde bir denge ortaya çıkıyor. Salt kadını ve ev içi durumunu odağa alıp yoruma gidersek kadın eşitsizliğinden bahsedeceğiz. Bugün çoğunlukla yapılan da budur.
Doç. Dr. Faruk Taşçı, oturumumuzda bizim toplumsal yapımızı ve değerlerimizi dikkate alarak kavramsal bir perspektif ortaya koydu. Faruk’un sunumu da alışılagelen batıcı kadın ve aile kavramlaştırmaların ne kadar tek taraflı olduğunu anlamamıza ışık tutuyor. Popper’in “yanlışlama” teorisinden esinlenerek bunu ifade etti. Bu çerçevede önemli öremeler ortaya koydu. “Aile cinsiyet odaklı bir yapı değildir”, “aile hak odaklı bir yapı değildir”…Hakikaten bugün herkes bir “hak” üzerinden giderek adeta aileyi parçalıyor. Kadın hakkı, çocuk hakkı, anne hakkı… Bütün bu haklar , adeta ailenin bütünlüğünü dışlayarak aile fertlerini atomize bireyler haline getiriyor.
Türkiye’de muhafazakarlar ciddi bir tartışma, bilgi üretme ve düşünme sürecine girdi. Aile, kadın, cinsiyet ve trans-cinsellik konularını yoğun bir biçimde konuşmaya başladılar. İstanbul sözleşmesi de burada etkili oldu. Ankara’daki sempozyum ve yürüyen tartışmalar bu ülkenin gerçeğini, İslam’ın farklılığını ve toplumsal yapımızın özgünlüklerini dikkate alarak yapılan araştırmaları ve düşünmeleri haber veriyor.
HABERE YORUM KAT