1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. İslâm, Antikapitalist Sözlüğün Neresinde?
İslâm, Antikapitalist Sözlüğün Neresinde?

İslâm, Antikapitalist Sözlüğün Neresinde?

Asım Öz, David E. Lowes'in Versus Yayınları tarafından Antikapitalist Sözlük kitabını değerlendirdi.

02 Mayıs 2014 Cuma 19:53A+A-

David E. Lowes tarafından hazırlanan Antikapitalist Sözlük. Bir başvuru kaynağı olarak Antikapitalist Sözlük, kolayca takip edilebilir bir formatta, antikapitalist hareket bağlamında önem taşıyan kavram ve meseleleri açıklayan bağımsız maddeleri içermekte. Bu sözlükte yer alan din maddesinde anlatılanların sınırlılığı bir yana daha çok Hıristiyanlık üzerinden olması geçmiş ve şimdiki eylemlilikler arasında diğer dinlerle birlikte İslâm’ın sorunsallaştırılması birtakım temel sorunların varlığının bir göstergesi.

***

Asım Öz / Dünya Bülteni

Antikapitalizmin, kapitalizmin kendisi kadar eski olduğunu belirtmek; bazılarına malumun ilanı diğerlerine de totoloji olarak görünebilir. Fakat bu hareketin egemen dünya sistemini eleştiriyi içeren bir siyasal harekete gönderme yapar hale gelişi doksanlı yılların sonuna rastlar.  Kasım 1999’da Seattle’da başlayan ve ana akım medyanın ilgisini çeken ve mevcut dünya düzeni kurumlarını eleştiren protestolar dizisi antikapitalist hareketin ivme kazanmasına zemin hazırladı. Ortaya çıkışından sonra, antikapitalizm, anti-küreselleşme, küresel adalet ve altermondialist gibi değişik adlarla adlandırılmış fakat günümüzde baskın olan adlandırılma şekli antikapitalizmdir.

antikapitalist-sozluk-david-e-lowes.jpgDünya Sosyal Forumuyla bağlantılı kampanyalar, projeler, mücadeleler ve fikirler gerek entelektüel dünyada gerekse siyaset dünyasında tartışıldı, halen de tartışılmakta.  Aslında hareketin gelişip serpilmesi birbiri ardına gelen iktisadi krizlerle de yakından ilgili kuşkusuz. Antikapitalist aktivizmin Türkiye’de ancak son yıllarda bir sıfat olarak yaygınlık kazanabildiğini söyleyebiliriz.  Genel bağlamda klasik İslâmcılığın kimi argümanlarına ve figürlerine doğrudan bir karşı çıkışı ileri süren Antikapitalist Müslümanlar grubu 2012 senesinin 1 Mayıs’ında gündeme geldi. Ayrıntılarına değinmeden söyleyecek olursak;  Müslümanlarla kapitalizm eleştirisi siyaseti arasında bir bağ kurmayı öne çıkaran bu oluşumun ardından pek çok konu daha açık bir şekilde konuşulur, tartışılır oldu.  

Anticiliğin Ötesine Ne Zaman Geçilecek?

Öyle ki, Antikapitalist Müslümanlar üzerine sosyalist dilden hareketle söz alan yazarlar,  sınıfsal çıkarların birleşimi, mevcut iktidar karşısındaki cephe siyasetin genişletilmesi gibi gerekçelerle bol bol teşvik pirimi içeren cümleler kurdular. Buna karşın İslâmcı çevrelerin ana gövdesi, bu gruplaşma karşısında ya suskun kalmayı ya da eleştirmeyi tercih etti.  Hareketi örgütleyenler bir yandan kendilerini popülerleştirmenin peşine düştükleri için pek çok etkinliğe de katıldılar. Fakat bir süre sonra ittifaktan ziyade ihtilaflar gündeme geldi. Nitekim kendilerini bu adla tanımlamayanları da dikkate aldığımızda, bu yıl ki eylem arayışlarındaki üçlem de bunun bir yansıması olarak ele alınabilir.

