Irkçılık virüsüne kardeşlik aşısı: Müşterek
Türkiyeli ve Suriyeli yazarların aynı zeminde buluştuğu Müşterek dergisinde Suriye devriminden mültecilerin sorunlarına, öncü şahsiyetlerden nitelikli dosya ve röportajlara dek uzanan zengin bir içerik yer alıyor.
AHMET KERİM ARTUK / HAKSÖZ-HABER
Türkiye’de muhacirleri hedef alan ırkçı söylem ve eylemlerin sokaklardan siyasete dek yayıldığı bir atmosferi yaşıyoruz. Son dönemde sürekli gündeme gelen ırkçı Bolu Belediyesi’nin yabancıların hayatlarını zorlaştırmaya dönük ayrımcılıktan da öte ahlaksızca düzenlemeleriyle iyice ayyuka çıkan nefret politikaları adil ve erdemli tüm insanları rahatsız ediyor. Buna karşın bir diğer belediyenin yayınladığı Müşterek dergi ise Türkiye’deki muhacirlerle aramızdaki ünsiyeti geliştirmek ve kardeşliğe vurgu yapmak amacıyla yayın yapıyor. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin yayınlarından olan Müşterek, Türkçe ve Arapçanın karşılıklı sayfalarda yer aldığı iki dilli bir formata sahip. Kahramanmaraş’taki ve diğer şehirlerdeki Suriyelilerin hem içerik hem de dil bakımından kolaylıkla ulaşıp okuyabilecekleri bir dergi olması Müşterek’i özgün ve değerli kılıyor. Türkiyeli ve Suriyeli yazarların aynı kapak altında yer aldığı dergide Suriye devriminden mültecilerin sorunlarına öncü şahsiyetlerden nitelikli dosya ve röportajlara dek uzanan zengin bir içerik yer alıyor. İki aylık bir yayın periyoduna sahip olan dergi şimdiye kadar 2 sayı yayımlandı.
Bizi kardeş kılan İslam
‘Kardeşliğimiz İslam ile başladı’ manşetiyle çıkan ilk sayının giriş yazısında Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Başkanı Hayrettin Güngör, Müşterek’in tarihi ve kültürel bağları İslam’ın ilk yıllarına kadar dayanan iki halkın kardeşlik türküsünün, hiç durmadan yüreklerde çınlaması için çıktığını belirtiyor. Dergide Türkiye ve Suriye halklarının ortak geçmişlerine, dayanışma ve beraberliklerine dair yazılar ‘Araplar bizi sırtımızdan vurdu’ gibi gerçek dışı propagandaları boşa düşürmek bakımından önem arz ediyor.
Bu bağlamda Taha Kılınç ile yapılan röportajda Osmanlı’nın yıkılmasının ardından oluşturulan suni sınırlarla Ümmet coğrafyasıyla kardeşlik ve muhabbetimizin dizginlenmek istendiği, Türkiye’nin ilgi ve irtibat noktasında geçmişe kıyasla bugün iyi durumda olduğu fakat on yılların ihmalinden kaynaklanan eksikliklerin halen devam ettiği vurgulanıyor. Suriyeli mültecileri ağırlamak noktasında halkın genelinin iyi bir sınav verdiğini düşünen Kılınç, buna karşın Suriyelilerin sosyal entegrasyonunu sağlama noktasında ciddi problemler olduğunu vurguluyor. Bir göç bakanlığına duyulan ihtiyacı da bu minvalde sözleri arasına ekliyor.
İlk sayıdaki bir diğer röportaj Suriyeli alim Zekeriyya el-Mesud’la yapılmış. ‘Bizi sadece kardeşlik tanımlar’ diyen el Mesud’un Türkiye’de doğup büyüyen, kendi memleketlerinden uzakta çok farklı zorluklarla mücadele eden Suriyeli gençlere yönelttiği tavsiyeleri de hayli önemli: ‘Burası sizin anavatanınızmış gibi düşünene dek içinde yaşadığınız ülkenin dilini öğrenmeli, yasalarına, görgü kurallarına ve insanlar arasındaki mevcut ilişkilere saygı göstermeli, yaşadığınız çevreye uyum sağlamalısınız; farklılık ve yabancılaşmanın getirdiği engelleri kendiniz kaldırmalısınız. Biliniz ki topraklar fethedip İslam’ı, adaleti, sevgiyi ve kardeşliği insanlar arasında yayan Ashâb-ı Kirâm, o ülkelerin halklarından, dini ve hukuku gözetenlerden olmuşlardı. Ahlâkları ve davranışları bakımından sakin ve sakinleştirici, yol göstericiydiler; nur ve muhabbet saçarlar, hayra davet ederlerdi. Nitekim Allah-u Teâlâ yardımcı olur, ona güvenmek gerekir.’
‘Şerefin bin kitabı da bizdedir’
Kimisi kâfir işgaline karşı İslam’ın izzetini savunmuş fedakâr şahsiyetler, kimisi adalet ve ahlakıyla hükmetmiş yöneticiler, kimisi de zulme karşı kıyamın en ön saflarında Müslümanlara öncülük etmiş gençler… Müşterek’in her iki sayısında da çok sayıda kahramana, mücahit şahsiyete dair inceleme ve biyografiler yer alıyor. Nureddin Zengi, Arslan Toğuzata, Abdulkadir el- Halebi, Bedruddin el-Haseni gibi geçmişte yaşamış kıymetli isimlerin yanında Suriye devrimiyle tanıdığımız, ahlak, fedakarlık ve mücadeleleriyle bilinen isimlere dair yazılarla da Müşterek, Müslüman coğrafyamızda halen yetişmekte olan güzideleri bizlere hatırlatarak umudumuzu diriltiyor.
