1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. "İşçi gücü"
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Tüm Yazıları >

"İşçi gücü"

04 Şubat 2010 Perşembe 07:30A+A-

1978-1988 yılları arasında Tercüman'da çalıştım.

Hatırlıyorum, "Zahid'in kadrosu" diye bir kadro vardı Tercüman'da... Bir de Tercüman kadrosunda olanlar...

İkinci sınıf bir kadro idi Zahid'in kadrosu... Daha az ücretli, daha az sosyal haklı, daha az ikramiyeli veya ikramiyesiz, kıdem tazminatsız, sendikasız, toplu sözleşmesiz, daha güvencesiz, yani atılması daha kolay. İnsanlar orada da çalışırlardı çünkü "iş" lazımdı ama hep gözleri asıl kadroya geçmekteydi.

Zahid'in kadrosu taşeron kadroydu.

Aradan yıllar geçti, bugün devlet bile bir tür taşeron kadro istihdam ediyor, sözleşmeliler statüsü, bir tür taşeron kadroya denk düşüyor. Tek farkı taşeronluğu bizzat devletin kendisinin yapması...

Eğitimde, Diyanet'te, binlerce insan, aynı işi yapıp farklı maaş alıyor, farklı sosyal haklardan istifade ediyor.

İnsanlar bu statü içinde de çalışıyorlar çünkü iş lazım.

Ama iş bulmak bir teselli olsa bile, memnuniyetsizlik ukdesi devam edip gidiyor.

Evet, Türkiye'de milyonlarca işsiz var.

Böyle işsizlik zamanlarında "iş veren"in emeğe karşı pazarlık gücü yükselir. Üç kişilik temizlik işi kadrosu için 30 bin kişinin başvurduğu bir ortamda, işçinin pazarlık gücü mü olur?

Devlet her şeyden sorumlu, işsizlere iş bulmaktan da sorumlu.

Ama gel gör ki, bir kişiye iş üretmek bile milyonlarca liralık yatırımı gerektiriyor.

Gel çık işin içinden?

İşi varken işini kaybetmek ayrı bir dert. Çünkü bir ücretle bir yaşama seviyesine kavuşan insan, işini kaybedince o yaşama seviyesini de kaybediyor. Çoluk-çocuk vs... Bir statü kaybı bu, bir itibar kaybı. Psikolojik yıkım yaşanıyor.

Hele iş kaybı devletle bağlantılı ise...

Yani işsize iş bulma sorumluluğu olan güç, işsizliğe yol açıyorsa...

Öfke daha da büyüyor.

Şu sıralar TEKEL ile ilgili olarak yaşanan öfke ortamı buradan doğuyor.

Devlet özelleştirmeler yapıyor, devlete para lazım.

Devlet malı satılırken, satıcı taraf olarak hükümet, mevcut işçilerin istihdamı için pazarlık yapabiliyor, yapamıyor. Yapamadığı zaman işçiler, o işyerini satın alanın istihdam politikasına ya da insafına kalıyor.

Son 20 yıl içindeki özelleştirmelerde on binlerce işçi işsiz kalmış.

Geldi bunların tamamı, şu anda AK Parti iktidarının önüne yığıldı.

Kimse, özelleştirmede TEKEL işyerlerini satın alan ve işçileri dışarı koyanların yakasına yapışmıyor çünkü orada yapılacak bir şey yok...

Yaşadığımız günlerde, binlerce özel iş yerinde toplu pazarlık sistemi yürümüyor, ücretler işverenin tek taraflı iradesiyle belirleniyor, ekonomik kriz gerekçesi her şeyi "meşrulaştırıyor!" "Sendikal mücadele" denen şey, çoktan eskilerin masalları haline gelmiş durumda.

Ama iktidarı sıkıştırabilir, terbiye edebilirsin.

Uzunca bir zamandan beri ilk defa işçilerin, böylesine etkinlik sergilemesinde, karşıda hükümetin bulunmasının katkısı büyük olmalı.

Hükümet TEKEL işçileri sebebiyle bir bedel ödeyecek.

İşçiler, "üretimden gelen güçleri"ni kullanıyorlar, kullanacaklar.

"Bu gücün kullanımı yasal değil" diyor hükümet.

Yasal olmayabilir ama kendini güçlü gören, yasayı da kendine göre eğip bükebilir, tabii yerseniz.

Hükümet de, bu ay sonuna kadar bu yasal olmayan yemeği yiyeceğiz demiyor mu?

Bugünkü iş bırakma eylemi yasal mı?

Onu da hep birlikte yiyeceğiz.

Hukuk falan vardır ama Kapitalizm gene de biraz gücü gücü yetene sistemidir. İşverenin gücü yeter, dilediği ücreti dayatır, hükümetlerin gücü yeter, işçilerin üzerine biber gazı sıkar, işçilerin gücü yeter, hükümeti bunaltır... Buralara "insan insanın kurdudur"dan gelmişiz ya, kurtlukta düşeni yemek kuraldır.

Gene de, Erdoğan ve hükümetinin, bir farklı tarafı var, "hiç olmazsa..." diye işleyen bir mantıkla vicdana da, tatmin edici bir şeyler söylemeye çalışıyorlar.

Ama işin içinden çıkamıyorlar.

Hani Fatih Sultan Mehmet şehri gezerken bir dilenci yolunu kesmiş ve yardım istemiş. Fatih maiyetindekilere bir şeyler vermelerini söylemiş. Dilenci verileni az görerek "kardeş değil miyiz, bu kadar yeter mi" demiş. Fatih "Dur hele diye cevaplamış dilenciyi, şimdi başka kardeşlerin de gelirse sana bu kadarı bile düşmez."

Başka kardeşler gelirse...

Belki de hükümet, TEKEL işçilerinin taleplerini yerine getirmek istiyor ama başka kardeşleri ne yapacağını düşünüyor.

Dün, bizim Adem Yavuz Arslan Bey, "Turpun büyüğü heybede" diyerek yazdı, "Temel sorun 13 bin TEKEL işçisi değil dedi, ayrıca 20 bin civarında 4/C statüsünde çalışan var. İlaveten özelleştirme kapsamında 66 bin 500 işçi sırada bekliyor. Gelecekteki muhtemel özelleştirmelerde de bir o kadar işçi etkilenecek. Yani TEKEL işçilerine bulunacak formül 200 bin kişiye emsal teşkil edecek. Hükümete göre bu yönetilebilir bir durum değil. Formülü bulanı şimdiden tebrik etmek lazım."

Evet durum bu ise hükümetin de işçilerin de işi zor.

Ne olur?

İşçiler hükümeti ve Tayyip Erdoğan'ı sandıkta sıkıntıya sokar ama ellerine yine de bir şey geçmez çünkü bu işin siyasi rantını yemeyi ümit edenlerin işsizlik ve onun getirdiği pazarlık gücü zaafını ortadan kaldıracak bir formülü bulunmuyor.

Kapitalizmin bedelini dünya ile birlikte biz de ödüyoruz.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT