İslami Basın Kürt Sorunu Forumunu Nasıl Gördü?
İslami basın ilk oturumda geçen basit bir gerginlik hakkında yaptığı gayr-ı ciddi haber dışında forumla ilgili (küçük bir iki istisna dışında) bir tek kelimelik dahi haber yapmadı. Vakit gazetesinin ilk gün yaşanan haberi çarpıtarak ilk sayfadan vermesi, sonrasında gönderdiğimiz tekzibi dahi yayınlamaması cabası. Böylesi önemli bir forumun içeriği ile değil de magazinel boyutuyla ilgilenilmesi oldukça düşündürücü bir durum. Bölgenin dinamiklerinin soruna getirdiği çözüm önerilerinin neler olduğunu okuyucuya duyurmak, tartışmak ve bundan hareketle sorunun çözümüne katkı sunmak imkanı da böylece tepilmiş oldu. Bu durum herhalde İslami kesimin Kürt sorununa duyarsızlığından hareketle eleştirilerde bulunanlar için taze bir örnek olacaktır.
Günlük gazeteler dışında haftalık iki gazetede forumla ilgili bir takım yazılar yayınlandı. Ancak haftalık bu iki gazetenin haberi görüş biçimi oldukça tartışmalı. Mustazaf-Der çevresinin yayın organı olan Doğru Haber gazetesi forumu iki yazıyla gördü. Forumun konuşmacılarından olan ve aynı camianın çıkardığı Kelha Amed dergisi editörü Necat Özdemir’in değerlendirme yazısı ile Mustafa Canan’ın izlenim yazısı. İkincisini geçerek gazetenin manşetten verdiği ve bu nedenle gazetenin ve bağlı olduğu camianın görüşlerini yansıtması nedeniyle Necat Özdemir’in yazısını değerlendirmek istiyorum.
Haberde dikkat çeken husus birinci sayfadan verilen haberde forumu düzenleyen kurumun isminin hiçbir şekilde yer almaması. İç sayfada da bu tutum hissediliyor. Özgür-Der adı katılımcıların çoğunluğunun Özgür-Der mensupları olduğunun ifade edildiği cümlede geçiyor ilk olarak. İkinci olarak neden ifade edildiği anlaşılamayan şu parantez içi cümlede: “(Özgür-Der’in Müslüman ve Muvahhid Türk kardeşlerimiz tarafından kurulmuş ve başörtüsü yasağını merkeze alan bir anlayışla ortaya çıktığı bilinmektedir.)” Özgür-Der’i kuranların Türk olduğu vurgusu öne çıkarılıyor ancak kurucular hiç de kendilerini Türk olarak adlandırmıyorlar ve birçoğu da Türk değil. Arap, Laz, Çerkez, Kürt gibi unsurların ağırlıkta olduğu bir etnik görünüm var. Kaldı ki illa bu konuda bir vurgu yapılacaksa Kürt sorunu forumunu düzenleyen Diyarbakır şubesine vurgu yapılmalı değil miydi? Özgür-Der ismi üçüncü kez yazının sonunda Rıdvan Kaya’nın titri olarak ifade ediliyor.
Yazı iki kısımda oluşuyor; birincisi forum izlenimi ikincisi de Kürt sorununa çözüm önerileri. İzlenim kısmı üç maddelik bir eleştiri üzerine inşa edilmiş. Birincisi forumun bir platform yerine Özgür-Der tarafından tek başına organize edilmiş olması eleştiri konusu yapılıyor. Böyle bir gerekliliğin nereden kaynaklandığı, hangi teamüle dayandığı ve bunun faydalarının ne olacağı ise belirsiz bırakılmış.
İkinci olarak forumun yapıldığı yer eleştiriliyor. Seçimin yanlışlığını vurgulamak için ise BDP’li Belediye ifadesi yerine “Sosyalist Kürd cenahın tek temsilcisi sayılabilecek silahlı bir örgütün türevlerine ait bir yerde” ifadesi kullanılmış. Yer seçiminin yanlış görülmesi böyle bir yerde konuşmacıların kendilerini özgürce ifade edemeyecekleri vehmine bağlanıyor. Hatta PKK’nin yeterince eleştirilmeyişi bile buna bağlanıyor. Oysa bunun nedeninin tutulan salonla ilgili olmadığı gayet iyi biliniyor. Kaldı ki orada dileyen konuşmacının PKK’yi eleştirdiği ise izleyicilerin malumu. Orada çıkarılan gerilimin faturası dahi böylece Özgür-Der’e çıkarılmış oluyor.
