İslamcılık, İslami Duyarlılık ve İttihad-ı İslam Zemini
2008 yılında yayınlanan ‘Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri’ kitabımın girişine şu ifadelerle başlamıştım:
“İslâmcılık tartışmalı bir kavram.
Bazı Müslümanlar ‘İslâmcılık’ kavramının, müminlerin kimliğini ve Kur’an’da gösterilen özelliklerini yeterince ifade edemeyeceğini belirtir.
Yerel ve küresel egemenler ise İslâmcılığı, modernizme ve Batılı yaşam tarzına karşı itiraz bilincini veya duygusunu yaşatan Müslümanların tutumunu ifade etmek için kullanır.
İslâmi kesimle irtibatlı olan bazı kişi ve çevreler de yerel ve küresel sistemdeki ekonomik ve siyasi ilişkilerinde daha rahat davranabilmek için bu ifadeyi terk etmeye veya yok saymaya çalışmaktadır.”
Ama biz Kur’an ile ahlaklanmaya çalışan ve kimliğini gizlemeyen Müslümanlar olarak hâlâ İttihad-ı İslam zemininde bulunuyoruz. İttihad-ı İslam zemini, cahili kuşatmayı aşma hamlesine hazırlık, yeniden uyanış ve İslamlaşma; her türlü sapmaya, zülüm ve şirk düzenlerine karşı vahyi bilgi ve ölçülerin tanıklaştırılması sürecidir.
Ve ortaya koyduğumuz ıslah temelli çabalarımıza ve mücadele yorumumuza İslami hareket ya da ‘İslamcılık’ diyoruz. Muslihun olmak Kur’ânî bir edinimdir; İslamiyyin’i savunmak ise 3., 4. Hicri asırdan bu yana Müslümanların ürettiği bir söylemle irtibatlı olmak demektir. İslamiyyin yani İslamcılık.
İslam’dan anladıklarımız bizim algımız ve yorumumuzdur. Aynen Kur’an’dan anladıklarımızın Kur’an İslam’ı olamayacağı gibi, İslam’dan anladığımız da saf İslam değildir. Bu tespitimiz, ‘Kur’an’ın sabitelerini ve İslam’ın örnek uygulamalarını İslami algımızda baş rehber edinmeyelim’ demek değildir. Delâleti açık muhkem ayetler ve aslı Kur’an’da olan Mütevatir Sünnet dışında, ana referansımız ve onun uygulamalarından anladığımız ne varsa bizim kavrayabildiklerimiz, yorum ve içtihadlarımızdır. Kimseye de yorum ve içtihadlarımızı ‘İşte bu benim algım İslam’dır, benim algım Kur’an İslamı’dır’ diye dayatmamalıyız.
Kur’an’a ve İslam’a dayanan açık-seçik anlaşılan sabiteler ayrıdır, değişkenler yani yorumlar ayrıdır. Önemli olan yorumlarımızın sabitelerimiz ile çelişmemesidir.
Cahit Koytak, ‘İslamcı değilim, ben Müslümanım’ diyenlerden. ‘Şiirin Kıyısında İlmihal Notları’ başlıklı yazısında da Diriliş Postası’ndaki yol arkadaşlarını uyarıp, ‘Müslümansınız yani, İslamcı ( : islamist) falan değil’ demişti.
Fussilet Sûresi’deki “Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve ‘Gerçekten ben müslimlerdenim’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (41/33) ilahi hitabına hangi mü’min gönlünü ve idrakini açmaz ki?
Ancak Rabbimiz Müslim ifadesini takva, muttaki, şahid, şehid, ribat (murabıt), alim, muslih, muttaki gibi sıfatlarla da güçlendirmektedir. Ayrıca Hucurat Sûresi’nde iman edenlerle (amennâ), teslim veya İslam olanlar (elsem-nâ) ayrı kategorize edilmektedir (49/14).
İttihad-ı İslam, İslami hareket, muvahhidler gibi kavram ve terkipler de Kur’an’da yoktur; ama Müslümanların sosyo-siyasal durumlarını ifade etmektedirler. Bugün için de ‘İslamcılık’ kavramı, içi boşaltılan ıslah, millet, şehid kavramları gibi büyük ölçüde içi boşaltılan Müslim kavramını takviye için kullanılmaktadır.
‘İslamcılık’ kavramı, anlamı daraltılan Müslim ifadesinin aslına inkılâbı için teşvik içerikli olarak kullanılan yorumsal bir ifadedir. Bizim için İslamcılık, hayatın tümünü vahiyle izah etmek, ümmetin yeniden inşasına çalışmak, tevhid ve adalet mücadelesini yükseltecek duyarlılık ve hareketliliği üstlenmektir. Tabii ki ödünç bir ifade. Ama İslami duyarlılık sahiplerini vahyi bilince yönlendiren en önemli ‘ödünç’ kavramlarımızdan.
İslamcılık, uzlaşmacı veya ‘milliyetçi’ bir Müslümanlıktan, vahye tanıklığa yönelen Müslimliği ayrıştıran önemli bir anahtar yorumdur. Tabii ki vahyi özgünlükle yapılan özeleştiriler önemlidir. Ama İslamcılıkla ifade edileni, İslami duyarlılık veya hareket terkibi ile de ifade edebilirsiniz. Yeter ki tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesinin safları güç kazansın.
YAZIYA YORUM KAT