“İşgal ve İşbirlikçilik Kıskacında Ortadoğu”
Özgür-Der aylık panellerinde bu ay Ortadoğu İntifadaları ve gelinen son durum ele alındı.
HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der 2019-2020 aylık paneller serisinin altıncısı “İşgal ve İşbirlikçilik Kıskacında Ortadoğu” başlığı ile Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Haksöz Dergisi Yazarı Oktay Altın tarafından sunulan ve Muhammed Yasir Bayram tarafından yönetilen panelde, yaklaşık on yıllık geçmişe sahip olan Ortadoğu intifadaları süreci ele alındı ve gelinen nokta değerlendirildi.
Tarihsel süreç içerisinde yaşananları hatırlatan konuşmacılar, Mısır, Suriye ve Libya gibi yerlerde gelinen noktanın talep edilen bir netice olmadığını fakat olaylarda suçlunun tüm yaşananları seyreden dünyanın kendisi olduğuna dikkati çektiler.
Hassaten Suriye’de yaşanan tabloda Rusya ve İran’ın, rejimi net bir şekilde desteklediğini ifade eden konuşmacılar, bölgedeki işbirlikçi yönetimlerin Batı’nın artık icra etmediği fiili sömürgeciliğin farklı bir türü olduğunu vurguladılar.
Statükolar umut dalgasını kırdı
Rıdvan Kaya, Arap Baharı diye adlandırılan ve Müslümanların farklı nitelendirdiği sürecin öncelikle bütün bölgede bir umut dalgasına yol açtığını, fakat maalesef gelinen yer itibarıyla statüko güçleri ve statükoyu temsil edenlerin bu umut dalgasını vahşi bir şekilde bastırdığını söyledi.
Her türlü katliam ve hukuksuzluğun bu süreçte uygulandığını ve 2011’e nazaran bölgesel olarak çok daha baskıcı ve kötü bir noktaya gelindiğini anlatan Kaya, bu durumun da ister istemez bir umutsuzluğa yol açtığını belirtti.
Mısır’da Mübarek döneminden çok daha şedit bir yönetimin başa geldiğini, öyle ki mevcut kış şartlarında Müslümanların zindanda donarak vefat ettiğini bildiren Kaya, Libya’nın da çok umut vaat ettiğini fakat gelinen noktada Hafter zaliminin maalesef Trablus’u tehdit ettiğini hatırlattı.
Suriye’de her yer Srebrenitsa
Yemen’deki açlık gibi sorunlara ve Suriye’deki mevcut pozisyona da değinen Kaya, “Bunca vahşeti sürdürerek bu rejimler tasallutlarına devam ediyorsa, bu halkların eksikliği ya da zaafı değildir. Geçtiğimiz günlerde birçok devlet başkanı işgal altındaki Kudüs’e giderek 75-80 yıl önce sırf Yahudi olduğu için zulme uğrayan insanlar konusunda yapılanları lanetlediler. Elbette zulmedenlerin zalimliklerinden ötürü özeleştiri yapması, hesap vermesi güzel bir şey ama bir yandan vahşice katlederken, işgal ederken devam ede gelen zulmü altlayıp geçmişte yapılanları lanetlemeye kalkışmak ikiyüzlülüktür” dedi.
Kaya, Srebrenitsa’nın unutulmadığı ve sürekli gündeme geldiğini fakat bugün tüm bir Suriye’nin Srebrenitsa haline geldiğini kaydederek, “9 Yıl boyunca Suriyeli insanların direnebilmeleri bile başlı başına Rabbimizin yardımıdır. Bugün Suriye’de muhalifler geri çekiliyorsa bu onların suçu, zaafı değil, egemen güçlerin sınır tanımayan baskısı, sistematik insanlık suçları karşısında Suriye halkını yalnız bırakan, vahşete gözlerini yuman bütün bir dünyanın utancıdır.” ifadelerini kullandı.
Esed rejiminin ve Rusya’nın, sivil savunma güçleri tarafından kendilerine de ‘vurulmasın’ diye koordinatları verilen hastaneleri kasten vurduğunu ve son bir yılda 50’den fazla hastanenin doğrudan hedef alındığını anlatan Kaya, bütün dünyanın tüm bu yapılanları boş gözlerle seyrettiğini ifade etti.
“Suriye halkı ödeyebileceği bedelin en fazlasını ödemiştir, güç yetiremiyorlarsa bu onların değil dünyanın utancıdır. Mısır’da İhvan, Libya’da İslamcılar, Filistin’de Hamas, Cezayir’de İslami Kurtuluş Cephesi başa gelince tüm müstekbirlerin aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakıp İslami hareket karşısında tek cephede birleşip zalimlere destek verdiğini hep gördük. İslami hareket söz konusu olduğunda kolay bir zafer beklememeliyiz.” diye konuşan Kaya, ödenen bedeller arttıkça, maliyetler yükseldikçe ve zorluklar arttıkça bazılarının sendelediğini, ayakların yalpalamaya başladığını da söyledi.
İran tebaasını Esed’in askeri haline getirdi
Kaya, Tahrir meydanında insanlar eylem yaparken tüm dünyanın destek sunduğunu ancak İhvan başa gelince bir anda farklı tutumlar sergilenmeye başlandığını hatırlatarak, Suriye’nin çok daha net bir imtihan alanı olduğunu belirtti.
Tüm anti emperyalizm ve özgürlükçülük söylemlerine rağmen sol kesimlerin zalimlerden yana tavır almasının şaşırtıcı olmadığını, Afganistan’da Sovyet işgaline verilen desteğin bunun net bir göstergesi olduğunu ama İslami camia içinde zalim bir iktidar tarafından ezilen, katledilen halkın karşısında tavır alma hadisesinin ilk defa Suriye’de görüldüğünü ve bunun çok acı olduğunu söyleyen Kaya, “Bir tarafta uçaklarıyla tanklarıyla halka zulüm eden bir güç varken kendilerine İslamilik atfeden birilerinin mazlumlardan değil de rejimden yana tavır ortaya koyması inanılmaz bir şey. İran’ın tutumu bu akılalmaz tabloyu, bu zulmü ortaya çıkarmış, beslemiş ve büyütmüştür.” dedi.
Kaya, son dönemde Türkiye’de de mücahitleri mahkum eden bir söylem oluştuğunu ve Suriye’de muhaliflerin zaten Rusya ve İran destekli rejime karşı bir şey yapamayacağının baştan belli olup, kıyam edilmesinin hata olduğunu söyleyenlerin arttığını belirterek, hak ve adalet ölçüsü yerine sonuçlardan yola çıkarak mücadeleleri değerlendiren bu mantığın cihadı mahkum ettiğini belirtti. Adaletsizliğe boyun eğmeyi tavsiye eden bu tavrın bin Suriye de yaşansa asla kabul edilemeyeceğini, zalime boyun eğmenin Müslümanların reddetmesi gereken bir dayatma olduğunu vurgulayan Kaya “Mavi Marmara’da Siyonistlerle uzlaşıldı diye kızan Müslümanların Esed’le anlaşma yapılmasını talep etmesi anlaşılabilir bir şey değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Müslümanlar kazanma şartıyla hareket etmezler, edemezler, bilakis hak üzerinde olmak erdemdir. Mısır’da Mursi, Bedii, Biltaci zindanda da olsa şehit de olsa hakkı temsil etmektedir, zindanda olmaları haksız olduklarını göstermez.” sözlerini sarf eden Kaya, Müslümanların Yezid’in değil Hz. Hüseyin’in safında olduğunu, Hz. Hüseyin’in vücudu paramparça da olsa haklı olduğunu ve Yezid’in de kıyamete kadar lanetle anılacağını söyledi.
Kaya, “Bugün de biz Hz. Hüseyin’in safındayız, kimler Yezid ile beraberse onlara karşı çıkmak durumundayız. Zafer gelmeyince birilerine fatura çıkarmak adil bir yaklaşım değildir.” dedi ve Müslümanların yanlış yapınca özeleştiri yapması ve hatalardan ders çıkarıp mücadeleyi güçlendirmesi gerektiğini, ancak sırf sonuç alınamadı diye mücadelenin terk edilemeyeceğini vurguladı.
Türkiye merkezli okumalar yanlış
“28 Şubat’ta Müslümanlar mücadele ettiler bedel ödediler ancak sonuç alamadılar. Maalesef uzun bir süre zalimlerin borusu öttü. Bu durumda Gülencilerin mantığıyla bedel ödeyen insanlara ‘Niye boşuna uğraştınız insanları zora soktunuz, okuldan işinden ettiniz’ mi diyeceğiz? diye soran Kaya ‘Biz demiştik, baştan görüyorduk’ türü söylemlerin adil ve dürüst yaklaşımlar olmadığının altını çizdi.
Türkiye merkezli okumaların da yanlış olduğunu ve Müslümanlar açısından doğru olmadığını anlatan Kaya, Türkiye’nin öncelikleri ve politikalarının değişebileceğini fakat Müslümanların ilkesel tavrının değişmemesi gerektiğini hatırlattı.