Bu gruplaşmaya bakıldığında öncelikle şu iki tespiti yapmamız lazım gelir:  İdeolojik mahalleler arası geçişkenliği sağlama kararlılığı ve antikomünizmin kefareti olmaya yatkın bir anticilik halinin sürekliliği. Çünkü Antikapitalist Müslümanlar kamuoyuna mal olma sürecinde özellikle de Gezi Parkı eylemleri sonrasında ağırlıklı olarak sol liberal bir dil üstünden konuşmayı tercih ettiler. Söz konusu mesele etrafında İslâmcılık adına,  en azından son otuz kırk yıllık zaman diliminde referans gösterilebilecek bir nokta olmadığı düşünüldüğünden sol karşısında “boynu bükük” bir konumda ikamet ettikleri hemen fark edilecektir. “Biz Antikapitalist Müslümanlar olarak birçok halkı anlamakta güçlük çektik” cümlelerinde daha açık bir şekilde görülebilir bahsettiğim tutum. Yine aynı şekilde Birikim dergisinde yayımlanan söyleşide, işçi yahut emek meselelerin çok kültürcü kimlik tartışmalarının ardından ancak dördüncü sırada sayılması da önemli. Harekete omuz verenler bir süre sonra “Kapitalizmle Mücadele Derneği”ni kurdular. “Kapitalizmle Mücadele Derneği”nin bir manifesto yayımlaması ve Türkiye çapında şubeleşme toplantısı yapması 1950’li yılların antikomünizm tipi yayın ve dernekleşme çalışmalarını hatırlatıyor. Zira Komünizmle Mücadele Dergisi’nin 1 Ağustos 1950 tarihli ilk sayısının kapağında karşımıza çıkan dille kapitalizmle mücadele ettiklerini söyleyenlerin dili nedense aynı seviyede.  Kuşkusuz her muhalefet dili,  entelektüel olmak durumunda yahut zorunda değil, fakat bazı şeylerin de değişmiş olması gerekirdi aradan geçen uzun süre içinde.  O yıllarda komünizme karşı birleşmeyi ve çarpışmayı öneren aktivizm dili gömlek değiştirerek fakat aynı üslupla AKP’ye karşı birleşmeyi ve çarpışmayı teklif etmektedir. Zıtların birliği de diyebiliriz belki buna.  

Antikapitalist Müslümanlar üzerinden yapılan tartışmalar düşünce bakımından bir yönüyle İslâmcılıkla da ilişkili.  Peki, burada bizi ne tür bir argüman bekliyor?  Ana çizgileriyle bakıldığında buradaki ilişkisellik daha ziyade bugünden yakın geçmişin belli durumlarının seçilerek hatırlanmasıyla alakalı.  Söz gelimi bu hareket içinde yer alan 1980 İstanbul doğumlu Sedat Doğan’ın şu aktarımları bunun tipik bir örneği:

“İstanbul İmam Hatip mezunuyum. Ondan sonra siyaset bilimi okudum. Tiyatro ve sinema ile uğraşıyorum. İslami bir camiadan geliyorum doğal olarak - özellikle 90’lar, 28 Şubat süreci. Çok fazla konuşulmuyor ama Kuran’da mülk meselesi gibi bugün tartıştığımız meseleler 90’larda özellikle İmam Hatip gençliği arasında çok tartışılıyordu aslında. Ama 28 Şubat buna da darbe vurmuş oldu. Hızlı bir kapitalistleşme süreci ile birlikte bu mevzuların, yani Kuran’daki mülk meselesinin tartışılması da sekteye uğradı. O yüzden biraz da geç gün yüzüne çıkmaya başladı. 2000’lerin sonlarına doğru, 2005’den sonra tartışılmaya başlandı. Oysa 28 Şubat süreci yaşanmasaydı, belki ’90’larda da böyle bir hareket çıkabilirdi. Çünkü Milli Görüş’ün de özellikle ’80 sonrası Adil Düzen söylemi biraz olsun bu arayışın derinleştirilmesine vesile sağlamıştı. Ama 28 Şubat bunun önüne de hızlıca geçti. Zaten Fazilet Partisi de AKP’nin de nemalanabileceği, AKP’nin ilk nüvelerinin göründüğü bir siyasi hareketti. Oradan da önüne geçilmiş oldu. Adil Düzen bir daha hiç kullanılmadı. Ondan sonra iktidar ile beraber başlayan, neo-liberal politikalar ve ihale kültürü, mahallelerin farklılaşması vs. sonucunda bu söylemi artık başka birilerinin taşıma ihtiyacı doğdu İslami camiada.”

Yüzeysellik ve İstikametsizlik

Sedat Doğan’ın doksanlarda yaşandığını söylediği tartışmaları biraz açma babında zikrettiği isimler, esasında bu söylemin gerçekliğinden ziyade teşvik koktuğu şeklinde okunabilir. Zira doksanlı yıllarda Ali Şeriati okumaları çok yoğun olarak görülebilir fakat bu yıllarda İslâmcı çevreler hele hele İmam Hatip öğrencileri asla Mahmud Muhammed Taha’yı okuyup tartışabilecek durumda değildir. Mahmud Muhammed Taha’nın kitapları Türkiye İslâmcılığında Mallermé’nin meşhur sözüyle ifade edilecek olunursa, “bomba kitap” etkisi oluşturmamıştır. Zaten onun tartışmalara kısmen dahil olması iki binli yıllara rastlar. Bu dahil olma durumu ise İslâmcılar aracılığıyla değil sol aracılığıyla olacaktır. Çünkü onun kitabının ilk ve kötü tercümesi 2008’de Kalkedon Yayınları arasında çıkmıştı. Daha nitelikli bir çevirisi ise  İslâm’ın İkinci Mesajı adıyla 2011 yılında Ayrıntı Yayınlarınca basılmıştı.  Her iki çeviri de aslında günümüzün “ilerici antikapitalizmini” güçlendirme amacına dönüktü. Bunun için Ayrıntı Yayınlarından çıkan tercümenin sunusunda ve arka kapağında yer alan şu ifadeleri aktarmakla yetinelim:

“Mahmut Tahan’ın İslam anlayışında, ekonomik kurallara değil, düzenin özüne, sistemin kalbine dair bir tartışma yer alır. Bu yüzden kapitalizmi kesin biçimde aşan bir hülyaya sarılır ve Seyyid Kutub gibi âlimlere sirayet eden Keynesçi kapitalizm anlayışına yüz vermeden, mutlak eşitliği vaaz eder. Onun dilinde toplumsal eşitlik ve bireysel özgürlüğün insanlığın nihai hedefi olması, üzerinde yer aldığı toprakta yarılmalara yol açarken, dinin geleneksel sınıf tercihini kökten değiştirir.”

Buna mukabil, Taha’nın kitabının yayımlanmasından bu yana, bu eseri model alan ve bu eserin yaklaşımlarını destekleyen fikirler sunan bir yayın türü de ortaya çıkmıştır. Buna kabaca antikapitalist katalog da diyebiliriz. Her biri Marks’a özenen manifesto mahiyetindeki bu eserlerin antikapitalist harekete herhangi bir katkısının olup olmadığı da üzerinde durulması gereken bir konudur.  Diğer taraftan din anlayışları normalde birbiriyle alakasız olan çevrelerde bile Taha’nın itibar görmesi fakat bu çevrelerin aynı zamanda kendilerini Kutup’a da nispet ediyor olmaları düşünce dünyasına dönük ilgi ve alakanın yüzeyselliği kadar istikametsizliğiyle de ilişkilidir.

Devrim niteliğinde politik projeler önerildiği yanılsaması eşliğinde süreğen kılınan politik aktivizm yerine geçmeyi arzu ettiği İslâmcı söylemleri her halükârda tahkir ederek kendi durumunu soldan anlamlandırmaya amaçlar gibi görünmektedir. Geçerli varsayımlardan bazılarına karşı çıkmak ya da onları değiştirmeyi içeren yeni anlayışların geliştirilmesine dair bir strateji arayışı kuşkusuz başlı başına değerli. Bakara suresinde açıklandığı üzere “işbaşına geçtiğinde ekini ve nesli ifsad edenlere” karşı çıkılması en azından “buğz İslâmcılığı”nın ardından gelen “söz İslâmcılığı”nın sınırlarını bir miktar daha genişletme ve geliştirme düşüncesini gündeme getirdi. Ne var ki, bu çalışmalar çok yönlü olmaktan uzak olmaları bir yana, solun terk etmek için çırpınıp durduğu katı bir ekonomizmin ötesine bir türlü geçemiyor. Geçememekle kalsa iyi,  bunun yanında var olan İslâmcı dilin, anti özcülük üzerinden nihilist bir hale dönüşmesine de katkı sunuyor. Mesela, bazı üzücü basitlikte fikirleri kaynak ittihaz ederek, klasik İslâmcılıktan rahatsız olduklarını çeşitli platformlarda beyan edenler nedense klasik Marksist antikapitalizmden rahatsız olmuyorlar. Olmadıkları için de kapitalizm ve neoliberalizmin zararları konusunda sadece kendilerinin bilgi sahibi ve arayış içinde oldukları gibi bir vehmi sürekli kılıyorlar.  Diğer İslâmcıları tıpkı neonurcular ve onlara teorik destek sunan ‘son İslâmcı’ gibi  “hilekâr, yalancı, paragöz, şark kurnazı” hatta “canavar” olarak anmaktan imtina etmiyorlar.  Beri yandan, 1960 sonrasında yükselişe geçen yeni solun fikir ve öncelikleri arasında yer alan fakat İslâm nokta-i nazarında hiçbir değeri olmayan hatta kimi durumlarda “tecdidi imanı” gerektiren birtakım ilgi alanlarının oluşmasına da zemin hazırlamaktan geri durmuyorlar. Böylelikle bir yönden Andy Warhol’un meşhuriyet öngörüsünü de doğrulamış oluyorlar.   Dolayısıyla imkân olarak görülebilecek bir durum yeni risk ve problemleri de beraberinde getiriyor aslında.