Necat Özdemir kendi konuşması sırasında çıkan tartışmaya atıf yaparak (ve hala taze olan hassas bir konuya atıf yaparak tepkilere neden olduğunu görmezden gelip) gösterilen tepkileri salonun BDP’li belediyeye ait olmasına bağlıyor. Oysa tepki gösteren kişiler tutulan salondan dolayı değil konudan dolayı oradaydılar ve tepki gösterenler sadece PKK’li gençler değildi.
Yine Necat Özdemir (aynı şeyi Mustafa Canan da yapıyor) söz konusu tartışma sonrası salon yönetiminin Özgür-Der’i uyardığını, forumu iptal etmek istediğini ve kendileri aleyhine konuşulamayacağını dile getirdiklerini söylüyor fakat sonuçta ne olduğunu ifade etmeyerek okuyucunun zihninde Özgür-Der’in buna alet olduğu ve konuşmacılara sansür uyguladığı şüphesini uyandırıyor. Oysa PKK aleyhine konuşmama şeklinde bir uyarıya maruz kalmadık. Forumun iptal istemi de güvenliğin sağlanamayacağı gerekçesine dayandırıldı ancak biz bunu kabul etmedik ve forum devam etti. Ayrıca BDP ile başkanı ve Sur Belediye başkanı salon görevlilerinin tavrını onaylamadıklarını da ifade ettiler. Diğer yandan içerideki konuşmacılar bu gelişmelerden tamamen habersizdiler ve forumun sonuna kadar da haberdar olmadılar. Yine kendileri aleyhine konuşulamayacağı şeklinde bir ültimatom verildiği de doğru değil.
Yazar son olarak “Kürd halkının İslami kimlik noktasında kahir ekseriyetini temsil eden Mustazaf-Der ve benzeri camiaların gereğince temsil edilmesine olanak oluşturulmadığı”nı ifade etmekte. Kürd halkının İslami kimlik noktasında kahir ekseriyetini temsil eden ifadesiyle Mustazaf-Der ifade ediliyorsa burada diğer camiaların küçümsendiği ve görmezden gelindiği sonucu çıkar. “ve benzeri camialar” ifadesiyle ise kimlerin kastedildiğini anlamak mümkün değil. Orada bölgede faaliyet gösteren iki önemli camia yoktu ki bunlar Nûbihar ve Ayder camiasıydı ki bu camialar davet edildiler ancak kendi tasarrufları olarak foruma katılmadılar.
Ortada bir meclis teşkili varmış da yeterince temsil edilmemiş gibi bir anlayış var. Oysa bu bir forum ve her camiaya eşit söz hakkı verilmeye çalışıldı. Nicelik tartışmalarına girmek gibi bir niyetimiz yok ancak bu tür toplantılarda niceliğe göre temsil diye bir şeyin olmayacağı da çok açık. Kaldı ki forumu düzenleyen kurumun tercihlerine saygı göstermek daha yerinde bir tavır olacaktır. Yazarın Kürt halkının temsilini PKK ve Hizbullah arasında pay etme şeklindeki yaklaşımını ise kabul etmemiz biryana hoş karşılamamız dahi mümkün değil.
Absurdizmin Derin Sularında Boğulmak Ya Da Saldırganlığın Dayanılmaz Hafifliği
Foruma sayfalarında yer veren diğer bir gazete ise Özgün Duruş gazetesi. Gazetede forum hakkında yayın yönetmeni Yahya Ayyıldız, Bilal Medeni, Hasan Postacı, Ramazan Kayan, Ersin Eryılmaz’ın yazıları ile Haber Merkezinin haberi yer alıyor.