“Ortadoğu intifadaları sürecinde Türkiye’nin tutumu, cumhuriyet tarihi ve Kemalist politikalarla asla kıyaslanamayacak kadar şerefli bir tablodur, bunu her zaman böyle hatırlayacağız. Ancak Türkiye’den bakarak Suriye’yi okumak ümmetçi bir yaklaşım değildir.” diyen Kaya Libya’da da Türkiye’nin tavrının çok önemli olduğunu ve İslamcıların içinde yer tuttuğu yönetim neredeyse boğulmak üzereyken Türkiye’nin destek vermesinin çok büyük bir gelişme olduğunu dile getirdi. Bununla birlikte tüm bu gelişmeleri Türkiye’yi, Türkiye’nin çıkarlarını merkeze alarak okumanın kabul edilemez olduğunu, her durumda İslami perspektifin merkeze alınması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin yarın tavrı değişse de Müslümanların aynı tavırlarını sürdürmeleri gerektiğini, yanlış adımlar söz konusu olduğunda buna karşı çıkılması gerektiğini söyledi. Örneğin Suriye rejiminin istihbarat şefiyle görüşmenin hangi maslahat ileri sürülürse sürülsün kabul edilemez olduğunu, zaten sonuca baktığımızda da, bu tür yakınlaşma adımlarının hiçbir olumlu sonuç doğurmadığının ortada olduğunu, TSK’nın 3 Şubat’ta Esed güçlerince hedef alınması neticesinde 8 askerin katledilmesinin bu durumu net biçimde gösterdiğini ifade etti.
Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinde ekonomik ve siyasi bir kazancı bulunmadığını, tamamen İslami duyarlılığın ön planda olduğunu, bu itibarla bunca riski tehlikeyi göze alarak Suriye halkına destek verilmesinin çok onur verici olduğunu belirten Kaya, bununla birlikte Türkiye’nin müdahalesinin çok geç kaldığını, bu yüzden sahada durumu değiştirmeye etkisinin şüpheli olduğunu söyledi.
Kaya, yaşananların ciddi bir savaş hazırlığına benzediğini ve mücahitlerle de işbirliği yapıldığını hatırlatarak, bununla birlikte Astana anlaşmasına bağlılığa bu kadar çok vurgu yapılmasının gereksiz olduğunu, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini germeyi, hatta kopartmayı göze almadan Suriye halkı lehine adım atamayacağını belirtti.
Suriyeliler sıkıntı çekiyorlar ancak Esed’e sığınmıyorlar
“Suriye’yi Rusya yönetiyor. Hastaneleri, okulları vuran, son bir yıl içinde sadece İdlib bölgesinde 1.5 milyon insanı yerinden edip sınıra doğru tehcir eden Rusya’dır. Türkiye gerekirse Rusya ile ilişkilerini kopartmayı göze almalı. Elbette bunun bir bedeli olacak ancak Rusya için de bir bedeli olacak. Türkiye’nin daha net bir tutum takınması gerekiyor.” şeklinde konuşan Kaya, Suriye’de insanların felaket şartlarda yaşamalarına rağmen rejim bölgesine geçmeyi tercih etmemelerinin çok dikkat çekici olduğunun altını çizdi. Kaya karda kışta sınır bölgesine gelip donma ve açlık tehlikesi altında hayatta kalmaya çalışan ailelerin yaşadıkları büyük zorluklara rağmen rejime sığınmamalarının rejimin mahiyeti hakkında bize net bir gösterge sunması gerektiğini belirtti.
Kaya, Kasım Süleymani’nin öldürülmesine de değinerek, bunun üzerinden İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’de işlediği suçları temize çıkartmaya kalkıştığını ifade etti.
Haniyye’nin Süleymani sözleri Hamas için kayıp
“Yarın Kudüs mitingi yapılacak, Kudüs her zaman sahip çıkmamız gereken beldemizdir, davamızdır tamam ama hangi yüzle Kudüs mitingi yapıyorsun? Yanı başında katliam yapılıyor. Siyonistlerin 1 yılda öldürdüğü Müslümanı Suriye’de bir günde öldürüyorlar, önce buna karşı bir tavır alman gerekmiyor mu” diye soran Kaya, İsmail Haniyye’nin Tahran’da Süleymani hakkındaki sözlerinin de tüm Ümmeti yaraladığını söyledi.
Kaya, “Niye bu sözleri sarf ettiğini tahmin edebiliyoruz ancak meşru görmemiz mümkün değil. Bugüne kadar izzetli davranan Hamas için bu bir kayıp olmuştur. Elbette sadece Haniyye’nin sözlerinden dolayı Hamas’ı mahkum etmiyoruz ancak bu yanlışı da örtemeyiz, görmezden gelemeyiz” diye ekledi.
Son olarak köklü toplumsal hareketlerin zorla bastırılsa da yok edilemeyeceğini vurgulayan Kaya yıllar, on yıllar içinde bastırılmış görünse de İslami hareket gibi asırlara uzanan bir geleneğe dayanan oluşumların mutlaka süreç içinde kendilerini ortaya koyacağını söyledi. Arap Baharının bittiği yorumlarının yapılmasına rağmen Cezayir’de, Irak’ta, Lübnan’da tüm baskılara karşı sürdürülen kitlesel protestoların halk hareketlerinin sindirilip yok edilemeyeceğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini hatırlattı.
