"İroni"nin Şahı
Önce bir hatırlatma: Tebbet Sûresi'nin salt tarihin bir döneminde yaşayıp gitmiş bir kişi ve karısıyla ilgili olduğunu zanneden ve bu yüzden, Kur'an'ın somut örnek ve olaylar üzerinden verdiği evrensel mesajları anlamaktan uzak olanlar, bu sûrenin bugünlerde Müslümanlar tarafından sıkça yâd edilmesi üzerinde biraz düşünmeli. Bugünlerde Tebbet Sûresi'nin adeta yeniden inzal oluşuna vesile olan hadisenin, Hz. Peygamber'e azgın muhalefetiyle tanınan Ebu Leheb (Abdul Uzza) ve karısının ölümü olmadığı açık!
Dönelim ironi meselesine... Hafta başında ölen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan'ın, İslami değerlere karşı yürütülen faşizan laik kampanyanın son yıllardaki sembol isimlerinden biri olduğu herkesçe malum. Özellikle 28 Şubat sürecinde başörtüsü üzerinden İslami değerlere karşı açılan topyekün savaşta hep ön saflarda yerini almış olan ve bu sürecin sembol uygulamalarından "ikna odaları"nın mucidi olarak nam salan Saylan, miladi 1997 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) düzenlenen bir konferansta, İTÜ bünyesindeki öğrenci orkestrasına öncülük eden öğrencinin Muhammed ismi taşımasını diline dolayıp şöyle diyordu: "Gençlik Orkestrası'nı yaratan ve yöneten arkadaşımızın ismi Muhammed. Düşünebiliyor musunuz buradaki ironiyi?"
Bu şekilde, Hz. Peygamber'in isminden bile rahatsızlık duyduğunu deklare etmiş olan ve aynı konuşmasında "Biz çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz" diyen Türkan Saylan'ın, ölünce, bale töreniyle değil vasiyeti gereği cenaze namazıyla toğrağa verilmesi "ironi"nin şahı olsa gerek! Oysa bir bale töreniyle uğurlanmak ne de çok yakışırdı kendisine. Bu hem daha dürüst, hem de "çağdaş yaşam" idealiyle örtüşen bir tercih olurdu.
İslam'a ve Müslümanlara karşı açılan topyekün savaşların ön saflarında bulunan, çocuklara namaz yerine bale öğretilmesi gerektiğini savunan bir kişi, cenazesinin İslami kurallara göre defnedilmesini vasiyet ediyor ve üstelik eski bir müftünün, ölen kişinin aslında ne kadar İslam'a bağlı biri olduğuna dair konuşmasıyla süslenen bir cenaze namazı ile toprağa defnediliyor. Düşünebiliyor musunuz buradaki ironiyi!
Yaklaşık 10 yıl önce M. Emin Kazcı Selam gazetesinde bir özlemini dile getirmişti, "Ebu Cehillere hasret kaldık" şeklinde. Bu cümle, bugün Türkan Saylan olayında bir örneğini daha yaşadığımız ikiyüzlülüğe yönelik bir isyanın ifadesiydi aslında. Hayatı boyunca İslami değerlere karşı mücadele edip, ölünce caminin yolunu tutmak için vasiyetler bırakanların bu "ironik" tutumlarına yönelik "ironik" bir isyan...
Son olarak: Hayatlarında İslami değerlere yönelik düşmanlıkta Aziz Nesin'i aratmayanların, ölümlerinde Aziz Nesin'i yalnız bırakmaları ne kadar dürüst bir tutum? Bu tür yazılarda Aziz Nesin'den başka verecek bir örneğimiz ne zaman olacak!
YAZIYA YORUM KAT