1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. İslamcılık “sermaye, ordu ve ABD’nin katkılarıyla" inşa edilmiş!
İslamcılık “sermaye, ordu ve ABD’nin katkılarıyla" inşa edilmiş!

İslamcılık “sermaye, ordu ve ABD’nin katkılarıyla" inşa edilmiş!

Sol-Kemalistler tarihi okurken karşıtlık üzerinden okumaya ve inşa etmeye bayılır. Türkiye’deki İslamcılığın da ortaya çıkış sürecini soğuk savaşa bağlayan Sol-Kemalist tandansın eserleri tarih üretmedeki başarısını bir kez daha gözler önüne serdi!

13 Aralık 2020 Pazar 19:26A+A-

Fatih Demir / HAKSÖZ HABER

İslamcılık “sermaye, ordu ve ABD’nin katkılarıyla” inşa edilmiş(!) Ancak İslamcıların bundan haberi yok! Sol-Kemalist tarihin etrafında şekillenen yazar taifesi öyle yazıyor. Neye göre yazıyor, kime göre kurguluyor? İslamcıların neden bundan haberi yok? Bu tür sorular, sol tarihin cevaplandırması gereken en önemli sorulardan sadece bir kaçı...

BirGün adlı Sol-Kemalist haber sitesi “İslamcılığı sermaye, ordu ve ABD kurdu” diyen akademisyen yazarlar Behlül Özkan-Tolga Gürakar ile bir röportaj gerçekleştirdi.  

'Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni' adı verilen derleme eserde 10 farklı akademisyenin yazıları bulunurken. BirGün'e röportaj veren derleme yazarları, kitaplarını savunurken inanılmaz iddialarda bulundular.

İddiaya göre “ordu, sermaye, ABD ve İslamizasyon” kitabın sac ayağını bu kavramlar oluşturuyor diyen yazarlar özetle: "Yani Türkiye’nin soğuk savaş düzeninin ideolojisi olan islamizasyonun üç önemli aktörü, ordu, sermaye ve ABD. Kitabın ana omurgası şu; İslamcılık çevreden yükselmedi. Bizatihi merkezden inşa edilerek, 60’lı yıllarda yükselen işçi ve öğrenci hareketlerine karşı bir panzehir olarak topluma vuruldu." diyorlar.

Ortaya atılan iddiaların dayanak noktası yok! Yazarlar da buna güvenerek cüretkâr bir şekilde söylem geliştirebilmişler. Bir antitez söylemi olarak iddia ettikleri yazıları kitaplarında işleyerek, sözde yeni bir tarih okumacılığı geliştiriyorlar.

İslamcılığı merkez ile bütünleştirmeye çalışırken, Sol’u, Kemalizm’i, laikliği, hatta bir zamanlar dindar insanlara düşmanlık taşıyan cuntacı orduyu merkez İslamcılığın etrafında kümelenen ideolojik kesimler olarak zikrediyorlar. Yazarların “ürettikleri” tarih yeni bir sınıflandırmayı hak ediyor. Uydurmanın da bir dozu, bir tezi var sonuçta.

Antiemperyalizm kavramını kullanarak Müslümanların kapitalist, sömürgeci, baskıcı ve totaliter rejimleri eleştirebilecek kapasiteleri olmadığını iddia eden yazarların, İslam’ın İ’sinden dahi haberleri yok!

İslam terminolojisinde yer alan her türlü baskıcı rejime, zalim ve kapitalistlere verilen “tağut” vb. kavramlardan bihaber olan yazarlar, uydurmacı tarih anlayışına kapılmasalardı Müslümanları suçladıkları durumun aslında kendi tezlerinde olduğunu görebilirlerdi.  

Ancak klasik, dar bakışlı, kısıtlı zihinsel evrenleri ile okumalar ve çalışmalarda bulundukları için anlam dünyaları da oldukça sınırlı kalıyor haliyle. İslamcılığın tahayyül ettiği ‘inşa’ biçimini, tabi ki İslam’a olan bağnazca bakışlarından dolayı da görememekteler.   

Yazarlar röportajın içerisinde birçok noktada Sol’u ve Kemalistleri hatta Ordu’yu (cuntacıları) eleştirdikleri için, aralarının bozulmaması ve bunun iyi niyetli bir eleştiri olduğunu ifade etmeye çalıştıkları için olsa gerek, Kemalizm’e selam çakmayı da ihmal etmiyorlar. 

Salt iddia ve tezler üzerinden tahakküm altına alıcı yargılar ile oluşturulan eserin muhteviyatı yazarların röportajında kendisini belirginleştiriyor…

 

Röportajın ilgili kısımları,   

Gürakar, “Araştırmalarımız neticesinde bulduğumuz şey de şudur: “İslamcılık özellikle 1950’lerden başlayarak hiç de çevrede değilmiş, aksine günbegün merkezin kıyısına doğru elbirliği ile çekilmiş. Bu konsensüste de müesses nizam ve elitlerin “antikomünist” yönelimleri başat rol oynamış.”

Özkan: “Zaten kitabın altbaşlığı, “ordu, sermaye, ABD ve İslamizasyon”. Yani Türkiye’nin soğuk savaş düzeninin ideolojisi olan islamizasyonun üç önemli aktörü, ordu, sermaye ve ABD. Kitabın ana omurgası şu; İslamcılık çevreden yükselmedi. Bizatihi merkezden inşa edilerek, 60’lı yıllarda yükselen işçi ve öğrenci hareketlerine karşı bir panzehir olarak topluma vuruldu. Ama bir şey daha var, Türkiye’de sol, sosyal demokrat, Kemalist, laik, Cumhuriyetçi kesimler de, kendilerini aslında müesses nizamın bir parçası olarak sanıyorlardı. Halbuki, 1960’larda Doğan Avcıoğlu’nun ilerici olarak gördüğü ordu, Türkiye’de o yıllarda “gerici” olarak nitelendirilen cemaatlerle çok yakın ilişkiler içinde. Bu konuya ilişkin onlarca bilgi, belge mevcut. O zaman kendisini sol, Kemalist, laik, Cumhuriyetçi olarak tanımlayan kesimlere şunu söylüyoruz, “Siz kendinizi müesses nizamın parçası zannederek, belki mental bir rahatlama içine giriyorsunuz ama gerçekte yaşanan çok farklı. 50 yıldır da müesses nizam sizden değil. Sizin dünya görüşünüzün fikirlerini paylaşmıyor. Bunun da farkına varsanız iyi olur”. Yani kitabın bir mesajı İslamcılığın merkezin içinde konumlandığıysa, bir mesajı da merkez sanılanın aslında merkez olmadığıdır.”

Demokrat niye olamıyorlar? sorusuna,

Gürakar: Şöyle, antiemperyalizm, sınıfsal anlamda bir demokrasiyi savunmayı, mevcut üretim ve paylaşım ağını tersine çevirmeyi, özetle mevcut sisteme eleştirel yaklaşmayı gerektirir. Ayrıca bir ideal ve tahayyül de gerektirir. İslamcılık ise bunların tümünden mahrum. Bakın 2002-2020… 18 sene. İnkılap Tarihi enstitülerinde 1923-38, 15 yıl yüksek lisans ve doktora olarak okutuluyor. Şimdi 18 senelik iktidardan bahsediyoruz ve kültürel hegemonya kuramadılar. Bunu kendileri de zaten kabul ediyorlar.

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum