1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. İslamcılığın ezgilerle yükselen coğrafya bilinci
İslamcılığın ezgilerle yükselen coğrafya bilinci

İslamcılığın ezgilerle yükselen coğrafya bilinci

Vejdi Bilgin, İslamcılık içerisinde üretilen marş ve ezgilerin siyasal ve fikirsel yansımalarını inceliyor.

28 Ekim 2022 Cuma 19:30A+A-

Vejdi Bilgin / İnsicam Dergisi

“Kan kokusunda Beyrut’un”: Marş ve ezgilerden yükselen coğrafya bilinci

1987’de Ömer Karaoğlu ve arkadaşları tarafından çıkarılan ilk müstakil marş albümü Gün Batıdan Doğmadan’da “Kaktüsü koklayan ben kan kokusunda Beyrut’un/ Kardeşimin gözlerinde ölümün sıcaklığını hisseden” sözleri yankılanır. “Yeryüzü bana mescit kılındı” dizesiyle başlayan bir başka marşta ise Azerbaycan, Kudüs, Arabistan, Türkistan, Cezayir, Senegal’in isimleri geçer. “Bir türkü işliyor nakşını kalbimin üstüne/ Bir ucundan dünyanın öbür ucuna” denilir sözlerin arasında. Türkülerimizde Anadolu dışında Rumeli’nin, Bağdat’ın, Yemen’in isimleri geçse de Beyrut, Cezayir, Senegal toplumsal hafızamıza artık çok yabancıdır. Öyleyse bu sözlerin ne gibi bir anlamı olabilir?

Bu soruyu cevaplayabilmek için ezgi ve marşların düşünsel ve edebî kökenine inmek gerekir. Bugün daha çok “ezgi” orak nitelendirilen çalışmaların öncüsü 1970’te Milli Nizam Partisi’nin mitinglerinde söylenen, sözleri Abdürrahim Karakoç’a ait olan “Hak Yol İslâm Yazacağız” nakaratıyla meşhur marştır. 1980’lerde Yıldırım Gürses, Arif Nihat Asya’nın “Fetih Marşı” isimli şiirini mehter marşı formunda besteledi. İran İslâm Devrimi’nin propaganda marşları da 80’lerde Türkiye’de biliniyordu. Ancak bugün anladığımız manada marş ve ezgilerin başlangıcı 1986’da Zaman Yayıncılığın Mute Destanı ismiyle çıkardığı bant tiyatrosuna dayanır. Bu albümde bağlama eşliğinde icra edilen üç marş da yer almıştır. Bunu diğer bant tiyatroları ve müstakil marş albümleri takip etti. Bu eserlere diğer bazı araştırmacılar gibi “protest dinî müzik” denilebileceği kanaatindeyiz.[1]

Marş ve ezgiler üzerine pek çok lisansüstü tez yapıldı, yazılar kaleme alındı. Ancak sözleri hamasi, müzik formu köksüz ve basit bulundu, “yeşil pop” olarak nitelendirilerek tahfif edildi. Marş ve ezgilerin müzik açısından değerlendirilmesi bu yazının ilgi alanı dışındadır, ancak bu müziğin düşünsel ve edebî alt yapısının yeterince irdelenmediği açıktır.

Marş ve ezgiler, İslâmcı düşünce ve edebiyatın müzik alanındaki uzantısıdır. “İslâmcı” kelimesini burada özellikle tercih ediyoruz, zira başka herhangi bir kavram bu düşünce, edebiyat ve müziği diğerlerinden ayırt etme niteliğinden yoksundur. Kavram tartışmaya açık olsa da içerik hususunda hemen herkes hem fikirdir. 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan İslâmcı düşünce; Müslüman toplumların bir bütün olarak Batı’dan geri kaldığını, bunun temel sebebinin İslâm olmayıp Müslümanların kendisi olduğunu, din anlayışından siyasete bütün toplumsal kurumların naslar çerçevesinde yeniden gözden geçirilmesi ve Müslümanların taze bir bilinçle uyanışa geçmeleri gerektiğini savunan görüştür. İslâmcı edebiyat ise Mehmet Akif, kısmen Necip Fazıl, akabinde Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt gibi şairlerle günümüze ulaşan, şiir ağırlıklı bir edebiyattır. Marş ve ezgilerin güfteleri daha ziyade zikrettiğimiz şairlere aittir.

