İran’daki Muhatap Kim?
Geçen hafta ‘İran Devrimi kendini bitirmemeliydi…’ demiştik.
Çünkü sadece tağutu, diktatörü, şahı devirmek yetmezdi.
Çünkü toplumu tuğyana, iç ve dış cahili sapmalara ve vesayete mecbur kılan şartları zihinlerde ve pratikte tasfiye etmek gerekirdi. Kimliklerimizi her türlü şirkten, zulümden, zaaf ve eşitsizliklerden temizlemek gerekirdi.
En-Nahda Partisi’nin Teşkilatlanma Başkanı Amr el-Ureyd Tunus’daki toplu mülakatımızda bize şöyle demişti: ‘Biz diğer muhalif bileşenlerle birlikte devrim yaptık ve diktatörü devirdik. Asıl iş bundan sonra. Şimdi devrimi korumak, halkın karnını doyurmak, küresel kuşatmaya direnmek zorundayız. Biz devrimle bir serbesti ortamı yakaladık. Asıl önemli olan bundan sonrası. Acele etmeden ama geç kalmadan da içinde yaşadığımız toplumu nasıl bilinçlendirecek ve merhale merhale ıslah yolunda yürüyeceğiz?’
Bizler gönül verdiğimiz İran Devrimi’nde usûli kanadın taze fideler vermesini bekledik hep. İran’da genişleyecek daru’l-takrib çalışmalarının ve çabalarının sevincini paylaşmak istedik. Ama yıllardır kuraklığı aşamadık.
Ali Şeriati’nin öğrencilerinin tasfiye edildiğine, vahdet namazlarının öncüsü naip imam Ayetullah Müntezeri’nin nasıl da vefatına kadar göz hapsinde tutulduğuna tanık olduk. Şeriati’nin, Beheşti’nin, Mutahhari’nin kitaplarıyla evrensel tevhidi uyanış ve bilgilenme sürecine katkı sağlayan eserlerin, Devrim’den bu yana 36 yıl geçmesine rağmen benzerlerinin bir daha telif edilemediğine; bu yüksek çabalar yerine mezhepleştirici, taklitçi Şii hidayet kitaplarının devreye sokulduğuna şahid olduk.
Batılıların gençlerimizi garpzede haline getirdiği gibi, İran’daki gerici gulat Şia otoritelerin de hem İran gençliğinin ufkunu perdelediklerine ve hem de coğrafyamızda tevhidi uyanış süreci ile yeni yeni muhatap olan heyecanlı bazı gençleri ‘anti-amerikancı ve anti-siyonist’ söyleminin çekiciliği içinde zan taşıyan İsna Aşeriye itikadının telkinleriyle Şiiciliğe devşirdiklerine yana yakıla tanık olduk.
Hep istedik ki Şii-Sünni çatışmasıyla bizi oyalamak isteyen emperyalizme alet olmayalım. Ama Şiici asabiye bizi mahallemizde bile hep oyaladı. Mezhebi yakınlaşma gündemini silikleştirip Şii eksenini mezhepçi bir algı ile pazara süren hep Gulat Şia’nın taklid merciiyeti denilen fanatik ayetullahları oldu. Halk arasında ıslah dilini kurumlaştırmak isteyenleri süreç içinde Ahbari takım iktidardan uzaklaştırdı.
Kum Medreseleri’nde zihinsel mağaralarından çıkamayanlar Devrim’den önce de mü’minlerin annesine ve Şiiciliğin hoşlanmadığı sabikun olan sahabeye hakaret ediyordu, devrimden sonra da. Bu konuda Necef havzasının büyük din bilgini ve önceki Hizbullah’ın hocası Ayetullah M. Hüseyin Fadlullah Şiileri ‘mü’minlerin annesine sövmeyin’ diye uyarılarda bulununca aynı Kum Medreseleri’nin binlerce mollası ‘Fadlallah’a ölüm’ haykırışlarıyla yollara dökülmüştü.
AK Parti Hareketi Lideri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eğer yarın İran’da olursa; ümmetin diriltilmesi ve İslam kardeşliği için koşan değil, din anlayışını Ahbari Gulat Şiiliğin mağaralarına hapseden ve İran ulusçuluğunu yüceltip menfaatlerini dinleştiren bir ekiple diyalog kuracaktır. Görüşmelerini ümmeti uyandırmak, ıslah ve köklü değişim-dönüşüm kaygısı taşıyan fikri ve siyasi Şii temsilcilerle gerçekleştiremeyecektir. Zira İran İslam İnkılabı’nın öncüsü muslih kaygılı bu inkılabi liderler ya tasfiye edildiler ya da göz hapsinde tutuluyorlar.
İran Komünist Partisi TUDEH 1983’te kapatıldığında bir slogan vardı: ‘Tudeh kapatıldı sıra Hüccetiyede’.
Hüccetiye mehdici kaos teorisini, fanatizmi, Gulat Şia’yı ifade ediyordu.
Ve Devrim Süreci çalındı.
Şimdi Erdoğan’ın İran’da müzakerelerde bulunacağı ulusal muhataplar, Hüccetiye takımının kuşatmasına razı olan aktörler.
YAZIYA YORUM KAT