Yahya Ayyıldız dışında kalanlar forumla ilgili tutarlı analizler yapıyor, birebir gözlemlerini objektif bir bakış açısıyla okuyucu ile paylaşıyorlar.
Ancak gazetenin birinci sayfadan yer verdiği hem bu nedenle de hem de yazarın yayın yönetmeni kimliği nedeniyle doğal olarak haberi gazetenin sahiplendiği görüşü olarak algıladığımız yazı bu özellikte bir yazı değil. Yazı bırakın objektif olabilmeyi öznellik nitelemesini dahi hak etmiyor. Forumu izlemediği sadece sonuç bildirgesini yarım ağız okuduğu anlaşılan yazarın yazdıkları son derece haksız ve yanlış. Sansasyon peşinde koşan acemi bir gazetecinin işini andırıyor ancak gazete yönetiminin bu yazıya nasıl izin verdiği ayrıca mutlaka cevaplandırılması gereken bir soru.
Ayyıldız, yazısına bildik ve doğru bir ezberle başlıyor; 1991’deki Refah Partisi MÇP koalisyonu ile Legal İslami kesimin (Milli Görüş) Kürt sorunundan tasfiye edildiğini dile getiriyor. Bu bildik ve doğru başlangıcı sonraki yanlışlarına yatak kılıyor ve 17 Temmuz’da İstanbul’da yapılan (ve aslında Kürtler arasında çok olumlu karşılanan) “kardeşlik yürüyüşü” ile (bölgede büyük bir heyecan meydana getiren) Kürt Sorunu Forumu vasıtasıyla bu kez de illegal kanadın tasfiye edildiğini söylüyor. Ayyıldız, “1991’den bugüne geldiğimizde operasyonun eksik kalan kısımlarının 2010’da uygulamaya sokulduğunu” söylüyor. Yazar 91 ile 2010’u kurnazca aynı operasyonun iki parçası haline getirerek böylece iki olayı bir nevi ihanet şeklinde sunuyor. Absurdizmin sığ sularında saçmalamaya böyle başlıyor.
“İslamcılar suya götürülüp susuz getiriliyorlar” diyor yazar. Kimdir bu götürüp getirenler belli değil. Fail ile mefulü aynı kişilikte toplayan yazar burada da aynı şeyi mi yapıyor anlamıyoruz. Yazara göre İslamcılar kendi kendilerini bilinçli bir şekilde bir operasyonun ikinci parçası olarak tasfiye ediyor ve sahanın dışına atıyorlar. Neden? Belli değil. Açıklama ihtiyacı duymuyor çünkü bu saçmalığın açıklanacak bir yanı yok.
Taksim yürüyüşünde İslamcı Kürtlerin ana gövdesinin yürüyüşe davet edilmediği iddiasından hareketle Taksim yürüyüşünün İslamcı Kürtleri dışladığını ve yok saydığını öne sürüyor. Bunu tasfiyenin bir parçası olarak sunuyor ve bizi tembihliyor: “Bunu bir kenara not edin.” Yazar İslamcı Kürtlerin ana gövdesi derken kimi kastettiğini izah etmiyor. Böyle bir yapıdan haberdar ki söylüyor diye düşünüyoruz ama öyle bir ana gövde bulamıyoruz. Zira “ana gövde”, diğer parçaların kendinden neşet ettiği ana akımı ifade eder ki böyle bir yapıdan biz haberdar değiliz. Yazar biliyorsa bize bunu anlatmalı. Ancak öyle görünüyor ki yazar açıkça sansasyon peşinde olduğu için provokasyona alet olabilecek bir tarzı ve ana gövde ifadesini rast gele kullanıyor.
Yazar sözü foruma getirerek forumun sonuç bildirgesinden bir cümleyi itinayla ve cımbızla çıkarıyor. Tahfif ve istihza ile “PKK, şiddetin çözümü noktasında muhatapmış.” diyor ve devam ediyor: “Bölge Müslümanlarını muhatap almayanlar, PKK’nın muhatap alınması için yarışa girmişler. Bu sonuç bildirgesinin anlamı, “PKK’nın kanatları altına girmek ve “PKK üst kimliği”ni kabul etmektir. Geç kalmış PKK’lılıktır bu. Bağımsız Kürt İslamcıların ana gövdesini dışladıktan sonra geri kalanını da PKK’nın safına itmektir.”
