İslam'a atılan çamur: Terör
İslam'ın sahih kutsal metinleri ve örnek tarihi (nesilleri) mutaassıp muhaliflerinin gözlerini kamaştırıyor, doğruları söyleyerek onu itibardan düşürme imkanını ortadan kaldırıyor. İslam bugün de çeşitli bunalımlar içinde çare arayan insanlığa kendini, ilâhî bir çare olarak sunuyor. Eğer bu din, olduğu gibi insanlığa sunulursa zalimlerin, din istismarcılarının, insanları birbirine düşürerek menfaat sağlama peşinde olan insan suretindeki canavarların... süngüsü düşecek, 'hak gelecek, batıl ya gidecek ya da etkisiz hale gelecek'. İşte bundan korkan 'batıl din ve ideoloji bağnazları' ile kandan ve istismardan rant sağlayan yaratıklar İslam'a cepheden (doğruları söyleyerek) hücum edemedikleri için arkadan dolanmayı; iftira, tertip, tahrif, sahte algı yönetimi yollarını seçmektedirler.
Son yıllarda en azından Batı'da başarılı oldukları bir kampanya 'İslam ve Müslümanlar ile terör arasında kurdukları ilişki' olmuştur. 11 Eylül'den sonra daha da güçlenen ve hızlanan bu kampanya Batı'da bir 'İslam korkusu' psikolojisi doğurmuş, bazıları gerçekten korkmuş, bazıları ise korkar görünmüş, korkuyu yaymaya çalışmışlardır.
İslam ile mertçe olmayan savaşın sahte kahramanlarına göre bu din teröre yol açıyor ve Müslümanlar diğerleri için daima bir terör tehlikesi oluşturuyorlar. Bu hükmü İslam'ın sahih metinlerinden, doğru yorumundan ve tarihinden çıkarmak mümkün değildir.
Bu ahlaksız savaşın iki önemli aracı var: 1. Tertip edilen canavarca eylemlerin Müslümanların üzerine atılması. 2. Az da olsa, marjinal de olsalar bazı Müslüman grupların, sahih İslam anlayışında yeri olmayan ve cumhurun da kabul etmediği yorumlara dayanarak veya çaresizlik yüzünden başvurdukları terör eylemleri.
Birincisini hemen her gün yaşıyoruz. 11 Eylül eyleminin bile üzerinde ciddi şaibeler vardır.
İkincisi her toplumda bulunabilir ve onunla mücadele edilir, ama insaflı olanlar bu marjinal grupları, ait olduklarını iddia ettikleri dine ve toplumun geneline mal etmez, genelleme yapmazlar. Bu yanlışa düşen gruplarla sahih İslam'ı temsil edenler arasındaki mücadelenin bir örneğini sunuyorum.
Devle olarak bilinen Irak Şam İslam Devleti'nin uygulamaları karşısında Suriye direnişinin en büyük 5 grubu ortak bir bildiri yayımladı (28.11.1434/ 02.10.2013. İşte o bildiri:
Azezdeki müslümanların kanının akmasını durdurmak için çağrı:
Allaha hamdu senalar olsun, Allah Teala yüce kitabında şöyle buyuruyor; 'Yardımlaşmayı teşvik etmek, iyilik yapmak yahut insanların arasını düzeltmeyi amaçlamak dışında onların kendi aralarında yaptıkları gizli toplantılarda hiçbir hayır yoktur. Kim Allahın rızasını gözeterek bu tür hayır amaçlı şeyler yaparsa Allah onlara büyük mükafaat verecektir' Nisa, 114).
Resulullah (SAV) dedi ki; 'Namaz kılanlar birbirlerine sataşmaları sureti ile şeytana ibadet ederler'.
Bu bildiriyi hazırlayıp imzalayan Mücahid gruplar olarak her iki Müslüman grubun (Irak -Şam Islam Devleti ve Asifetüşşimalin) arasında son günlerde Azez bölgesinde meydana gelen çatışmaları üzüntü ve esefle takip ettik. Bu yaşanan olaylar üzerine aşağıda isimleri bulunan gurupların sorumluları olarak deriz ki:
1. Her iki grubun bir an önce ateşkes yapmalarını talep ediyoruz,
2. Irak - Şam İslam Devleti grubundaki kardeşlerden birliklerini ve güçlerini ana merkezlerine acil olarak geri çekmelerini ve Müslümanları mürted ilan edip tekfir etmekten vazgeçmelerini talep ediyoruz...'
Allah-u Tealadan Müslüman kanının akıtılmaması ve sözümüzü ortak tek bir düşman üzerine birleştirmesini; bizleri, 'Salih Amel ve Salih Niyet'te, ortak bir kelimede birleştirmesini niyaz ederiz...'
Bildiride 'Müslüman kanı', 'ortak düşmana karşı birleşme' ifadeleri geçiyor. Bunlar, bildirinin konusu sebebiyle zikredilen ifadelerdir. İslam'a göre din farkı gözetilmeden her masum can korunur, 'ortak düşmana karşı birleşme' ise terör için değil, saldıranlara karşı meşru savaş içindir.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT