Irkçılık şeytani bir damardır!
Faruk Beşer, şeytanın özelliklerini sıralarken ırkçılığın kökenine de dikkat çekiyor.
Faruk Beşer / Yeni Şafak
Şeytan nedir?
Şeytanın Ramazan’la olan alakasına değinmiştik. Hayır ve iyilik arttıkça şeytanın etkisi azalıyor, iş göremez oluyor ve bu anlamda zincire vuruluyor demiştik. Peki, şeytan nedir? Bazılarının zannettiği gibi, aslında şeytan diye bir varlık yoktur, o sadece kötülüğün simgesi ve kavramlaşmış hali midir? Bunu ancak varlığı sadece bizim yaşadığımız tek boyutlu fizik dünyadan ibaret görürsek anlamlı bulabiliriz. Oysa aklımızla bile çok değişik varlık alanlarının olabileceğini anlayabiliyoruz. Rüya âlemi bunun en önemli ispatıdır.
Bizim yaşadığımız alan sadece mülk ya da şehadet alanıdır. Bunun ötesinde bilemediğimiz sayısız katmanlarıyla bir de melekût âlemi vardır. Ayrıca belki bu her iki âlemden özellikler taşıyan, her ikisiyle de irtibatlı olan cinlerin ve şeytanların varlık alanları vardır.
Böyle konularda insanoğlunun yanılma sebeplerinden biri, yaşadığı bu dünya şartlarına kilitlenip varlığı bütünüyle bu şartlara göre anlamaya çalışmasıdır. Mesela biz bu âlemde hayatın su ve oksijenle mümkün olabileceğini gördüğümüz için yıldızlarda hayatın olabilme imkânını da bunlara bağlarız ve filan gezegende su ya da oksijen bulundu, o halde orada hayat olabilir deriz. Oysa yaşadığımız dünyada bile pek çok zıtlıklar görebiliyoruz. O halde şeytan denen varlık şerrin bir kavramlaştırılması değil, kendi dünyasında fiilen var olan bir varlıktır.
Allah (cc) Âdem’i topraktan, Havva’yı da ondan yarattığını söylüyor, sonra da biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık buyuruyor. İsa’yı (sa) da sadece bir anneden yarattığını bildiriyor. Çünkü “Dilediğini seçip yaratan Allah’tır” (Kasas 68). Şeytanı ateşten, onun da cinlerin de atası olan Cânn’ı, yine ateşin bir parçası olan dumansız alevden yarattığını bildiriyor. “Melekler ise nurdan yaratıldı”. Onun için Allah (cc) sadece yaratan/Hâlık değil, aynı zamanda Hallâk’tır, seçer ve bunca çeşitlilik içinde dilediği çok farklı âlemleri dilediği gibi yaratır.
Şeytan da farklı bir varlıktır. İnsanoğlunu tahrik ve motive etmek için yaratılmış olmalıdır. Çünkü şeytan olmasaydı insanın kötülüğe meyli olmaz ve yaşadığı hayat bir iradeli tercih ve imtihan halini almazdı. Ama Zerdüşt seneviliğinde olduğu gibi şeytan hayır tanrısının karşısında güçlü rakip bir şer tanrısı değildir. Şeytanın fısıltıdan ve vesvese vermekten başka bir gücü yoktur. “Onun sağlam iman edip Allah’a tevekkül eden müminler üzerinde bir yaptırımı olamaz” (Nahl 99).
Müminlere vesvese veren ve onlar zekât, tasadduk ve infakta bulunurken kalplerine “fakir düşersiniz” korkusunu fısıldayan da şeytandır.
O başlangıçta cinlerdendi rabbinin, “Âdem’e (sa) secde et” emrine kendi aslının onunkinden üstün olduğu iddiasıyla uymadı ve lanetlendi. Böylece kökeniyle övünen ilk varlık oldu. Dolayısıyla ırkçılık şeytani bir damardır.
Başından itibaren farklı fonksiyonlarına göre azâzil, İblis, tâğut, ifrit, garûr ve vesvâs kelimeleri ona ad olmuştur.
Şeytanın bir cismi var mıdır meselesi yine onun varlık alanıyla ilgilidir. Varlığı cevher ve arazdan ibaret sananlar bunun olamayacağını söylemişler. Oysa onun da kendi alanına göre bir varlığı mevcuttur. Evlenip çoğalır mı sorusuna bazılar onun zürriyetinden söz eden ayete dayanarak olumlu cevap verirler, ancak bazı âlimler de onun zürriyetinden maksadın eğitip kendisi gibi yaptığı insanlar olabileceğini söylerler. Çünkü şeytanlaşmış insanların da şeytan gibi vesvese verdiğini Kur’ân-ı Kerim haber veriyor.
Şeytan ya da cin insanlar tarafından görülür mü? Bu da kesin değildir. Bazı âlimler “Siz onu göremediğiniz yerde o sizi görür” (A’râf 27) ayetine dayanarak görülemeyeceğini söylerken aksini söyleyenler de başka delil ve tecrübelere dayanırlar. Ama sanırım Gazali meselenin çözümünü doğru bulmuştur: İnsanoğlu şeytanın kendisini göremez, ama onun misalini, bir şekilde temessül etmiş halini görebilir. Daha önce âlem-i misal diye bir varlık alanından söz etmiştik. Mesela aynadaki görüntünüz siz değilsiniz, misalinizdir. Âlem-i misal de bunun gibi bir şey.
Cinin ya da şeytanın insanın bedenine girmesi meselesi de böyle tartışmalı bir meseledir.
Kurân-ı Kerim okurken e’ûzü çekilip Allah’a sığınılması, okuyana Kur’an’ın anlamı konusunda şeytanın verebileceği vesvese sebebiyledir. İnsana gelen vesveselerin kaynağı da tıbbi bir arıza yoksa çoğunlukla habis ruhlar, cin ya da şeytandır. Bunun için böyle vesveselerden kurtulmanın en kestirme yolu, anlamını düşünerek e’ûzü çekip Allah’a sığınmak ve vesveseye hiç aldırmamaktır. Buna devam edilmesi halinde bir süre sonra vesvese kalmayacaktır.
HABERE YORUM KAT