1. HABERLER

  2. BASIN AÇIKLAMASI

  3. İslami Kuruluş Temsilcileri ULUDERE'yi Anlattılar
İslami Kuruluş Temsilcileri ULUDEREyi Anlattılar

İslami Kuruluş Temsilcileri ULUDERE'yi Anlattılar

İslami kuruluş temsilcileri düzenledikleri basın toplantısında Uludere izlenimlerini anlattılar.

18 Ocak 2012 Çarşamba 14:02A+A-

Yaklaşık 20 gün önce Uludere’de yaşanan vahşetle ilgili ailelere taziyeye giden ve bölgede inceleme yapan bazı İslami kuruluşların temsilcileri, bilgi ve izlenimlerini paylaşmak için bugün bir basın toplantısı düzenlediler. Basın toplantısı Mazlumder İstanbul Şubesi binasında yapılırken açıklamaya, Araştırma Kültür Vakfı, Aksa Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı, Hikmet Vakfı, İHH, Mazlumder ve Özgür-Der’den temsilciler katıldı.

Açıklama gazeteci Nevzat Çiçek’in giriş konuşmasıyla başladı. Konuşmasında heyetin bölgeye gidiş amacının siyasi hesaplar içermediği, amacın taziye olduğunu belirten Çiçek “Siyasi bir kaos ortamında, insanların acılarını yaşadıkları bir anda, bölgeye gitmemiz çok da anlamlı olmazdı” dedi.

Daha sonra Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar aşağıda tam metnini bulabileceğiniz “Uludere Katliamı İçin Tazminattan Önce Resmi Özür ve Adil Yargılama Bekliyoruz” başlıklı basın açıklamasını okudu. 32 kişilik heyetin bölgedeki izlenimlerinin ağırlıklı olduğu bildiride olayın bir yanlışlık dahi olsa kabul edilemez olduğu ve hükümetin acil bir şekilde olayın sorumlularını yargılaması ve cezalandırması gerektiği vurguları vardı.

Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay özellikle “kaçakçılık” vurgusu üzerinde durdu. Köylülerin ifadesiyle “Dedelerinin de, babalarının da bu işi yaptığı ve ileride de yapılacağı” örneğini veren Alpay, “Sınırın iki tarafında akrabaların olduğunu ve insanların mazot, şeker gibi temel ihtiyaç malzemeleri geçirerek hayatlarını sürdürüyorlar” dedi. Bu olayın kanun maddeleri ne derse dersin meşru görünmesi gerektiğini söyledikten sonra Alpay, yetkililerin bölgedeki taziye meselesine değindi. Yine ailelerden aldığı bilgiler ışığında “Başbakan Yardımcısı ve diğer yetkililerin köye hiç gelmediğini, Jandarma tabur komutanlığının yanındaki korucu başı evinde sadece koruculara taziye yaptığını ve maktül yakınlarından hiçbir aile ile görüşmediğini” ifade etti. Ayrıca “Ailelerin tazminat istemediğini, çocuklarının kanlarının karşılığında bir para kabul etmediklerini“ de izlenimleri arasında saydı.

Kenan Alpay, daha sonra konuşmasına ilave olarak üç hususa vurgu yaptı:

1-      TRT genel müdürü İbrahim Şahin’in basına kapalı bir toplantıda TRT Şeş/6 programcılarından Rojin hakkında argo bir ifade kullanması üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Hanım, kalbi kırılan Rojin’i arayıp özür dilediler. Bu bireysel olayda gösterilen hassasiyetin, Uludere’de yaşanan vahşetin ardından gösterilmemesinin izah edilir bir yönü yoktur.

2-      Rauf Denktaş’ın ölmesiyle medya uzun süredir, canlı yayınlarda ve yarıya indirilmiş bayrakların gölgesi altında Denktaş güzellemeleriyle meşgul. Bütün devlet erkanı cenaze merasiminde protokoldeki yerini aldı. Ama Uludere’de 34 kişi bizzat devlete ait uçaklar tarafından vurulmuşken, Denktaş’ın ölümüyle beraber ortaya çıkan devlet refleksinin hiçbiri gösterilmedi. Öldürülen insanların ailelerinden özür bile dilenmedi. Uludere’de devlet tarafından ölenlerin hiç mi anlamı yoktur?

3-      Medya tarafından yaşanan vahşetten çok cenaze töreninde olanlar ön plana çıkartıldı (tabutlara sarılan bayraklar, kaymakama saldırılması). Bu tip olaylar ön plana çıkarılarak üzerinde odaklanılması gereken esas olay yani katliamın üstü örtülmemelidir.

Alpay'ın ardından AKDAV’ı temsil üzere Ahmet Çamurluoğlu, “Hükümetin bugüne değin PKK ve BDP’nin Kürt halkının temsilcisi olamayacağını söylediklerini lakin yaşanan bu olaylara karşı davranışlarıyla aslında kendilerinin de herhangi bir temsiliyet sağlayamadıklarını” ifade etti. “Geçen 500 saate rağmen olayın aydınlatılmasına dönük herhangi bir açıklama yapılmadı” diyen Çamurluoğlu, “Hükümet bölgeye böyle mi sahip çıkacak?” dedi.

Mazlumder İstanbul Şubesi Genel Koordinatörü Demet Tezcan, bölgede yaşanan olaylar konusunda ölenlerin özellikle hanım yakınları ile ilgili önemli bilgiler verdi. “Ölenlerin babalarının daha itidalli olabildiğini” belirten Tezcan, acıyı hanımların ağzından “Kiminin düğünü vardı, kiminin kınası.”, “80 kiloluk oğlumu, 10 kilo et olarak aldım.”, “6 kardeşe 16 yaşındaki ölen çocuk bakıyordu.”, “Çalışmaya giderken ayağında ayakkabısı bile yoktu.” gibi ifadelerle gözler önüne serdi. Ailelerin kesinlikle tazminat istemediklerini vurgulayan Tezcan, daha ziyade suçluların bir an önce cezalandırılmasını talep ediyorlar dedi. Ayrıca ailelerin bu yaşanan olayı, devletin yıllardır bölgede uyguladığı politikaların bir tezahürü olarak gördüğünü söyledi.

Hikmet Vakfı’nı temsilen Necat Şendur, “Siyasi söylemlerin ve açılımların bu olay karşısında anlamsız kaldığını” belirtti. “İnsanların hala uzanacak bir el beklediğini” ifade eden Şendur, ailelerin cenazede yaşanan olaylarla ilgili tutuklanan ve haklarında arama kararı çıkarılan insanların serbest bırakılmasını talep ettiğinden bahsetti. Bu uygulamaların zaten zor durumdaki insanlara yeni problem çıkardığını vurguladı.

Araştırma ve Kültür Vakfı yöneticilerinden Cevat Özkaya, “Büyük sıkıntıların yaşandığı bölgeye diğer STK’ların da gitmesi; Özellikle bu bölgedeki insanların daha fazla takip etmesi gerekiyor” dedi. Köyün korucu köyü olduğu iddialarına “800 hanenin 250 hanesi korucu” diyerek itiraz eden Özkaya, diğer köylülerin “kaçakçılık” diye tabir edilen işi yaptığını söyledi. Bu konuyla ilgili bir de bir köylünün “Bu sınır belası olmadan önce de biz ticaret yapıyorduk, bundan sonra da yapacağız, onlar bizim akrabalarımız” şeklindeki yorumunu aktardı. Olaydan kurtulan 3 gençten birinin “İki kez bombalama oldu. İki ateş arasında 40 dk vardı, eğer iletişim sağlasalardı en azından ikinci gruptaki 12 kişi ölmezdi” ifadelerini de dile getiren Özkaya, ortada konuyla ilgili çok fazla yalan söylemin dolaştığından yakındı. İnsanların özellikle mevcut hükümetin devletten ayrı gördüklerini ve bu olayı beklemedikleri için bir küskünlük yaşadığını belirten Özkaya, umutlarının hükümetin bir an önce çıkıp olayları aydınlatması ve yalan söylemlere mahal vermemesi olduğunu ifade etti.

Gökhan Ergöçün / Haksöz-Haber

***

Basın Açıklamasının Tam Metni:

Uludere Katliamı İçin

Tazminattan Önce Resmi Özür ve Adil Yargılama Bekliyoruz

Çeşitli kurum temsilcilerinden oluşan 32 kişilik heyetimiz Şırnak Uludere ilçesine bağlı Gülyazı köyünü ziyaret ederek öncelikle bu katliamda hayatını kaybedenlerin ailelerine taziyelerini sunmak, vefat edenlere mezarları başında dua etmek, olayın sorumluları ve son hukuki durum hakkında tespit yapma amacı ile 15 Ocak Pazar günü bölgeye gitmiştir.

