1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. “İslam Devriminden Şii Mezhep Devletine; İran”
“İslam Devriminden Şii Mezhep Devletine; İran”

“İslam Devriminden Şii Mezhep Devletine; İran”

Özgür-Der Beykoz Şubesi tarafından “İslam Devriminden Şii Mezhep Devletine; İran” başlıklı panel gerçekleştirildi.

26 Mart 2015 Perşembe 14:13A+A-

Panele Ali İhsan Kayagil ve Musa Üzer konuşmacı olarak katıldı.

İlk sözü alan Ali İhsan Kayagil İran’ı biraz daha yakından tanıma amacı ile şu bilgileri sundu.

Şiilik, Peygamber Efendimizin vefatından sonra, halifeliğin Hz. Ali’ye, sonra sırası ile Hz. Hasan’a ve Hz. Hüseyin’e, sonra da Hz. Hüseyin’in soyu olan dokuz kişiye geçmesi gerektiğine inanan kişilerin mezhebidir. Şiilerin inancına göre, bu durum Allah’ın emri ve Peygamber Efendimizin vasiyeti ile sabittir, dolayısı ile de 12 imama inanmak; imanın şartlarındandır.12 imama inanmayı imanın şartlarından gördüklerinden, bunlara İmamiyye, itikatta ve ibadette 12 imamdan 6.sı olan Cafer es-Sadık’ın görüşlerine tabi olduklarından Caferiyye de denir.

beykoz-20150326-05.jpgŞiiler; (imamiyye) Peygamber Efendimizin veda haccından dönerken Gadir-Hum denilen yerde halifeliği Hz. Ali’ye verdiğine inanırlar.  Şiilikle ilgili şu hususların özellikle altını çizmemiz gerekir.  Şiilere (imamiyye) göre imamet, halifelik; ümmetin istek ve seçimlerine bırakılabilecek küçük işlerden değildir. İmamet dinin aslına dahil bir rükündür ve iman esasları arasında yer alır. Bu bakımdan imama inanmak, Şiiliğin inanç esaslarından biridir. Şiiler, Hz. Ali’nin Peygamber tarafından imam olarak tayin edildiği iddiası ile kalmayıp 12 imamın da peygamberimiz tarafından tayin edildiğine inanırlar.12 imam onlara göre masumdur ve ismet sıfatına sahiptir.12.imam Mehdi dedikleri kişi de kayıptır, gizlenmiştir ve kıyametten önce gelerek insanlığa adaleti getirecektir.

Tarihe, geçmişe çok vurgu yaparlar. Sünniliğe karşı tepki temelinde kendini konumlandırır.  Azınlık ve mağduriyet psikolojisi içinde hareket eder. Duygu temellidir, matem tutma, ağıt yakma, dövünme vs uygulamalar adettir. Bir takım kavramları sorunludur. Takiyye, mehdi, masumiyet gibi… Din adamları sınıfı çok güçlüdür ve din adamlarına bağlılık, itaat büyük kitleleri kullanılır hale getirir ve bu durum günümüzü de izah eder.

Şiiler,  Safeviler sayesinde, İran’da 1501 yılından 1737 yılına kadar süren bir devlete sahip olmuşlardır. Safevi Şahlarından Şah İsmail, ifrat derecede Şiiliğe bağlanmış, sünni mezheplere karşı şiddet kullanmış, ezana –eşhedü enne-aliyyen veliyullah cümlesini eklettirmiş, camilerde Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman’a lanet edilmesini emretmiştir. Onun bu tavırları Yavuz Sultan Selim’i harekete geçirmiş, Çaldıran Savaşı ile Şah İsmail mağlup edilmişse de İran’daki Şiilerle-Osmanlılar arasındaki münasebetler, zaman zaman düşmanca, zaman zaman da dostane bir tarzda devam etmiştir.

Safevilerin yıkılmasından sonra İran’da 1779 ila 1925 yılları arasında Kaçarlar Hanedanlığı ve şahları hüküm sürmüştür. 1906 yılında anayasa ve meclis faaliyetleri sırasında Şii ulema, yani müçtehidler önemli rol oynamıştır. 1925 yılında Kaçarlardan iktidarı devralan Şah Rıza Han ülkede hızla laikleştirme politikaları uygulamış, hatta Türkiye’ye gelerek Mustafa Kemal’ den bu konularda dersler almıştır.

Rıza Han’dan sonra tahtı oğlu Şah Rıza Pehlevi devralmıştır. Dünya’da gelişen sanayi sonucu, petrole duyulan ihtiyaç, Şah’ın petrol gelirlerini dev rakamlara ulaştırmıştır. Şah’ın uyguladığı yanlış ekonomi politikaları özellikle petrolün emperyalistlere peşkeş çekilmesi ve giderek fakirleşen halk, 1977 yılında başlattığı gösterileri amacına ulaştırmış ve İran’da devrim gerçekleşmiştir. İmam Humeyni sürgünde olduğu Paris’ten 1 Şubat 1979’da İran’a ayak bastığında sadece İran halkının kaderini değiştirmeye aday olmadığını, tüm dünya Müslümanlarının yanında olduğunu beyan etmiştir. Ayetullah Humeyni’nin “biz İslami İran için değil, İran’ı İslam için istiyoruz” sözü devrimin ruhu açısından önemlidir. İslam inkılabının “ Ne doğu ne batı, ancak İslam” olduğunu ve buna bağlı kalacağını söylemesi,dünya Müslümanları için kardeşlik ve mezheplerin arka planda kaldığı bir duygudaşlık geliştirmesine neden olmuştu. İmam Humeyni’nin halkına “sünni imamların arkasında namaz kılmalarını” tavsiye etmesi şii-sünni geriliminin sona erdirilmesi hususunda güzel bir başlangıçtı.