İslâmcı düşünce, modern ulus devletin etnosentrik anlayışını benimsemez. Abdürrahim Karakoç’un bir şiirinin başlığında ifade ettiği gibi “Müslümanlar Bir Beden”dir.[2] Öyleyse sadece kendi milli sınırlarımız içindeki insanlar ve onların problemleri ile ilgilenmek Müslümanca bir tutum olarak kabul edilemez. Cahit Zarifoğlu bu konuda oldukça serttir: “…Keşke Filipinler’de, Eritre’de, Filistin’de, Uganda’da, Suriye’de ve Afganistan’da Allah’ın nizamını ayakta tutmak için kanlarını akıtan müslüman varlığı ve onların senin omuzuna yüklediği sorumluluğu hiç duymamış olsaydın ve bunu sana hiç kimse duyurmamış olsaydı. O zaman, kimbilir belki o zaman, o şekilde düşünmekte belki mazur olurdun ve umulur ki kurtulurdun.”[3]

Hatta konu zulüm olduğu zaman şairler Müslüman coğrafyayı aşıp evrensel düşünürler. Örneğin Sezai Karakoç 1957 tarihli “Kan İçinde Güneş” şiirini 1956’da Macar halkının Sovyetler Birliği yanlısı hükümete karşı giriştikleri silahlı hareket için yazmıştı.[4] Nuri Pakdil’in şiirlerinde kimi bir diktatör tarafından yönetilen kimi ise iç savaş ya da işgal yaşayan Şili, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Kamboçya, Vietnam gibi ülkeler yer alır.[5]

Yukarıda yer verdiğimiz “Yeryüzü bana mescit kılındı,” dizeleriyle başlayan şiir Erdem Bayazıt’a aittir. Bayazıt bu şiirinde sadece Müslüman ülkeleri saymaz, bütün zulüm coğrafyasına uzanır: “Onulmaz hint ağrısına tükenmez çin sancısına/ İsyanın macarcasına ezilmenin çekoslavakçasına/ Yanmanın polonyacasına direnmenin Vietnamcasına/ Gerillanın Arapçasına/ Yetişecek elbet benim müjdeci sesim.”[6]

Ancak İslâmcı şiir daha ziyade İslâm dünyasına yer verir; çünkü dünya yüzeyinde en fazla zulüm İslâm coğrafyasındadır. Osman Sarı bu durumu, “Bu çağda/ Afrika’da Asya’da/ Azerbaycan’da/ Filistin’de ve Afganistan’da/ Türkistan’da/ Her yanda/ Zulmü taşıya taşıya yorulan toprağı/ Öldüre öldüre ilerleyen zulmü/ Unutma”[7] dizeleriyle anlatır.

İslâm dünyasının farklı yerlerinde farklı zamanlarında ortaya çıkan savaş, işgal ve zulümler yeni yeni şiirlerle işlenir. Sezai Karakoç “Kutsal At” isimli şiirini Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın (1954-1962) ortasında, 1957’de yazmıştı.[8] Karakoç 1979-1988 arasındaki şiirlerini içeren Alınyazısı Saati isimli kitabında Kudüs, Beyrut, İran, Irak, Afganistan’a yer verir.[9] Abdürrahim Karakoç “Müslümanlar Bir Beden” başlıklı şiirinde İslâm dünyasındaki pek yeri anarken, bugün gündemden düşen Eritre’den de bahseder.[10] Erdem Bayazıt’ın “Savaş Risalesi’ne Zeyl”isimli şiirinin ikinci başlığı “Afganistan 1400”dür ve Afgan cihadını anlatır.[11] Osman Sarı “Afganistan Dağlarında İnsanlar” başlıklı bir şiir kaleme alır.[12] Cahit Zarifoğlu’nun Savaş Ritimleri isimli romanı bir köy bağlamında Afganistan’daki siyasî gelişmeleri ve ilk mücahit örgütlenmelerine dairdir. Yine Zarifoğlu Afganistan’la ilgili pek çok şiirinin yanında,[13] çocuklara yönelik olarak Ağaç Okul adında, tamamıyla Afgan cihadını anlattığı müstakil bir şiir kitabı yazar. Bosna’da iç savaşın (1992-1995) ortaya çıkışıyla birlikte bu kez İslâmcı edebiyat Balkanlara yönelir. Mücahit Koca tamamıyla Bosna’daki savaş üzerine yazılmış şiirlerden meydana gelen Bosna Kitabı’nı (1999) yayınlar.[14] Arif Ay, “Bosna Ah Bosna” şiirini yazar.[15] Erdem Bayazıt “Bosna’ya Yazıt”ta Bosnalı bir anneyi ve çocuğunu konuşturur.[16] Bosna’dan sonra Çeçen direnişi (1995-1996) başlayınca Alaeddin Özdenören “Kafkasya” isimli uzun bir şiir yazar.[17] Erdem Bayazıt “Çeçenistan” isimli bir şiirle,[18] Arif Ay ise Çeçence “halkımız” anlamına geldiğini belirttiği “Vaynakh” isimli şiiriyle bu direnişe destek verir.[19]

