Irkçılık virüsü laik mahallede insanlığı tüketiyor!
Türkiye’nin çok ağır ve çeşitli sorunları var. Elbette bunları herkes kendi zaviyesinden farklı şekilde listeleyebilir, öncelik sıralamasına ilişkin değişik tespitlerde bulunabilir. Ne var ki toplumun bazı kesimlerinin en temel insani değerlerden, ahlaki hassasiyetlerden, vicdan ve merhamet duygularından giderek hızlı biçimde uzaklaşıyor olması bize göre bu toplumun yüz yüze olduğu sorunlar listesinin en tepesine yerleştirilmeli!
Son dönemlerde Suriyeli muhacirlere düşmanlıkla başlayan ve İslam dünyasından gelen tüm göçmenleri, hatta zaman zaman turistleri bile hedef alan nefret kampanyasına dönüşen ırkçı tepkiler bu olguyu çok net biçimde göstermekte. Hemen her vesileyle ırkçı, insanlık düşmanı zihni kirlenmişliklerini bilhassa sosyal medya denilen ve adeta kanalizasyona çevirdikleri zeminde sergilemeye meraklı geniş bir kesimin varlığı bu ülkenin düşündürücü, utandırıcı bir gerçeği artık.
Sözü geçen bu kesimin her şeyiyle homojen bir kitle olduğunu söylemek mümkün değil elbette ama birtakım ortak hususiyetler taşıdıkları da açık olarak görülmekte. Kemalizme ideolojik/akidevi bağlılık, Batıcı hayat tarzına hayranlık ve buna bağlı olarak İslami hayata uzaklık ve hepsinin ortak paydasında ırkçılık boyutunda bir Türklük, Türkçülük vurgusu söz konusu kesimin ortak vasıfları olarak öne çıkmakta. Unutmadan, patolojik düzeyde bir hayvan sevgisini de bu listeye eklemek lazım.
Değişik vesilelerle karşımıza çıkan ve her defasında insani değerler adına tam manasıyla utanç tabloları yansıtan bu kafa yapısının somut manada izlerini Afganistan’da gerçekleşen deprem vesilesiyle bir kez daha müşahede ettik. Konuyla ilgili haberlerin altında yapılan yorumların tam manasıyla saplantılı, düşmanlık ve zalimlik içeren bir anlayışı yansıttığı rahatlıkla görülebiliyordu.
Normal şartlarda bir doğal felaket neticesinde 1.000’den fazla insanın öldüğü bir olayla ilgili olarak normal insan davranışının acıma, üzülme hisleri içermesi gerekir. Hadi diyelim ki dünyanın ‘o tarafı’na gözlerini ve kalplerini yumdukları için bu kesimden acıma, üzülme duyguları taşımasını beklemek anlamlı olmasın. En azından görmezden gelebilirler, hiçbir şey hissetmeyebilir ve herhangi bir değerlendirme yapmayabilirlerdi, buna çok da şaşırmaz, hayret etmezdik.
Ama öyle olmadı! Gördüler ve zehirlerini akıtmayı, nefretlerini kusmayı tercih ettiler. Türkiye’ye gelen göçmenler üzerinden bir deprem ortamında dahi Afgan halkını aşağılamaktan, suçlamaktan, düşmanlaştırmaktan geri durmadılar. Kimisi açık tahkir ifadeleriyle, kimisi kuş beyinliliğin zirvesini yansıtan şapşalca bir ironik dille insani ve ahlaki değerlerle ne kadar mesafeli olduklarını bir kez daha ortaya koydular. Aslında kendilerinden bekleneni yaptılar!
Şaşırmadık elbette ama bu tür mahlûklarla aynı ortamda yaşamanın, aynı havayı solumanın verdiği sıkıntıyı bir kez daha hissettik.
YAZIYA YORUM KAT