"İslamcı Dergilerin Serüveni"
7. Uluslararası Dergi Fuarı kapsamında düzenlenen “İslamcı Dergilerin Serüveni” başlıklı panel yapıldı.
Haksöz Haber
TÜRDEB’in 7.’sini düzenlediği Uluslararası Dergi Fuarı’nın bu yılki onur konuğu 26. Yayın yılına giren Haksöz Dergisi idi. Panelin yöneticiliğini Mustafa Yılmaz yaptı. Panelistler Hamza Türkmen, Selahaddin Eş Çakırgil ve Asım Gültekin idi.
Sözü panelistlere bırakmadan önce Mustafa Yılmaz açılış konuşmasında şunları söyledi:
“İslamcı dergilerin süreci dediğimizde iki şeyi gündeme getirmiş oluyoruz. Birincisi İslamcılığı ikincisi ise bu düşünce ve aksiyon hareketinin tartışıldığı, üretildiği, yazıldığı ve yayıldığı zemin olan dergiyi gündeme getirmiş oluyoruz. İslamcılık düşüncesi başından beri çok çeşitli zeminlerde ve çok farklı kişiler ve ekoller tarafından farklı yönleriyle tartışılmıştır. Ancak bu tartışmaların zemini olan dergiler yeterince analiz edilmiş değildir. İslamcı dergiler ister klasik anlamda ilmi dergiler olsun, ister düşünsel ve usuli dergiler olsun isterse edebi ve estetik dergiler olsun İslamcılığın üretildiği düşünsel menfezleri oluşturur.”.
Mustafa Yılmaz; İslami basın, İslami dergicilik ve derginin İslamcılık serüveni açısından ne anlama geldiği, İslami dergiciliğin İslami mücadele içerisinde nasıl bir düşünsel yapıya tekabül ettiğine dair sorular sorarak sözü Hamza Türkmen’e bıraktı.
Hamza Türkmen konuşmasına, 13 Mart 1884’te çıkan Urvetu’l Vuska dergisinin ıslah temelli tebliğ, siyasi malumatlar, diyalog ve dayanışma aracı olduğuna dikkat çekerek konuşmasına başladı.
Konuşmasının devamında Türkmen şunları söyledi:
“Urvetu’l Vuska, 19. yüzyılın son çeyreğinde irtibatları kopmaya başlayan ümmeti yeniden İttihad-ı İslam siyaseti çerçevesinde uyandırmak, Avrupa sömürgeciliği karşısında uyarıp dayanışmalarını sağlamak, İslam’ın ortak kabul gören sabiteleri ile Müslümanları bilinçlendirmek, ümmet coğrafyasında fikri ve siyasi irtibatları sağlamak amacıyla çıkmıştı. Türkçe’de Urvetu’l Vuska etkisindeki ilk dergi Sırat-ı Müstakim, Sebillürreşad oldu. Ancak TC kuruluşunda ıslah önderlerimizin tasfiyesi ile birlikte bu çizgi darbe aldı. Sırat-ı Müstakim çizgisinin 1960’lı yıllardaki en önemli dergisi ise Hilal dergisi oldu. 1945’ten sonra rahatlama imkanı bulan dergiler, karşıtına sığınarak var olabildiler. Bildikleri İslami-şeri duygularını ancak resmi ideolojinin dayattığı milliği kabullenerek ifade edebiliyorlardı. Bunlardan 1960’lara gelebilen dergiler Sebillürreşad, Hareket, Büyükdoğu, İslam gibi dergilerdi. Sırat-ı Müstakim ve Hilal dergisi ile aradığımız özgünlük; yani milliyetçi, ulus devletçi ve mezhepçi asabiyelerden arınmayı, ilk defa 1976’da çıkan Düşünce dergisi ile yakalandı. Düşünce dergisi bu doğrultuda hem fikri, hem siyasi hem edebi yazı ve incelemelere yer verildi.”.