Devrimin sembolü Sarut ve Mare’nin hacısı Abdulkadir es-Salih
İlk sayıda 8 Haziran 2019’da şehit edilen ‘Suriye devriminin bülbülü’ Sarut’un hikayesini okuyoruz. Devrimin önde gelen aktivist ve ezgicisi olan Sarut Suriye halkının devrim ve hürriyet taleplerini dile getirdiği gösterilerde söylediği ezgilerle tanınmış, daha sonra davasını silahlı mücadele içinde sürdürmüş devrimin sembollerinden birisi. Suphi Desuki, Suriyeliler’in yakın tarihlerinde, Sarut’un ölümü ardından birleştikleri gibi başka hiçbir şahsiyet için tek yürek olmadıklarını, yalnızca Suriyelilerin de değil Türkiye ve Avrupa’dan da on binlerin Sarut’un cenazesine katıldığını aktarıyor. ‘Her bir devrim sembolümüzü kaybettiğimizde hürriyetimizi elde etme gücümüz ve ısrarımız artıyor’ diyen Desuki, mücadelelerindeki kararlılıklarını şu sözlerle ifade ediyor: ‘Devrimine devam edecek olan Suriye halkı; zafer kazanacak, kalanlarla devrimini tamamlayacak, yıkılan şehirlerini yeniden inşa edecek ve katil Esed’in yardakçılarından intikam almayı unutmayacaktır.’
Suriye’deki devrimin önemli şahsiyetlerinden, en meşhur sembollerinden ve ikonlarından bir diğeri… Devrimin her üye ve grubunun sevdiği mütevazı Sâlih…Şehit komutan… Mare’nin hacısı… İkinci sayıda Abdulkadir es-Salih’i arkadaşlarından Amr el-Halebi anlatıyor. Halebi, Suriye’deki birliklerin en meşhurlarından Livâ sancağının komutanı Abdulkadir es-Sâlih’in güzel ahlakına, teslimiyetine dair şahitliklerini paylaşıyor: ‘Mütevazı dindar bir insandan, davet ehlinden, bir ordu komutanı ve devrim sembolüne… Onun hayatı, devrim gençlerinin yürüdükleri yolda kendilerine örnek aldıkları bir sembol olmuştur. Onun hırsı ve tutkusu bizi de devrim yolunda yürümeye sevk etmişti. Onun her şeyi farklıydı. Soğukkanlılığı, konuşması, gözlerindeki parlaklık, gülümsemesi, şakalaşması, dürüstlüğü, tevazuu, cesareti, ihlası, vefası, canla başla çalışması.’
2012’de Halep’in kuzey köylerinden birinde Abdulkadir Salih’in arabasıyla ilerlerken yaşadıkları bir anı da aktarıyor: ‘Tepemizde uçaklar yerdeki ışıkları takip ediyor ve fark ettikleri ışıklara doğru hedef alıyorlardı. Bana döndü ve o sıcak köylü lehçesiyle şöyle söyledi: “Çok düşünme. Ecel bugün değilse yarın. Değilse bir sene, iki sene ya da daha sonra. Yolun sonu belli. Rejim devrimcileri bırakmayacak. Ya biz kazanacağız ya onlar. Önemli olan sadece niyet. Allah bize şehadet yolunu nasip etsin.” Duası bundan yaklaşık bir yıl sonra kabul olan Salih, 14 Kasım 2013’te Baas uçaklarının Liva et-Tevhid karargâhına attıkları varil bombası sonucunda yaralanmış, ardından 18 Kasım’da şehid olmuştu. Rabbimiz ümmetin Hamza yürekli savaşçısına rahmet eylesin.
Müşterek safları sıklaştırıyor
İkinci sayıda yer alan Afrika ve Somali ile ilgili yazı ve röportajlar, dergide yalnızca Suriye ile sınırlı değil ümmet coğrafyasının bütününe yönelik bir ilgi ve içeriğin yer alacağını müjdeliyor. Yanı sıra göçmenliğin zorlukları, mültecilerin eğitimden sosyal hayatın türlü bölümlerine dek karşılaştıkları sorunlar, Suriyeli ve diğer mülteciler hakkındaki doğru bilinen yanlışlar gibi içerikler de ön yargı ve iftiraların giderilmesi açısından son derece kıymetli. Öte yandan Suriye’nin yemek kültürü, şehirleri, Arapça-Türkçe ortak atasözleri, müşterek şiirler, Mustafa Akkad ve Nizar Kabbani hakkındaki dosya yazılarıyla kültür sanat bakımından da tatmin edici içerikler, Müşterek’te okurlarını bekliyor.
Başta Kahramanmaraş Büyükşehir belediyesi olmak üzere dergide emeği geçen yayın ekibi ve yazarlara teşekkür ediyor, Müşterek’in yayın yolculuğunun uzun soluklu olmasını temenni ediyoruz.
***
Dergiyi okumak için: http://www.marastaedebiyat.com/templates/yayinlar/musterek-dergisi.pdf
http://www.marastaedebiyat.com/templates/yayinlar/musterek-sayi-2.pdf
HABERE YORUM KAT