İran'ın yerle bir ettiği medeniyet: Irak
Selim Matar, İran'ın tarih boyunca Irak'ı genişleme sahası olarak gördüğünü ve Irak'ı yerle bir etmekten hiçbir zaman çekinmediğini aktarıyor.
Selim Matar / Mecra
İran İmparatorluklarının nihai hedefi: Irak
İran’ın büyük şehirlerinin çoğunun etrafı yüksek dağlarla çevrilidir. İran’ın 1925’te ele geçirdiği Irak-Arap şehri olan Ahvaz’a yoğunlaşırsak Irak'ın güneyinde düz bir ovada yer alan Ahvaz'ın İran’ın yönetiminde olan diğer bölgelerden etnik açıdan farklı olduğu gibi coğrafi açıdan da farklı olduğunu görürüz.
Irak ve İran'ın tarihi, ülkeler tarihini inceleyen araştırmacıları hayrete düşürmektedir. Bunun nedeni; 2600 yıl önce, İran tarihinde kurulmuş ilk devlet olan Ahameniş İmparatorluğundan günümüze kadar uzanan iki ülkenin tarihî bağları ve coğrafi konumudur.
İran, sürekli Irak’a savaş açan ve Irak’ı işgal eden taraf olmuş, Irak'ın kültürünü ve medeniyetini benimsemiş ayrıca başkentlerini de Irak topraklarına taşımıştır. Bölgesel imparatorluğunu Irak’ta ilan etmiş aynı zamanda imparatorluğuna yönelik yıkıcı büyük darbeyi de Irak’tan almış ve yıkılmıştır.
İran'ın Irak'ı işgal tarihini uzun ve kısa olmak üzere iki dönem şeklinde düşünebiliriz. Uzun işgal dönemi yaklaşık bin yıl sürmüştür ve İslam dininden önceki döneme denk gelmektedir ve üç bölümden oluşmaktadır. Kısa işgal dönemi ise Safeviler'e denk gelen iki dönemdir ve bu dönemdeki işgal süresi en fazla 30 yıl sürmüştür. Fakat intikam saldırıları ve istila halen devam etmektedir.
Bir devletin başka bir devleti işgal etmesinin ardından başkentini bu işgal ettiği devlete taşıması ender rastlanılır durumlardan birisidir.
Bu taşıma işlemini gerçekleştirenler genelde Irak’ı işgal eden İran (Fars) Devletleridir. Babil, günümüzde Bağdat sınırları içinde kalan ve o dönemde Medain’e bağlı olan Seleucia ayrıca Irak’ın güneyinde yer alan Ahvaz kentine bağlı Souse; İran İmparatorluklarına başkentlik yapan Irak şehirleridir. İran İmparatorlukları bu dönemde Irak'ın medeniyetini taklit etmiş, Sümerlerin çivi yazısını, Akad diliyle birlikte Babil'in inancını ve kültürünü, Aramice ile birlikte Hristiyanlığı benimsemiştir.
Ancak İran, 7. asırda ortaya çıkan İslam dininin merkezlerinden olan Irak’tan İslam-Arap toplumunun dilini ve kültürünü almıştır. Bağdat, Basra, Musul ve Kufe İslam tarihinde önemli yere sahip olan Irak şehirleridir. 1500 yılından sonra İran'ın Irak'a olan ilgisi zirveye çıkmış, İran; Irak'a olan bağlılığını dinî ve mezhebi doktrinlerle tesis etmiş, Şia’nın kutsal mekanlarını bu amacı uğrunda basamak olarak kullanmıştır. Irak, tarih boyunca bir kez İran'ı tahakkümü altına almış, bu da 750-847 tarihleri arasında Abbasi Devleti döneminde gerçekleşmiştir.
İki ülke arasındaki sancılı ilişkilerin nedenlerine gelince;
• İran'ın coğrafi sınırları yüksek dağlar ve platolarla çevrilidir. Ancak Irak, İran'ın aksine korunaklı doğal dış sınırları olmayan sade bir vadidir ve kolaylıkla işgal edilebilir.
• İran, yüksek kesimlerde yer alan platolarda kurulduğundan dolayı her dönemde Irak’ın su kaynaklarına ve verimli topraklarına, maddi-manevi bağımlı kalmıştır. Ayrıca Akdeniz sahillerine ulaşmak için İran'ın Irak’ı hakimiyeti altına alması gerekmektedir. Nitekim İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce Irak’la birlikte defalarca Mısır ve Şam’ı da işgal etmiştir.
• Irak ise İran’ın aksine verimli toprakları ve su kaynaklarından dolayı ekonomik, stratejik ve kültürel olarak eksiklik hissetmediği için İran'ı işgal etmeyi gerekli görmemiştir. Çünkü Irak, ihtiyacı olan her şeyi Suriye (Biladüşşam) topraklarından karşılamış, nitekim Akdeniz sahilleri, diğer taraftan da tarihin ilk dönemlerinden beri Fırat nehri (Yukarı Fırat Havzası) iki ülke arasında doğal sınır olmuş, ticaret, yerleşim ve medeniyet bakımından geçişleri sağlamıştır.
Irak’ın medeniyeti, yerleşim planı, ticari bağlantıları ve ekseni daima Biladüşşam’dan yana olmuştur. İki ülke bir araya geldiğinde bereketli bir hilal görüntüsü vermektedir.
Bu bölümde İran’ın; Irak işgallerinin başladığı ve bittiği dönemler özet halinde ele alınmıştır.
Ahameniş İmparatorluğu (Ahameniler)
İran’ın tarihiyle övündüğü Ahameniş İmparatorluğu, M.Ö. 550-330 yılları arasında hüküm sürmüştür. İran’ın ulusal tarihinin başladığı devlet olarak kabul edilmektedir. Nitekim Büyük Kiros’tan önce bölgesel bir devlet hüviyetinde olan Ahameniler; Kiros’un önderliğinde M.Ö. 539’da Babil’i (Irak) ele geçirerek imparatorluğa dönüşmüştür.
İranlılar, günümüzde bile Babil’in Ahameniler tarafından ele geçirilmesini ‘’Milli Gün, Kiros Günü’’ adı altında her sene Ekim ayının sonunda kutlamaktadır. Ahameniler, Babil’i ele geçirdikten sonra Ahvaz’daki Souse ve günümüzde İran’ın Fars Eyaletinin sınırları içinde kalan Taht-ı Cemşid (Persepolis) ile birlikte başkent ilan etmiştir. İranlılar bu dönemde Babil Medeniyetinin ana dili olan Aramiceyi, Akadların kullandığı çivi yazısını ve medeniyetin diğer unsurları olan takvim, bayram, inanç, sanat gibi birçok geleneği benimsemişlerdir.
Babil’i ele geçirerek dünyaya açılıp imparatorluğa dönüşen Ahameniler; aynı şekilde Babil topraklarında çökmüştür. Ahameniş ordusu M.Ö 331’de Musul ve Erbil’in arasında kalan Kawkamilana bölgesinde Makedonyalı İskender’in ordusuyla karşı karşıya gelmiş, III. Darius’un komutasındaki Ahameniş ordusu bu savaşta İskender’in ordusuna yenilmiştir. Nitekim III. Darius bu olaydan birkaç ay sonra Büyük İskender’in satın aldığı bir adamı tarafından öldürülmüştür.
- Makedonyalı İskender, Babil’i kurduğu dünya imparatorluğunun başkenti seçmiş ve öldüğünde oraya defnedilmiştir.
İskender’den sonra yerine geçen hükümdar o dönemde Medain’e bağlı olan ve Dicle Nehrinin üzerinde yer alan, günümüzde de Irak'ın başkenti Bağdat'ın sınırları içinde kalan Seleukeia kentini kurmuş, başkent yapmıştır.
Ahameniş İmparatorluğu’ndan sonra, İran toplumunun yerel hanedanlıklarından olan Partlar; M.Ö. 141 ve M.S. 224 tarihleri arasında küçük bir emirlikten Yunan kökenli Selekialara bağlı devlete dönüşmüştür. Son olarak Part krallarından Mehrdad’tan önce uydu devlet olan Partlar; Meehrdad’ın M.Ö. 141’de Seleikalara karşı giriştiği savaşı kazanması, Babil, Seleukia-Dicle, Sousa-Ahvaz Bölgelerini ele geçirmesinden sonra imparatorluğa dönüşmüştür. Bağdat'ın yakınındaki Seleukia’da büyüyen devleti için ilk defa para basımı yapmış ve başkenti de Kaytson-Medain olarak adlandırılan ikinci Dicle yakasına doğru genişletmiştir.
Sasaniler
M.S. 224-651 tarihleri arasında hüküm süren Sasani İmparatorluğu, Fars Toplumunda, Mecusi tapınaklarında din adamlığı yapanların mensup olduğu küçük bir aşiretti. Aşiretin reisi olan I. Erdeşir, Part İmparatorluğunun yıkılışından sonra M.S. 224’te, Irak’ın Ahvaz kentinin güneyinde kalan Hormizdeghan’da son Part İmparatoru IV. Artabanus’la girdiği savaşı kazanmış ve böylece İran topraklarının tek hâkimi olmuştur. Erdeşir, bu savaşın ardından Irak’ın şehirleri olan Seleucia, Tesfon ve Medain’i devletine başkent ilan etmiş, Şehinşah (Şahlar Şahı) unvanını alarak İran’ın yegâne hükümdarı olmuştur. I. Erdeşir de cedleri gibi Arami dili ve Irak’ın öncü kültürünü benimsemiştir.
Sasani İmparatorluğu da Irak topraklarında sona ermiştir. Sasani ordusu, 636 yılında Kadisiye Savaşı’nda Müslüman Araplara karşı büyük bir yenilgiye uğramış, son imparator III. Yezdigirt; imparatorluğun akciğeri varsayılan Irak’ı geri almak umuduyla İran'a kaçmıştır.
Sasanilerle Araplar arasında 642 yılında son büyük savaş olan Nihavend Savaşı yaşanmış, Araplar bu savaşta İran’ı yok etmiş ve Sasaniler’in kontrolündeki toprakları ele geçirmiştir. Böylece Yezdecir’in büyük rüyası tamamen sona ermiş, öyle ki Horasan’a kaçmış ve orada tebaasından birisi tarafından suikasta uğrayarak ölmüştür.
Avrupa kıtasının bir kısmı ve Asya’nın tamamı Moğolların istilasına uğramış, bu dönemi Türkmen devletlerinin ayaklanmaları takip etmiş, İran ve Irak bu dönemde bu devletlerin arasında yaşanan çatışmalarda arada kalmış, benzer şekilde bu devletlerin işgaline boyun eğmiştir. Ancak İran işgalden kurtulmayı ve bağımsız devlet olmayı başarmış, bu başarıyı da Azerbaycan Türkleri sayesinde elde etmiştir.
Safeviler
Safeviler, 1501-1722 yılları arasında hüküm sürmüş bir devlettir. Safevilerin kurucusu İsmail Safevi (Şah İsmail) İran devletlerinin-imparatorluklarının temel politikası olan "ebedi İran rüyasını gerçekleştirmek" ve devletini imparatorluğa dönüştürmek için Irak’ı işgal etmek istemiştir. İlk yaptığı işlerden birisi Irak’ta Şia mezhebini dayatma yoluyla yaymak olmuştur. Irak’ın Şia’nın otoritesinin kaynağı ve kutsal merkezi olması işgalin gerekçesidir. Aynı zamanda Safeviler'in bu dönemde yükselişte olan Sünni Osmanlı İmparatorluğunun karşısına çıkması için Irak'ı kontrolü altına alması gerekmektedir.
Safeviler, 1509-1535 yılları arasında Irak'ı işgal ederek, hakimiyet altına almış ancak Osmanlılar tarafından Irak’tan kovulmuşlardır. Sonra Irak'ı yeniden tahakkümleri altına almak için geri dönmüş ve 1624-1638 yılları arasında işgalleri devam etmiştir. Zayıflıklarından dolayı Irak'ı istikrarlı bir şekilde yönetememişlerdir. Nihayetinde Safevilerin sonu bir Afgan kabilesinin elinden olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu ve modern zamana denk gelen son yüzyıllar boyunca İran'ın Irak'a yaptığı saldırılar ve işgaller böyle devam etmiştir. Modern çağda yaşanan önemli olaylardan bazı kesitler şu şekildedir:
- Iraklıların yaşadığı Arap Ahvaz Bölgesi, 1925’te İranlılar tarafından ele geçirilmiş ve bölgenin lideri Şeyh Haz’al el-Ka’bi el-Basri öldürülmüştür.
- Irak’ı, doğal hakkı olan Şattularab bölgesindeki hakimiyetinden vazgeçirmek için o dönemde vuku bulan Kürt ayaklanmaları İran tarafından desteklenmiştir.
- Humeyni’nin "Irak’ta var olan düzenin (Baas Rejimi) yıkılıp yerine İslami düzenin getirilmesi için açıkça çağrıda bulunması" iki ülke arasında savaşın patlak vermesine neden olmuş ve 9 yıl boyunca yıkıcı bir savaş yaşanmıştır.
2003 yılındaki ABD'nin Irak'ı işgali, ABD-İran uzlaşması dahilinde gerçekleşmiştir. Irak, emellerin uyuşmasından dolayı iki ülke arasında taksim edilmiş, halkı küçük düşürülmüş ve doğal kaynakları çalınmıştır. Irak’ı hasta ve bağımlı hale getirmek için her türlü araç kullanılmıştır. Irak, tarihin her döneminde olduğu gibi bu dönemde de İran’ın bölgedeki genişleme ve yayılma merkezi olmuştur. Nitekim, bundan dolayı İran'ın nüfuzu Suriye, Lübnan ve Arap yarımadasına kadar uzanmış, dünyayı nükleer gücü olan bir ülke olmakla tehdit etmiştir. Ayrıca her zaman olduğu gibi bu imparatorluk denemesi de bitecek, ilelebet baki kalmayacak ve kurtuluş; Bağdat'taki Tahrir Meydanından gerçekleşecektir.
Çevirmen: Mahmut Yaşar
HABERE YORUM KAT