Hamza Türkmen, “Düşünce dergisinin tutturduğu yolla paralelleşen edebiyat ve Kur’an araştırmalarına dayanan dergiler olarak, Kriter, Yeni Ölçü, Talebe, Tevhid-Hicret, İslami Hareket ve Akıncılar dergilerden bahsedebiliriz. 1980 ve 1990’larda bütünsellik anlamında İslamcı dergiler İktibas, İnsan, Girişim, İslam, Kelime, Kalem, Dünya ve İslam, Haksöz, Umran, İslami Araştırmalar’dır. 21. yüzyıla intikal eden en önemli dergilerimiz ise Haksöz ve Umran’dır. Süreklilik, çevre oluşturmak ve sosyal tanıklığı ve bir akımı geliştirmek açısından en istikrarlı dergilerimiz olmuşlardır. Özellikle 25 yıllık yayın hayatına sahip olan Haksöz’ün kökleri ise 19. yüzyılda Urvetu’l Vuska’ya 20. yüzyılda Sırat-ı Müstakim’e, 1950-60’larda Hilal mecmuasına ve 1970’lerde Düşünce, Tevhid-Hicret dergilerindeki ıslah çizgisine veya İslami mücadele çizgisine dayanmaktadır.” diyerek sözlerini sonlandırıp sözü Selahattin Eş Çakırgil’e bıraktı.
Selahaddin Eş Çakırgil ise konuşmasına 1920’li yılların baskıcı ve dikta rejiminin yapmış olduğu inkılaplarla halkın dili, dini ve kültüründen koparılmaya çalışıldığını, bu baskıcı ve dikta rejimin zulmünün uzun yıllar sürdüğünü hatta günümüzde dahi bu rejimin vesayetinin birçok alanda tezahür ettiğini vurguladı.
“Harf inkılabının, laikliğin anayasa maddesine konulması gibi vakıaların toplumun yozlaştırılması ve özünden koparılması çabalarıydı. Bu baskıcı rejimin zihniyeti 1950’li yıllardan sonra kırılmaya başladı. Bu kırılmanın başını çeken Salih Özcan’ın çıkarmış olduğu Hilal dergisi oldu. Ancak rejimin dikta vesayeti altmış darbesiyle tekrardan hortlayan zihniyet İslami duruşun direncini zayıflattı.”.
Çakırgil sözlerine şöyle devam etti:
“Aslına bakılırsa 1960’lı yıllara kadar İslam’ın sadece ritüel bir din (abdestin alınış şekli, namazın kılınışı vs.) olduğu havası hakimdi. Ancak tercüme faaliyetleriyle birlikte ve bunlar içerisinde Yaşar Tunagür Hoca’nın çevirdiği İslam’da Sosyal Adalet kitabı oldu. Bu süreçten sonra İslami bilinç revaç bulmaya başladı. Bunun öncesinde Türk-İslam, milliyetçi söylemi hakimdi. Lakin bilinçlenme tedricen tercümelerle başlandı.”.
Daha sonra sözü alan Asım Gültekin ise konuşmasına İslamcı edebiyat dergisi dendiği vakit, bunun Mavera dergisiyle başlanması gerektiğine dikkat çekerek başladı:
“Bunun sebebinin ise derginin Diriliş gibi ya da Büyükdoğu dergisi gibi tek adam üzerinden değil de bir ekip etrafında çıkmış olmasından kaynaklanır. Dergi yayın hayatını 1990’lı yıllara kadar ara vererek de olsa sürdürdü. Çıkarmış olduğu dergi sayısı ise 164’tür. İslamcı edebiyat dergiciliğine Mavera öncesi ve sonrası olarak bakıldığında, öncesinde Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil gibi şairlerin dergileri bulunmakta. Mavera dergisi ile birlikte Aylık Dergi, Yedi İklim, Bürde ve Yönelişder gibi dergiler bulunmakta. Burada farazi bir örnek verilecek olursa Aylık Dergi ve Mavera’nın nasıl bir fark olduğuna şöyle bir izah yapılabilir: Mavera İslamidir, Aylık Dergi ise İslamcı’dır.”.
Gültekin sözlerini, Mavera dergisi yazarlarından olan Rasim Özdenören’den bir alıntı yaparak sonlandırdı.
Program soru cevap faslının akabinde nihayete erdi.
HABERE YORUM KAT