1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. İslâm her hal ve şartta yaşanır!
İslâm her hal ve şartta yaşanır!

İslâm her hal ve şartta yaşanır!

Yaşar Değirmenci, İslam'ın herhangi bir sebeple zaman veya mekanla sınırlandırılmasının mümkün olmayacağını ifade ediyor.

23 Aralık 2022 Cuma 18:30A+A-

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Dinimiz İSLÂM her hal ve şartta yaşanır!

İslam, hayatı bütünüyle içine alıyor; dünya ve ahirete, ruh ve cesede fert ve cemiyete aynı önemi veriyor, sıratı müstakimi gösteriyor. O yollar arasında bir yol değil, tek yoldur. Onun esaslarını getiren zatta rehberlerden bir rehber değil gerçek ve tek bir rehber Peygamberimiz aleyhisselamdır. Kâinatın-hayatın, ruhu Kur’an’dır, Kur’an’a imandır. Hakikat adına ne kadar doğruluk, güzellik, iyilik tezahürleri varsa, hepsinin aslı ve özü Kur’an’dadır.

İslam, hayatın uzağında veya dışında birtakım dar alan alışkanlıklarıyla veya merasimleriyle yaşanabilecek bir din değildir. Her şey, varlık iddiası altında yok’laşıyor! Dert, dünyanın derdidir. Şu farkla ki, derdin bizdeki manzarası, “taklit” tavrı dolayısıyla çok daha vahimdir. Ailemi, geçimimi, maddi- manevi sıhhat dengemi mahrumiyetlere uğratıcı baskılar ve müdahaleler varsa,  rızkımı helal yönden (inancıma göre) sağlamamın önüne engel konuluyorsa, çoluk çocuğumun ihtiyaçlarının karşılaması zorlaştırılıyorsa; bütün bunlar İslâm’ı yaşamamın engellenmesi kapsamına girer. Dinimiz İslâm; her hal ve şartta yaşanır. Her şeye mazeret bulmayı alışkanlık haline getirmeyelim. Kur’an-ı Kerim’e dikkatle bakılırsa her peygamberin toplumsal bir probleme, sapkınlığa, erozyona ve istismara karşı başkaldırdığını görebilirsiniz. Peygamberler ‘yaygın ahlaksızlığın’ her türlüsüyle mücadele etmişlerdir.

Günümüzün aktüalitesi bizi peşinden sürüklememeli. Peygamberlerin daveti, irşadı verdiği mücadeleleri vahyin ışığında değerlendirdiğimizde âyetler bugün nazil olmuş gibi tazeliğini koruyup yolumuzu aydınlatıp bizleri ibret almaya, helak olan kavimlerin düştüğü hata, isyan ve tuğyana düşmemeye çağırıyor. Hele son zamanlarda gazetelerin tam sayfa reklam aldıkları yüksek binalara aşırı rağbeti görünce ister istemez Ad ve Semud kavimlerini Hz. Hud ve Hz. Salih Peygamberleri hatırlamamız gerekiyor. Allah’ın kendilerine bahşettiği zenginliğin kendilerinden kaynaklandığı yanılgısına düşerek, zenginliğin ve kimseye muhtaç olmamanın verdiği duyguyla büyüklük ve kendini beğenmişlik hastalığına tutuldular. İnananları kendileri kadar zengin olmadıkları için küçümsüyor, onlarla dalga geçiyorlardı. Sanatlarına, kuvvetlerine, evlerinin ve kalelerinin sağlamlığına güveniyor, kendilerini azap ve yok olmaktan korur zannediyorlardı. Zorbalıkla, terör ve azgınlıkla geçiniyorlardı. Refahın verdiği şımarıklık ve dünyevileşmeye karşı kendilerini uyaran Hz. Hud’u yalanlıyor, söylenenlere kulak asmıyorlardı. Ad kavminin hikayesi, cenneti dünyada arayan zavallıların acıklı hikayesidir.

Hz. Muhammed aleyhisselama inanan ilk Müslümanlar topluluğu, insanlığı gölgesi ve idaresi altında mesut etmeye, ilerletmeye dosdoğru yolu takip edip dünyayı imar ederek yeryüzünün bereketini arttırmaya muktedirdi. Bu topluluk, insanlığı iyiliği için en hayırlı en çok çalışan kimselerdi. Onlar hayata ‘ele geçmeyecek bir zevk ve safa’ nazarıyla da bakmıyorlardı. Hiçbir saatlerini boş geçirmiyor ve hayatın nimetlerinden asla çekinmiyorlardı. Ayrıca dünyayı insanın kurtulması gerekli bir işkence ve azap yeri saymadıkları gibi dünyayı ahiretin tarlası olarak görüyorlardı Peygamberimizin izini sürenler, dünya hayatını Allah’ın bir nimeti, her türlü hayrın temeli ve sebebi olarak kabul ediyorlardı. Müslümanlar, dine hizmeti, dünyevi kurum ve kuruluşların vücuda getirilmesinde canlandırıyor, ahireti müminlere ait mutluluğunu dünyada da yaşamak ve yaşatmak için çalışıyorlardı. ‘Ahireti düşünüyorum’ diye dünyayı ihmal etmiyorlardı. Öte yandan, dünyayı ellerinde görmek istiyorlardı, fakat onun kalplerine girmesine razı olmuyorlardı. Allah’ın rızasını kazanma yeri, salih amellerin yapılacağı yerdi dünya! Bu dengeli görüş ve yaşayış biçimi giderek değişti. Ya dünya lehine ya da ahiret lehine aşırı telakki ve uygulamalar, Müslümanların günlük hayatına nüfuz etti. Müslüman toplumlar bu denge dışı görüş ve yaşayışlar yüzünden ciddi sarsıntılar geçirdi. 

 ‘Zamana uyma’ propagandaları yanında, Müslümanları İslam dışı hayat tarzına zorlayıcı bir hayatla, inandığı gibi yaşama yerine, yaşadığı gibi inanma yerleştirildi. Ekonomiyi insana tâbi kılmayan, insan ekonomi için değil, ekonomi insan için düşüncesi kaybedildi. Dertlere boğduğu insanı düşünemez hale getirdi. Sosyal hayatın bütün kesimlerine ahlâkı/dürüstlüğü hâkim kılma bugünün en önemli meselesidir. 

(Devam edeceğim İnşallah…)

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

1 Yorum