Heyet sözcüsü aileler ile yapılan ilk görüşmede, tamamen insani ve İslami duyarlılıkla öldürülenlerin ailelerinin acılarını paylaşmak, davalarını takip etmek ve suçluların bulunup adalet önüne çıkarılması noktasında takipçi olacaklarını beyan etmek üzere Gülyazı’da bulunduklarını ifade etmiştir.

Üzerinden 20 gün geçen olay, ilk andan itibaren resmi ve hukuki hiçbir ciddi tetkik yapılmadan “operasyon hatası” olarak ilan edilmiştir. Israrla dillendirilmekte olan “operasyon hatası” söylemi Türkiye halkının acılarına kaynaklık etmiş bir devlet ve iktidar kibrinin yansıması olarak anlaşılmaktadır.

28 Aralık Gecesi Ortasu köyünün bitişiğindeki Irak sınırında öldürülenlerin tamamı TSK envanterine kayıtlı F-16 uçaklarından fırlatılan bombalarla ve parçalanarak öldürüldü. Bu vahşet ve katliam tablosunun ortaya çıkmasında tartışmasız bir biçimde devlet imzası vardır. Hangi sebebe istinaden gerçekleşmiş olursa olsun 28 Aralık gecesi Ortasu’da yaşanan bir vahşet ve katliamdır.

Bu katliamın Hükümet ve adli makamlarca hızla aydınlatılamaması, sorumluların adaletle yargılanıp cezalandırılmaması sonuçları tahmin edilemeyecek toplumsal felaketlerin habercisi olabilir. Halen resmi bir özür beyan edilmemesi ve katliam sonrası yaşanan bazı siyasi tartışmaların katliamın önüne geçirilmesinden son derece rahatsızız. 34 insanın öldürülmesinden sorumlu olanlardan değil de adeta öldürülen insanların ailelerinden hesap soruluyor havası ahlaken ve hukuken kabul edilemez.

Ortasu Köyü Camii’nde akşam namazını müteakiben konuştuğumuz insanların tamamı baba ve dedeleri gibi sınır ticareti yapan insanlardan oluşmaktaydı. Sınır ticaretinden başka tarım, sanayi, memuriyet gibi hiçbir seçenekleri olmadığını ve öteden beri devam eden bu işleyişin askeri birlikler tarafından da bilindiğini beyan eden öldürülen insanların aile ve yakınları; açlıktan ölmemek, yoksulluğun pençesinde kıvranmamak için 100 insan öldürülse bile sınır ticaretine devam edeceklerini heyetimize beyan etmişlerdir.

Köyde bulunan Sınır Tabur Komutanlığı’nın operasyon dönemlerinde kendilerini “Şu vakitte kaçağa çıkmayın, harekât/operasyon olacak” diye uyardıklarını, katliamdan bir gece öncesinde 120 katırla Kuzey Irak’tan mazot ve şeker getirdiklerini ifade eden köylüler, 28 Aralık gecesi hiçbir uyarı almadıklarını söylemişlerdir.

Katledilen insanların yakınları her zaman olduğu gibi 28 Aralık gecesi de İHA’ların (Heronların) seslerini duyduklarını, akabinde duyulan top atışları üzerine Jandarma Tabur Komutanlığı’nı telefonla arayıp kalabalık bir kafilenin Irak sınırından mal getirdiklerini yetkililere bildirdiklerini ifade etmişleridir.

Bombalanan bölgeye gittiklerinde ateşler ve dumanlar içerisinde akrabalarının parçalanmış cesetleriyle karşılaştıklarını, bazıları ise ağır yaralı bulduklarını beyan eden Ortasulular, ambulans çağırdıklarını fakat askeri araçların yolu kesmesi ve ambulansların geçişine izin vermemesi üzerine 8 veya 10 kişinin kan kaybından vefat ettiğini söylemişlerdir.

Hükümetin fakat özellikle de Başbakan Erdoğan’ın olay sonrası medyaya yansıyan söylem ve tavrının yakınlarını kaybeden insanlar olarak katliamla ortaya çıkan acıyı azaltmak bir tarafa daha da çoğalttığını ifade etmişlerdir. Genelkurmay ve TSK personelinin taltif edilmesinde bu kadar aceleci lakin öldürülen insanların kanlarının yerde kalmayacağının beyan edilmesi hususunda Hükümet ve Başbakan Erdoğan’ın ağırdan alan tavrı son derece incitici olarak algılanmıştır.

Bölgeye gelen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve beraberindeki heyet dâhil Hükümet kanadından hiçbir yetkilinin ölenlerin yakınlarıyla görüşmediği, yüz yüze veya telefonla olsun taziye bildirmediği beyan edilmiştir. Beşir Atalay ve beraberindeki heyetin Tabur Komutanlığına geldiği ve hemen bitişiğindeki Korucubaşı’nın evini ziyaret etmesinin Ortasulular nezdinde ciddi bir tepki yarattığı ifade edilmiştir. Yakınlarını kaybeden acılı aileleri ziyaret etmek için Bakan Atalay’ın köye gelmemesi bunun yerine çevre köylerdeki Korucubaşılarla yapılan toplantının medya üzerinden kamuoyuna servis edilmesinin köylüler tarafından ayıplanıp kınandığına şahit olunmuştur.

Tazminat tartışmalarının öldürülen gençlerin, acılı ailelerin, suçluların yargılanmasının önünde ve üstünde tutuluyor oluşu da kendilerine yönelik bir bühtan olarak algılandığı ve bundan rahatsızlık duyulduğu heyetimize beyan edilmiştir.

28 Aralık gecesinden iki gün sonra bombalamanın yapıldığı çevrede askeri yetkililer tarafından büyük ateşler yakıldığı ve delillerin karartıldığı yönünde şüpheler dile getirilmiştir.

Heyetimizin yaptığı birebir görüşmelerde 34 İnsanını kaybeden Ortasu ve Gülyazı köylerinde psikolojik bir travma yaşandığı ve Hükümetin tavrı nedeniyle bu psikolojik çöküntünün arttığı gözlemlenmiştir. Psikolojik destek amacıyla bölgeye herhangi bir yetkili gönderilmediği ve ağır travma geçiren ailelerin sayısının artmaması için gereken tedbirlerin alınması gerektiği ise köylüler tarafından ifade edilmiştir.

Halen adli ve idari soruşturmada mesafe alınamamış olması, bir albay dışında hiçbir yetkilinin görevden uzaklaştırılmaması, bu yönde güçlü taahhütlerin yapılmaması maktul yakınları tarafından siyaseten olduğu kadar ahlaken ve hukuken de ağır bir kusur olarak algılanmıştır. Toplumsal adaleti temin edememe, en temel hak olan yaşama hakkını koruyamama, suçluları tespit edip cezalandıramama gibi hukuksuz bir işleyişin sadece öfke ve çatışma üreteceğini vurgulayan insanlar, benzer katliamların bir daha yaşanmaması için Hükümetten somut ve kalıcı adımlar beklediklerini ifade etmişlerdir.

Kaymakama yapılan saldırının bir öfke patlaması sonrasında gerçekleştiğini ve kaymakamı yine kurban yakınlarının kurtardığını ifade eden aileler, tutuklanan ve hakkında arama kararı çıkarılan 65 kişinin çoğunun kurban yakını olduğunu, bu nedenle serbest bırakılmasını ve haklarındaki arama kararının da kaldırılmasını talep etmişlerdir.

Kar altında ve gece yapılan mezarlık ziyaretinde kurban yakınları ile birlikte Kur-an’ı Kerim okunarak ziyaretimiz son bulmuştur.

Bizler tüm bu hukuksuz süreçten rahatsız ve müşteki olan ve aşağıda imzası bulunan İslami kuruluşlar olarak Hükümetin sorumluları cezalandırmakta isteksiz davranmasının, mevcut suçun ortağı olması anlamında yorumlanacağını vurgulamak istiyoruz. Öldürülen 34 kardeşimizin katillerinin bulunup cezalandırılması, Hükümetin üzerindeki en önemli ve öncelikli sorumluluktur. Ertelenemez ve devredilemez bu sorumluluğun ifa edilmesi için takipçi olduğumuzu kamuoyuna ilan ediyoruz.

AKABE VAKFI * ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI * FATİH AKINCILARI DERNEĞİ * HİKMET VAKFI * İ.H.H. * MAZLUMDER * MEDENİYET DERNEĞİ * ÖZGÜR-DER

dsc01298.jpg

HABERE YORUM KAT