Maalesef bu güzel başlangıç çok uzun sürmedi. Dünya Müslümanları ve ümmetçilik için bir imkan olan İslam devrimi maalesef Şiiliğin dar yaklaşımına, mezhepçi tutumuna yenik düştü. Devrim insanlar üzerinde şuur inşa edemedi. İran’ın dış politikası, evrimle ilk önce Şiiliğe sonra da İran Ulus Devleti önceliğine dönüştü. Bu evrilmenin boyutları maalesef İran’ın Suriye’de devrilmeye doğru giden Katil Esed rejimini bizzat kendi devrim muhafızları ve Hizbullah askerlerini devreye sokarak ve mücahid kardeşlerimizin kanlarını dökmesi ile, affedilemez boyutlara ulaştı. Bu durumun Irak’ta da aynen uygulanması sonucunda, artık dünya Müslümanları İran Devrimini sahiplenmemektedir.

beykoz-20150326-04.jpgİkinci konuşmacı Musa Üzer ise İran’ın son yıllarda ortaya koyduğu yanlış politikalardan yola çıkarak başından beri İran’ın böyle olduğu yaklaşımının doğru olmadığını belirtti ve adil davranmanın tarihsel sürece bütüncül bakışı gerektirdiğini söyledi. Aynı şekilde İran ne yaparsa yapsın toz kondurmayan, saptığını kabul etmeyen fanatik ama küçük bir grubun da Türkiye’de olduğunu söyleyen Üzer, bu tavrın da iflah olmaz derecede hastalıklı olduğunu söyledi.

1979’dan özellikle 1985-86 yıllarına kadar İran’daki “devrimci politikaları” örneklerle aktaran Musa Üzer, devrimci sönümlenme ve yoldan çıkış evrelerine değindi. 2000’li yıllara kadar olan süreçte İran’ın bütün yanlış politikalarına rağmen eleştiri odağının merkezine konulmamasının siyasi gerekçelerini aktaran Musa Üzer, İran’ın Irak’ın işgali ve Esed rejimine olan desteğinden sonra Müslümanların da tavrının değiştiğini söyledi. Geçmişteki yanlış politikalarına ek olarak İran’ın Müslüman kanı dökerek affedilemez bir cürmü işlediğini söyleyen Üzer, hiçbir şey olmamış gibi davrananların vebal altında olduğunu hatırlattı.

1991 I. Irak işgalinden itibaren 2001 yılındaki Afganistan’ın işgali, 2003 yılındaki Irak’ın işgalinde İran’ın anti-Amerikancılık ve anti-emperyalistlik iddialarının aksine Amerika ve işgalcilerle işbirliği yaparak devrimin ilkelerine ihanet ettiğini vurgulayan Üzer, ikinci büyük hatayı ise mezhepçilik noktasında yaptığını söyledi. Suriyeli Müslümanlarının haklı ve onurlu kıyamını başından itibaren boğmaya çalışan İran, başta İhvan-ı Müslimin olmak üzere kendisine biat etmeyen hareketleri de cezalandırmaya çalıştığını belirtti. İran’ın, Mursi’nin adaylığını dahi desteklemeyecek kadar mezhepçilik girdabına girdiğini söyleyen Üzer, Pakistan’dan Afganistan’a, Azerbaycan’dan Türkiye’ye, Irak’tan Lübnan’a, Yemen’den Nijerya’ya kadar her yerde Şiileri mezhepçilik temelinde tek bir politika etrafında örgütlediğini vurguladı.

Takiyye ve Acem kurnazlığı etrafında örülü İran siyasal aklının açık ve dürüst bir siyaset takip etmediğini belirten Musa Üzer, tıpkı Türkiye’deki sol-sosyalistler gibi İran’ın da ajitasyon ve propaganda yöntemiyle gerçekleri ters yüz ettiğini belirtti. Türkiyeli Müslümanların geçmişte sistem ve toplumsal baskıya rağmen İran’ı savunduğunu ve bu uğurda bedel ödediklerini ama İran’ın bugün asla tasvip edilmeyecek noktada olmasıyla birlikte karşı çıkılması ve mücadele edilmesi gereken bir konumda olduğunu hatırlattı.

Asırlara dayalı mazisi olan mezhep fitnesini İran hortlattığı için açık ve net bir şekilde karşı çıkılması gerektiğini belirten Musa Üzer, Türkiye’deki, sol-sosyalist, ulusalcı, Alevi, Şii, İran ajanı, yeminli AK Parti düşmanlarının İran’ın bu kirli yüzünü gizlemek için her türlü yalanı söylediklerini aktardı. Gelinen nokta itibariyle körleşmiş, akıl tutulmasına uğramış ümmete ihanet içerisindeki İran’ın bu yanlış politikalarına Şii toplum içerisinde karşı çıkacak unsurların çok zayıf olduğunu belirten Üzer, bunda Şiiliğin teorik ve kültürel yapısından kaynaklı etkenlerin de önemli rol oynadığını söyledi.

Ötekisi Sünni Müslümanlar olan Şii yaklaşımın her zaman problem ve çatışma riskini taşıdığını belirten Musa Üzer, yakın vadede bu durumun değişme ihtimalinin görünmediğini belirtti. Anti Amerikancılık iddiasının Kasım Süleymani ve adamlarının Irak’ta Amerikan askerleriyle birlikte Müslümanları katlederek hepten çöpe gittiğini belirten Üzer, nükleer müzakerelerde son derece sıcak diyaloglarla da zaten birbirlerine gülücükler attığını söyledi.

akif-beykoz-1.jpg

akif-beykoz-2.jpg

HABERE YORUM KAT

4 Yorum