Evet, bu tezviratı ve hezeyanı ciddiye alıp cevap yazmamak gerekir belki ama yazı birinci sayfadan koca koca puntolarla verildiğinden cevabı hak ediyor.
Şimdi gelelim tezvirata. Birincisi yazar kimi veya kimleri suçladığının farkında mı bilmiyorum. Sonuç bildirgesini başta bu gazeteyi çıkaran camianın önemli isimlerinden Ramazan Kayan olmak üzere foruma katılan tüm konuşmacılar onayladılar. Zaten onaylanmasa sonuç bildirgesi yayınlanamazdı.
İkincisi, ana gövde kimdir, muhatap alınmayan bölge Müslümanları kim, kimler onları muhatap almıyor, bunların hiç birinin cevabı yok. Zaten olamaz da çünkü olsa fail ile meful aynı olmuş olacaktır.
Üçüncüsü, yazarın tüm bu kesin yargılara üzerinden vardığı muhataplıkla ilgili cümlenin neresine itiraz ettiği de anlaşılmıyor. Yazar, “şiddetin muhatabı bölge Müslümanlarıdır” şeklinde bir ifade mi bekliyordu? Şiddetin tarafı kimse muhatabı da odur şeklindeki basit bir mantık önermesini anlayamayacak kadar zihinsel yetersizliği olan bir kişi nasıl olur da bir gazetenin yayın yönetmeni yapılır, bunun da cevabını gazete yetkilileri vermeli. Nitekim yazarın bu cümle üzerinden vardığı sonuçlar aklın sınırlarını zorlayan sayıklamalardan başkası değil. Öte yandan sonuç bildirgesindeki “Kürt sorununun muhatabı ise tüm kesimleriyle Kürt halkıdır” ifadesini görmeyişi peşin hükümlülüğün ötesinde bir kötü niyet işareti olsa gerek.
Dördüncüsü, sonuç bildirgesinin anlamının, “PKK’nın kanatları altına girmek ve “PKK üst kimliği”ni kabul etmek olduğunu söylemesi edep ve terbiyenin sınırlarını zorlayan, “Geç kalmış PKK’lılıktır” cümlesi ise düpedüz edepsizleşmenin ifadeleridir. İftira, hezeyan, itham hepsi bir cümleye sığdırılmış. Ortada bir İslami terbiye sorunu olduğu açık.
Yargı kesin; İslamcılar Kürt sorununda tasfiye edildiler ve olay bitti! Yazar bir cümleden kalkarak vardığı kesin yargılara devam ediyor. “1991’deki tasfiye sonrasında nasıl akan kan zirveye çıktıysa, bu tasfiye sonrasında da meşum olayların sökün edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.” Böylece bu arada akacak (ve zaten akmakta olan) kanın sorumluluğunu da Müslümanlara yıkmış oluyor. Yazar bu yolla hem Türk hem de Kürt Müslümanları (başka etnik gruptan Müslümanlar bu ülkede yaşamıyormuş gibi kullanılan bu genellemeler de son derece can sıkıcı) aslında bizzat kendisi mahkum ettiğinin farkında mı hiç sanmıyorum.
Son olarak hezeyan, sayıklama ve tezviratlarına bir de tehdit ekliyor: “Ya her geçen gün milliyetçi ayrışmaya tabi olacağız ya da Müslüman millet üzerinde oynanan oyunları deşifre edip kumpaslarını beyinlerinde parçalayacağız.” Tek kelimeyle serserilik…
Ve gazete yetkilileri bu saçmalığı sahiplenerek birinci sayfadan büyük puntolarla verebiliyorlar. Gazetenin bu çarpıtma, itham ve iftiralardan dolayı okuyucudan, sonuç bildirgesinin sahibi olan otuz konuşmacıdan ve forumu düzenleyen Özgür-Der’den özür dilemesi gerekiyor.
Selam ve dua ile…
YAZIYA YORUM KAT