İran’ı Karabağ’da ne Şii mezhepçiliği, ne de Fars milliyetçiliği kurtaracak
Taha Kermani, Karabağ meselesinin İran’ın geleceğine olan etkilerini analiz ediyor.
Taha Kermani, İran’ın tutarsız siyasetinin uzun vadede İran rejimine ve toplumuna nasıl etkileri olacağını değerlendiriyor. Kermani, mezhepçi ve milliyetçi politik tutumların artık rejimin günahlarını örtemediğinin altını çiziyor. Okurlarımız için iktibas ediyoruz.
İran’ı Karabağ’da ne Şii mezhepçiliği, ne de Fars milliyetçiliği kurtaracak
İran’da Türklerin uyanışı artıp merkezden koptukça yönetim daha da radikalleşiyor, Fars Milliyetçiliği söylemine daha da sarılıyor. Bu tutumun ülkedeki etnik fay hatlarını tetiklemeye başladığı görmezden gelinemez. Reform ve açılım durağını kaçıran İran’ın akıbeti, yokuş aşağı hızla inen frensiz bir trene benziyor. İran devlet aklını yıllardan beri kemiren ne mezhepçi Şiilik, ne de Fars Milliyetçiliği durumu toparlayacak güce sahip değil. Bu gerçek gün gibi ortada.
Karabağ’da 27 Eylül’den beri başlayan çatışmalar artık beşinci haftasına doğru gidiyor. 30 yıldan beri Ermenistan işgalini uzatan ve adeta işgalciye hak kazandırmaya yönelik ayarlanmış siyasi oluşumlar, adalet için tek bir adım atamadılar. “İnsani ateşkes” adı altına cephede sıkışan Ermenistan’ı gözeten tavır, Azerbaycan’a saldırı olarak geri döndü. Çatışma bölgesinden 100 kilometre uzakta bulunan Gence şehrindeki apartman daireleri füzelerce vuruldu.
Civarda herhangi bir askerî merkez bulunmuyordu, doğrudan siviller hedef alınmıştı. Nitekim saldırıda onlarca sivil ölüp yaralandı. Ancak Ermenistan’ın işgalini destekleyen çevreler, bu cinayete de suskun kaldılar. Müslüman âlemle ilgili yere göğe sığmayan iddialarıyla meşhur İran’ın, saatler sonra yaptığı açıklamada Ermenistan’ı sözde bile kınamaya dili varmadı. Böylelikle Tahran’ın Karabağ’la ilgili tutumunun tarafsız olmadığı ve düpedüz Ermenistan’dan yana olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu.
İran kimseyi ikna edemedi
Karabağ’daki çatışmalar, Ermenistan’ın sivillere ateş açmasıyla başlayalı beri İran’ın diplomatik mercileri tarafsız olduklarını belirttiler. Bir yandan tarafları acilen çatışmayı durdurup müzakere masasına oturmaya davet eden İran’ın, diğer yandan Ermenistan’a lojistik destek sağlamaya devam ettiği gözden kaçmadı. Daha ilk günlerde İran topraklarından geçerek Ermenistan’a giden kamyonların sevkiyatı görüntülendi. Sosyal medya sayesinde yayılan görüntüleri ilk başta inkâr edip yalanlayan İran, daha sonra kabul etmek zorunda kaldı. İranlı yetkililer devlet televizyonuna çıkıp kamyonları Ermenistan’ın Rusya’dan satın aldığını, Hazar Denizi üzerinden gelip İran toprakları içinden geçerek Ermenistan’a götürüldüğünü itiraf ettiler.
Silah taşınmasını ısrarla inkâr eden İran’ın bu açıklamaları kamuoyunu bir türlü ikna edemedi. Çünkü kamyonlar sarıp sarmalanmış vaziyetteydi ve ilk başta yalan söylenmişti. İran Türklerinin bu durumdan rahatsızlığını gören yönetim, bilindik bir yöntemle içeriye dönük güçlü propagandaya başladı. Devrim Lideri Ali Hamaney’in ne zaman, nerede dediği bilinmeyen ‘Karabağ İslam toprağıdır” açıklaması Azerbaycan Türklerinin yoğun yaşadığı kentlerde tekrarlanmaya başlandı.
Hamaney’in bölge temsilcileri olan “Cuma İmamları”, ortak bildiri yayınlayarak Karabağ’ın İslam toprağı olduğunu söylediler. Milletvekilleri ve Devrim Muhafızları da bu koroya eşlik etmede gecikmediler. Fakat bu kez, ülkedeki Fars Milliyetçileri rahatsız oldular. Dışişleri, ülkenin meseledeki resmi konumunu tekrarlama gereği duydu.
İran: dediği ile yaptığı farklı olan ülke
Günün sonunda halk söylenenlere değil, gözüyle gördüğüne inandı. Tebriz ve Tahran başta olmakla birlikte Türklerin yaşadığı birçok şehirde geniş eylemler oldu. Hatta bazı kentlerde Hamaney’in “Karabağ islam toprağıdır” pankartı taşıyan protestocular dahi güvenlik güçlerinin çok sert müdahalesi sonucu gözaltına alındılar. Hâdiselerden üzerinden günler geçse de onlarca kişinin hâlen gözaltında tutulması, yönetimin dediği ile yaptığı arasındaki farkı toplum nezdinde daha da belirgin kıldı.
İran içerideki medya tekeli sayesinde meseleyi istediği yöne çekmeye çalıştıysa da, halkın nezdinde kaybettiği güveni geri kazanamadı. Ancak çoğu örnekte görüldüğü gibi, gerçeği değil resmi açıklamaları doğru sanan yayınlar sayesinde bilhassa Türkiye’de İran’ın Azerbaycan’dan yana olduğu propagandası yapılmaya başlandı. Oysa İran tarafsız filan değildi, düpedüz Ermenistan’dan yana taraf olmuştu.
Tahran kaybolan inisiyatifin acısını yaşıyor
“Devrim İhracı”, “Şii Hilali” gibi yayılmacı politikasıyla anılan İran, bugün hiç de olmak istediği yerde değil. Kâr çoktan eriyip gitti, şu sıralar her hamle zarar hanesine yazılıyor. Suriye’de hep cepten harcadı. “Şam sokaklarında çatışmazsak Tahran’da çatışmak zorunda kalabiliriz” diyen Ali Hamaney, iş uzadıkça maliyetlerin de arttığını acı bir şekilde öğrenmeye başladı. Özellikle son yıllarda ekonomik anlamda köşeye sıkışan İran, Suriye’de oyun kurma kabiliyetini yitirdi, Moskova'nın peşinden sürünmeye mecbur kaldı.
Sovyetler birliği dağıldığı vakit, çoğunluğu Şii mezhebine mensup Azerbaycan için İran’ın gönlünden geçen Güney Kafkasya’da bir Lübnan modeliydi ama olmadı. Özellikle Halk Cephesi ve Ebulfezl Elçibey’in Türk Milliyetçiliği söylemiyle iş başına gelmesi İran’ı tedirgin etti. Bütün Azerbaycan’dan söz edip İran’da kalan Güney Azerbaycan’ın haklarını savunan Elçibey, İran için Azerbaycan’ı bir fırsattan çok tehdide çevirdi.
Güçlü bir Azerbaycan’ı “millî güvenlik tehdidi” olarak gören İran için Karabağ’ın işgali inanılmaz bir fırsat sundu. 8 Eylül 1992’de Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri Tahran’da toplanıp ateşkes imzaladıkları gün, Azerbaycan için büyük öneme sahip Şuşa şehri Ermenistan ordusu tarafından işgal edildi. İran daha o zaman tarafsızlık konumunu yitirip arabuluculuk inisiyatifini toptan zedeledi.
Bugün de durum İran açısından aynıdır. İran güçlü ve istikrarlı bir Azerbaycan Cumhuriyetinin İran Türkleri için nasıl bir ilham kaynağı olacağını gayet iyi biliyor. İçeride ve dışarıda yalnız kalan İran, bölgede Rusya’nın peşine takılmaktan başka bir gücü ve çaresinin olmadığının farkında. “Türk tehlikesi”ne karşı Ruslar ile sırt sırta veriyor, aynı blokta görünmeyi tercih ediyor.
Türkiye karşıtı propaganda ile neyin peşinde?
İran, Karabağ’da çatışmalar başlayalı beri Suriye’den cihatçı gruplarının bölgeye taşındığı ile ilgili iddiaları propaganda malzemesi haline getirdi. Basın özgürlüğünün olmadığını kalın çizgilerle çizebileceğimiz İran’da, Türkiye’yi suçlayan bu tutumu yönetimin sesi olarak kabul etmemizden daha normal bir durum olamaz. Mesele, artık en üst düzey yetkililere varıp dayandı. Nitekim İran’ın Bakü Büyükelçisi Abbas Musevi’nin, ağır hakaretler eşliğinde cihatçıların Türkiye eliyle Azerbaycan’a sevk edildiğini yazan bir paylaşımı resmi hesabıyla beğenip onayladığı görüldü.
Sürekli manipülasyon peşinde olan Ermenistan’ın aynı iddiaları gündeme taşıdığı biliniyor. Büyük başarıyla kayda değer miktarda topraklarını işgalden kurtaran Azerbaycan ordusuna yönelik bu tür manipülasyonların artması zaten beklenen bir husustu. Ermenistan bir adım daha ileri gitti, Azerbaycan’ın İran topraklarına saldırdığı asılsız haberini yayarak İran’ı sahaya çekmeye çalıştı.
Peki, İran sahaya girer mi? Böyle bir hataya düşmesi pek kolay görünmüyor ancak Türk düşmanlığı gözlerini iyice kör ettiği için zayıf da olsa böyle bir seçenek mevcut. Şii milis transferiyle vekâlet savaşı yürütmekte pek mahir olan İran eğer böyle bir yanlışa kalkışırsa büyük bedeller ödeyebilir. Bir kere kendi bünyesindeki Güney Azerbaycan Türklerinin isyan ve itiraz dalgasına maruz kalacak, protestoların tüm ülkeye yayılma ihtimali de mevcut. Bütün bunları göze alacak durumda değil.
İran halkı, her an patlamaya hazır bir bomba gibi. Yönetim zaten bunu bildiği için teyakkuzda. İçerde tekin olmayan durum, dışarda tam bir inziva haliyle hiç de iç açıcı durmuyor. İran’da Türklerin uyanışı artıp merkezden koptukça yönetim daha da radikalleşiyor, Fars Milliyetçiliği söylemine daha da sarılıyor. Bu tutumun ülkedeki etnik fay hatlarını tetiklemeye başladığı görmezden gelinemez.
Reform ve açılım durağını kaçıran İran’ın akıbeti, yokuş aşağı hızla inen frensiz bir trene benziyor. İran devlet aklını yıllardan beri kemiren ne mezhepçi Şiilik, ne de Fars Milliyetçiliği durumu toparlayacak güce sahip değil. Bu gerçek gün gibi ortada.
Kaynak: Taha Kermani / Gerçek Hayat
HABERE YORUM KAT