Marş ve ezgilerin, ümmet coğrafyası şuurunun oluşmasında ve İslâmcı şiirin mesajlarının geniş kitlelere taşınmasında önemli rol oynadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira ayrı bir araştırma konusu olmakla birlikte, bu şiir çok okunmuyor, kitaplar çok az baskı yapıyor, edebiyat dergileri uzun soluklu olmuyordu. Pek çok dindar, büyük şairlerin şiirlerinden, marşlar ve ezgiler vasıtasıyla haberdar olmuştu.

Özellikle 1990’larda İslâmcı edebiyatın izinde İslâm coğrafyası üzerine müstakil marş ve ezgi albümleri yapıldı. Bu konuda öne çıkan isim şüphesiz Abdülbaki Kömür’dür. Kömür Afganistan’dan Filistin’e, oradan Bosna’ya uzanan müslüman coğrafyayı “Zulüm Coğrafyası” olarak ezgileştirdi.[20] Ah Kudüs (1991) isimli albümde Filistin merkezli olmak üzere bütün İslâm coğrafyasına yer verdi, Ah Bosna (1992) isimli bir albüm çıkardı, Rüzgâr (1991) isimli albümde tamamen Filistin’i, Dağlarda Kardeşlerim Var (1992) isimli albümde ise Afganistan’ı işledi. Benzer bir şekilde Eşref Ziya Terzi, İbrahim Tanrıkulu ve Taner Yüncüoğlu Afgan cihadına adanan Dayan Mücahidim (1992) albümünü yaptılar. Diğer albümlerde de İslâm coğrafyası az veya çok mutlaka yer aldı.

Marş ve ezgilerde Kudüs bir “sevda”dır.[21] Kudüs denince akla Filistinli küçük çocuklar ve annelerinin gözyaşları gelir.[22] Mescid-i Aksa’nın esareti müslümanların İslâm’ı bilmeyişine ve pasif olmalarına bağlanır.[23] Afgan cihadının sembolü Hindikuş dağlarıdır; mücahidin “ak alnı burada toprağa düşer.”[24] Annesine şehadet istediğini söyleyen müslüman Afganistan’a gider.[25] Yine ezgilerde Bosna’ya ağıt yakılır,[26] soğuk bir kış gecesi aç, evsiz ve yalnız Bosnalı bir çocuğun ağlaması anlatılır.[27]

Döneme ait ezgi ve marşlarda zulmün evrenselliğine vurgu yapmak için Hiroşima ve Vietnam Çeçenistan ile birlikte zikredilir: “Dağlar bile yüklenemezken bu ağır yükü/ cılız omuzlarımız nasıl taşır bunca tabutu/ Hiroşima Vietnam Afganistan Filistin/ çocuk kanları doyurmadı doyurmuyor Dahhakı’ı tağutu.”[28] Bu dönemde “Şeyh Şamil” isimli marş oldukça meşhurdur.[29] Beyrut kan kokmakta,[30] işgal edilen Bağdat masumların kanlarıyla dağlanmaktadır.[31] Ancak İslâm dünyasının bu kanlı görünümüne rağmen büsbütün ümitsizlik söz konusu değildir. “Bir güneş doğuyor, bir güneş Cezayir’de/ Bir güneş doğuyor, bir güneş Filistin’de/ Bir güneş doğuyor, bir güneş Türkiye’de” dizeleri bu ümidi yansıtır.[32]

Bugün (2022) marş ve ezgilerin aynı işlevi yerine getirip getirmedikleri sorgulanıyor. Şüphesiz Türkiye’deki değişime bağlı olarak bu müzik, söylem açısından bir değişime uğradı ve şimdilerde dindar kamuoyunda başka müziklerle rekabet etmekte zorlanıyor. Ancak müzik evrensel bir iletişim kanalı olmayı sürdürdüğü için ezgi formu zayıflasa da varlığını devam ettiriyor, ayrıca dinî söylemler içeren yeni müzik formları çıkıyor. Müslüman ülkelerin yeni işgallere uğradığı, iç savaşların çıktığı, adaletsizlik ve sömürünün eşlik ettiği gelişmelere bakıldığında dinî içerikli bu müzik formlarının inişli-çıkışlı seyrine rağmen var olacaklarını, kitlelerin bilinçlenmesinde rol oynayacaklarını söylemek mümkün.