Halklar despotları alaşağı edebilir
Oktay Altın, son on yıl ele alındığında olumsuz bir tablo görüntüsünün ortaya çıktığını fakat bütüncül bir okumada durumun farklı olduğunu belirterek, “Suriye’de askeri yönetim kök salmıştı, Libya’da Kaddafi yönetiminde nefes almak mümkün değildi, Mısır’da Mübarek rejimi enteresan bir yönetim sistemiyle sürekli yüzde 90 oyla başa geliyordu… Arap Baharı denilen süreç şunu gösterdi: Ne kadar güçlü ve despot olursanız olun, bir halk dalgası gelip sizi yutabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Sisi’nin Mısır halkına nefes aldırmamasının temelinde bu korkunun yattığını anlatan Altın, tüm diktatörlerin geldikleri gibi gitme ihtimali var olduğuna işaret etti.
Altın, “Bugün üzerimize ölü toprağı serili gibi duruyor ancak insanlar bir hareketle tekrar ayağa kalkabilir. Arap dünyasında yönetici elitle halk arasındaki farklılık uçuruma doğru gidiyor. Halk ile yöneticilerin umdukları ve inandıkları kesinlikle aynı değil.” diyerek, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra fiili sömürgeciliğin hemen bittiğini ancak bu sömürgeciliğin işbirlikçiler üzerinden bu devam ettiğini belirtti
Diktatörlüklerin devrilmesinin bu işbirlikçiliğin sağlam olmadığını gösterdiğini bildiren Altın, Suudi Arabistan ve BAE gibi yönetimlerin varlıklarını doğrudan Batı’ya borçlu oluğunu hatırlattı.
İran İslam değil Şia devleti
Altın, “Halk tarafından seçilmediler, birileri tarafından getirildiler. Kral Faysal’ın öldürülmesi de bunun bir örneği. Birileri istemediğini ortadan kaldırıp başka birini başa getiriyor. Suudi Arabistan var olduğu haliyle yönetimini sürdüremeyeceğinin farkında.” diye konuşarak Suddi Arabistan’ın hareketlerinin iktidarını koruma mücadelesinden ibaret olduğunu kaydetti.
Öte yanda İslam topraklarını işgal eden bir İran olduğunu hatırlatan Altın, “İran İslam devleti olduğunu iddia ederken iddiasının altını tamamıyla Şia ile dolduruyor. Tüm dünyaya mezhepçilik yapmayın derken kendisi mezhepçi saiklerle işgalcilik yapıyor.” diye konuştu.
Altın, öte yandan İran’ın şu an çok zayıf olduğunu ve çarklar çok zor döndüğünü belirterek, uzun yıllar boyunca maruz kalınan ambargoların ekonomiyi zayıflattığını söyledi.
Şia’nın tüm İslam dünyasında yüzde 15 civarında ağırlığı olduğunu ancak Şia’nın inanılmaz derecede bir hareketliliği olduğunu bildiren Altın, Şii devletin politikalarını İslami bir amaçmış gibi herkese dayattığını sözlerine ekledi.
“Bunun arkasına saklanarak istedikleri mezhepçi politikaları güdüyorlar sonra da anti emperyalistiz diyorlar. Başarılı mı, evet başarılı, bugün dört Arap başkenti bugün Şia tarafından yönetiliyor. Ancak bu ülkelerde bir sürü sorun var. İran içerisinde de bir sürü sorun var, ülke uçuruma doğru ilerliyor.” ifadelerini kullanan Altın Rusya’nın Suriye’de yaptıklarının ABD tarafından dünyanın herhangi bir yerinde yapılsa idi kıyametin kopacağını belirtti ve Rusya’nın da iyi bir ortak olamayacağının altını çizdi.
İran'ın tek meşruiyet aracı Kudüs
İran'ın mezhepçiliği bir araç olarak kullandığına dikkati çeken Altın, dünyanın herhangi bir yerinde var olan bir Şii grupla İran'ın mutlaka iletişime geçtiğini ve ekonomik/kültürel vs bir ilişki kurulduğunu söyledi.
Altın, Ortadoğu İntifadaları sürecinin herkesin maskesini düşürdüğünü ifade ederek, bu anlamda Müslümanlar açısından hayırlı olduğunu, gelinen noktada İran'ın sarılabileceği tek şeyin Kudüs ve İsrail gerilimi olduğunu vurguladı.
İran medyasına da vurgu yapan Altın, ülke medyasının her daim yalancı bir tarz takındığını kaydederek Mursi'nin canlı yayın konuşmasını dahi farklı veren medyanın ve bu kanalların Türkiye'nin 90'lı yıllarda Ermenistan'a yardımlar yaptığını öne sürdüğünü hatırlattı.
HABERE YORUM KAT