İlerici Antikapitalizm ve Din

Burada sözü başka bir kitaba, daha doğrusu bir sözlüğe getirmek istiyorum.  Bahsedeceğim sözlük, antikapitalizmin kapitalizm kadar eski olduğunu fakat güncel yenilikleri de dikkate alan David E. Lowes tarafından hazırlanan Antikapitalist Sözlük.  Bir başvuru kaynağı olarak Antikapitalist Sözlük, kolayca takip edilebilir bir formatta, antikapitalist hareket bağlamında önem taşıyan kavram ve meseleleri açıklayan bağımsız maddeleri içermekte. Kitabın sunduğu çapraz referanslar yoluyla, eylemlilik, kavramlar, konular ve örgütler arasındaki tarihsel karşılıklı ilişki ortaya koyulmaktadır. Daha da önemlisi “ilerici antikapitalizmin” köklerine ve esin kaynaklarına yer verilmesi nedeniyle de okura bağlamsal bir çerçeve oluşturulmaktadır. Bu yönüyle Antikapitalist Sözlük, antikapitalist teori ve pratiğin tarihini ve etkilerini yok sayan veya marjinalize eden birçok politika sözlüğüne alternatif olarak tasarlandığı iddiasındadır. Jeremy Gilbert tarafından kaleme alınan Antikapitalizm ve Kültür (2012) kitabına nazaran oldukça basittir.  Sözlüğün hazırlanma  gayesini şu cümlelerle anlatıyor yazar:

“Bu (…) kitap antikapitalist aktivistler, yazarlar ve örgütlerin olumsuz yayınlar karşısında mücadele etme, hareketin eylemleri ve fikirlerini en geniş kitleye ulaştırma ve böylece hareketin büyümesine, anlayışına ve gelişimine katkıda bulunma çabalarını tamamlama amacı taşımaktadır.”

Bu sözlükte yer alan “din” maddesinde anlatılanların sınırlılığı bir yana daha çok Hıristiyanlık üzerinden olması geçmiş ve şimdiki eylemlilikler arasında diğer dinlerle birlikte İslâm’ın sorunsallaştırılması birtakım temel sorunların varlığının bir göstergesi. Din maddesinde ilk zikredilen kitabın 1969 tarihli Hint Ateizmi olması manidar. Kapitalizmle Hinduizm ve İslâm arasındaki ilişkinin ihtilaflı olduğunu ifade eden David E. Lowes, kapitalizmle Hıristiyanlık bilhassa Protestanlık arasında kopmaz bir bağ olduğu şeklindeki argümandan da söz ediyor. Dinin kapitalizmdeki işlevine değinilen satırlardan birkaç cümle alıntı yapmadan geçmeyelim bu bahsi:

“1776 Amerikan Devrimi ile 1789 Fransız Devrimi, kilise ile devletin ayrılması yoluyla dinin kişisel bir konu olduğu fikrini dile getirirken, dinin kapitalizmdeki işlevi eleştiri konusu olmaya devam etmiştir. Örneğin kadın düşmanlığı (…), Patriyarka ve Özel Mülkiyet yalnızca kapitalizme özgü değildir; ama Hıristiyanlığın, Hinduizmin, İslâm’ın ve Museviliğin belirli ilkelerine uygundur. Karl Marx (1818–1883), Friedrich Engels (1820–1895)  ve diğerleri genel olarak dini, kendini farkındalığın eksik bir ifadesi- bir Yabancılaşma biçimi- olarak; özel olarak tek tanrıcılığı ve tüm diğer ilahları tek bir ilahta birleştirme yoluyla soyut insanlık fikrinin kişiselleştirmesi olarak görüyorlardı.

Bu düşünme biçimine göre din, toplumun akıl dışılıkları gerçeği dışlayan fikirlere odaklanarak maskelemeye yarayan bir ideoloji biçimidir.”

Akabinde Frankfurt Okulu teorisyenlerinin pozitivizm ve teknolojinin de birer ideoloji oluşuna ilişkin düşüncelerine gelinir. Daha sonra Musevilik yanında İslâm’ın tefeciliğe karşı çıkması örneğinde olduğu gibi dinin bazı yönlerinin kapitalizm eleştirileri sunduğuna değinilmiştir.  Kapitalizme karşı dini muhalefetin kendi başına ilerici olmasının şart olmadığı vurgulanarak bu bahis kapatılmıştır.

Belki İslâm  “ilerici antikapitalist” mayanın parçası olarak görülmemektedir.  Etkileri ve katkıları bir yana “ilerici” antikapitalizmin seküler kavram ve eylem biçimleri söz konusu olduğunda bu durum biraz daha bariz hale gelecektir. O sebeple, memleket gündeminde olmasa da medyasında kısmen yer alabilen antikapitalist hareketi şekillendiren basit düşüncenin ötesini düşünme çabası, köklerine sadık kalmayı önceleyen İslâmcı eleştiri için zorunlu uğraklardan biri olmalıdır.

 

HABERE YORUM KAT