 

[1]    Bkz. İbrahim Yenen, “Din, Müzik ve Kimlik Bağlamında Türkiye’de İslami Popüler Müzik,” Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, 2016, s. 11; Vejdi Bilgin, “Adım Müslüman!” Protest Dinî Müziğin Edebî ve Sosyo-Politik Bağlamı, Beyan Yayınları, İstanbul, 2020.

[2]    Abdurrahim Karakoç, Suları Islatamadım, Kadim Yayınları, Ankara, 2015, s. 18.

[3]    Cahit Zarifoğlu, Bir Değirmendir Bu Dünya, Beyan Yayınları, 19. Bs., İstanbul, 2018, s. 21-22.

[4]    Sezai Karakoç, Gün Doğmadan: Şiirler, Diriliş Yayınları, 11. Bs., İstanbul, 2012, s.75-77.

[5]    Nuri Pakdil, Anneler ve Kudüsler, Edebiyat Dergisi Yayınları, 5. Bs., İstanbul, 2017, s. 38, 83.

[6]    Erdem Bayazıt, Sebeb Ey, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara, 1973, s. 33.

[7]    Osman Sarı, Şiirler, İz Yayıncılık, 2. Bs., İstanbul, 1995, s.20.

[8]    Sezai Karakoç, Gün Doğmadan: Şiirler, s. 84-85.

[9]    Bkz. Sezai Karakoç, Gün Doğmadan: Şiirler, s. 627-630, 642, 654-656, 662.

[10]   Abdurrahim Karakoç, Suları Islatamadım, s. 18.

[11]   Erdem Bayazıt, Şiirler, İz Yayıncılık, 13. Bs., İstanbul, 2015, s. 132-138.

[12]   Sarı, Şiirler, s. 14-15.

[13]   Cahit Zarifoğlu, Şiirler, Beyan Yayınları, İstanbul, 1989, s. 361, 365, 376.

[14]   Mücahit Koca, Bosna Kitabı, Sur Yayıncılık, İstanbul, 1999.

[15]   Arif Ay, Güne Doğan Koşu: Toplu Şiirler (1974-2006), Hece Yayınları, 2. Bs., Ankara, 2015, s. 422-426.

[16]   Bayazıt, Şiirler, s. 40-41

[17]   Alaeddin Özdenören, Bütün Şiirleri, İz Yayıncılık, 3. Bs., İstanbul, 2015, s. 48-55.

[18]   Bayazıt, Şiirler, s. 42.

[19]   Ay, Güne Doğan Koşu, s. 431-435.

[20]   Kar Çiçekleri, 1993.

[21]   Hani Bir Yanımız, 2006.

[22]   Gökyüzü Depremleri, 1992.

[23]   İlk Cemre, 1990.

[24]   Ahmet Mercan, Sürgün Özlemler, Denge Yayınları, İstanbul, 1994, s. 49. Ezgi olarak bkz. Adı İçin Yaşamak, 1991.

[25]   Muhabbet Eriyiz, 1992.

[26]   Sızı, 1995; Başbağlar, 1995.

[27]   Umut Sancısı, 1994.

[28]   Sabah Kara, “Halepçe’de Katledilen Çocuklar İçin Ağıt,” Doğu Ağıtları, Kıyam Yayıncılık, Ankara, 1989, s. 79. Ezgi olarak icrası için bkz. Olmadı Dost, 2000. Ezgide Halepçe güncel gelişmeler gereği Çeçenistan olarak değiştirilmiştir.

[29]   İlk Cemre, 1990.

[30]   Gün Batıdan Doğmadan, 1987.

[31]   Kalksam ve Dirilsem, 1991.

[32]   Bir Güneş Doğuyor I, 1992.

HABERE YORUM KAT