İslam Devleti
Ali Abdürrâzık, Taha Hüseyin gibi İslâm'da devlet ya da islâmî bir devletten söz edilemeyeceğini, dinin iman, ahlak ve ibadetten ibaret olduğunu, dini devletten ayırmak gerektiğini iddia edenler var.
Bize göre dini devletten ayırmayı; açıklamak, analiz etmek, sonra da senteze varabilmek için yapabiliriz. Fakat din ve devleti birbirinden ayırarak, 'birinin diğeriyle alakası yoktur, bunlar -biri diğerine karışmayan- iki ayrı alandır' diyerek bir ayırma yoluna gidemeyiz.
Zannedersem temel yanılgı buradan kaynaklanıyor. Ya insanlar ne düşündüklerini istedikleri gibi ifade edemiyorlar ya da söylenenler bazen yanlış anlaşılıyor.
İnsanı ruh ve madde olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İnsanların umumiyetle ruh diye ifade ettikleri her birimize ait nefis (en-nefs) vardır. 'Ruh-i menfûh' dediğimiz, Allah'ın nefh ettiği (üfürdüğü) ruh ise ayrıca bir unsurdur. İnsanın özü nefis ve ruh-ı menfûh'dur. İnsanı tahlil ederken hangi unsurlardan müteşekkil olduğuna baktığımızda ruh ve beden diye ayırabiliriz. Sonra da 'asıl insanı insan yapan ruhtur, nefstir. İrade, Allah-kul ilişkisi, ölümden sonraki hayat, oradaki saadet ya da şekavet, tamamen ruh ve nefsle ilgilidir' diyebiliriz. Bu sözlerin tamamı doğrudur, ama bu sözleri, 'Bedenin hiçbir önemi yoktur, olsa da olur, olmasa da olur, ruh ile beden arasında hiçbir ilişki yoktur' manasında söylersek yanılmış oluruz. İşte din ile siyaset ve devlet de ruh ile bedene benziyor. Dinin özünü göz önünde bulundurursak, esasını idrak edersek; ne için gelmiştir, hedefi nedir, diye bakarsak, dinin gerçek hedefinin 'her bir insan ferdinin serbestçe, kendi iradesiyle Allah'ı tanıması ve O'na kulluk etmesi olduğunu' anlarız. Asıl hedef, Allah ile kul arasındaki ilişkidir. Bu rabıtanın, insanın -yine bedeni de dahil- nefsinde hasıl edeceği kemaldir.
Ama biz madde âlemindeyiz, dünyadayız. Dünya, madde ile mananın, ruh ile bedenin beraber bulunduğu, bütünlük teşkil ettiği yerdir. Öyleyse bizim şimdi Allah'a kulluk edebilmemiz için bedeni terketmemiz, bedensiz bir nefs halinde dünyada var olmamız mümkün değildir.
Bütün siyasî mekanizmalar bence dinin özünü fonksiyonel hale getirmek, hayata geçirmek için vardır. Devlet, siyaset, hukuk ve toplum olmadan ve bunlar ilâhî irade ve düzenlemeye ayak uydurmadan veya hür dini hayatı mümkün kılacak şekilde düzenlenmeden dinin özü var olmaz, din hayat bulamaz, yaşayamaz.
Ben bu teorisyenlerin ya anlatmak istediklerini tam olarak ifade edemediklerini ya da dini yeterince anlamadıklarını düşünüyorum. Basite indirgeyerek söylememiz gerekirse, bir ferdin Müslüman olarak var olması ve Allah'a kulluğunu icra etmesi, bedenine ve diğer insanlarla olan ilişkisine, yani çevresine bağlıdır, bu çevreyi, ferdin dini amacına ulaşması için müsait tutan bir toplum düzenine ihtiyaç vardır. Bu söylediğim halkalar olmadan merkezden muhite doğru, dinin özü diye vurguladığımız ve laiklerin sıkça altını çizdikleri 'her bireyin kendi öz hayatında, vicdanında Allah'a kul olması' mümkün olmaz, gerçekleşmez, devam etmez. Cemiyet ile bireyi, su geçirmez kaplar gibi birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Peki günümüzde, kâmil manada bir İslam devleti var mıdır, mümkün müdür?
Cevabı yarına.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT