İran’da Şii mezhepçilik cumhurbaşkanı seçilmenin şartı haline getirildi!
İran Meclisi'nde onaylanan kanunla, cumhurbaşkanı aday şartları içerisinde yer alan "Dindar ve siyasetçi bir kişi olma" kaydına 10 maddelik açıklama eklenmesi, ülkede cumhurbaşkanı adaylarına sınırlandırma girişimi olarak değerlendiriliyor.
İran'da 13'üncü dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerine 6 aydan az bir süre kala, İran Meclisi'nde 23 Aralık Çarşamba günü onaylanan kanunla, cumhurbaşkanı aday şartları içerisinde yer alan "Dindar ve siyasetçi bir kişi olma" kaydına 10 maddelik açıklama eklenmesi, ülkede cumhurbaşkanı adaylarına sınırlandırma girişimi olarak değerlendiriliyor.
İran Meclisi, 23 Aralık Çarşamba günü, cumhurbaşkanı adaylarında aranan "Rical-i mezhebi ve siyasi" (dindar ve siyasi kişiler) kavramını izah eden 10 hususiyeti içeren kanunu onayladı. 5 madde dindar, 5 madde de siyasi kavramını açmak için getirildi.
Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili, İran Anayasası'nın 115. Maddesi'nde, "Cumhurbaşkanı, İran asıllı ve vatandaşı, yönetici becerisinin yanı sıra güvenilir ve çok dindar bir geçmişe sahip, İran İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine ve resmi mezhebine (İslam-Şii-Caferi) inanan, 'dindar ve siyasi kişiler' arasından seçilmelidir." ifadeleri yer alıyor.
"Velayet-i mutlaka fakih doktrinine inanmak"
Cumhurbaşkanı adayının "dindar" olması ifadesini açıklar nitelikteki 5 madde içerisinde en önemlisi, "Velayet-i mutlaka fakih doktrinine inanmak ve gereklerini yerine getirmek" olarak yorumlandı.
Nispeten sınırlı yetkilere sahip "Velayet-i Fakih"den farklı olarak "Velayet-i mutlaka fakih" doktrini; ülke liderinin Gaib İmam'ın (Mehdi) temsilcisi olarak kabul edilmesi, siyasi, askeri, ekonomik ve yargı gibi tüm alanlarda üst merci olarak tanınması anlamına geliyor.
"Şii mezhebi bilgisine sahip olmak"
Anayasa'da önceden cumhurbaşkanı şartları arasında "İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine inanmak" ve "ülkenin resmi (Şii-Caferi) mezhebine bağlı" olması ifadeleriyle yetinilirken, "İslam Dini ve Şii (Caferi) Mezhebinin doğruluğunu ispat edecek düzeyde inanç esasları ve Şii mezhebi bilgisine sahip olması" yeni kanunla vaz edilmiş oldu.
"Siyasi kişi" ifadesine gelince, bu kavram da, "İmam Humeyni Hareketi'nin oluşumunun temelleri, İslam sistemi ve devamı konusunda gerekli bilgi ve tahlil gücüne ayrıca, ülkedeki Batıcılık yanlısı ve devrim sonrası bozguncu hareketlere karşı net tavır sahibi olmak." şeklinde tefsir edildi.
Çoğunluğunu muhafazakarların oluşturduğu İran Meclisi'nde bu açıklamaların, nükleer müzakereler ve çeşitli konularda Batılı ülkelerle diyalog içerisinde olunması gerektiğini savunan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve reformistlere yönelik bir engelleme girişimi olarak görülüyor.
Ülkedeki muhafazakarlar, her fırsatta Batılı ülkelerle müzakerelere karşı çıkıyor, onun yerine Doğu Bloku ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkiler kurulması yönünde tavır sergiliyor.
"Cumhurbaşkanının sadece Şii'lerden seçilmesi diğer mezheplere haksızlıktır"
AA muhabirine konuşan Tahran Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Celal Celalizade, cumhurbaşkanının özelliklerini belirlemeye yönelik kanun maddelerinin bazı siyasi şahsiyetlerin önünü tıkamak amacıyla gerçekleştirildiğini söyledi.
Celalizade, "Meclis, aldığı bu kararla, cumhurbaşkanı olmaya layık, ülkenin geleceğiyle ilgili fikir sahibi kişilerin aday olmasını sınırlandırdı. Söz konusu karar cumhurbaşkanı adaylarını, Velayet-i Fakih'e inanmak ve Batı değerlerine muhalif olmaya zorlamaktadır. Maksat cumhurbaşkanı adayının herhangi bir parti veya gruba yakın olmasının önüne geçmektir. Bu durum cumhurbaşkanı makamı ve millete hakarettir." dedi.
Ülkesinde çeşitli din ve mezhebe mensup insanların yaşadığını ve söz konusu çevrelerin eşit haklara sahip olması gerektiğine değinen Celalizade, şöyle devam etti:
"İran gibi dini, mezhebi ve ırk yönünden çeşitliliğe sahip ülkede, cumhurbaşkanının sadece bir mezhepten olma şartı uygun değildir. İran'da Şii, Sünni, Hristiyan, Yahudi, Zerduşti, Bahayi ve hatta laik insanlarımız var. Cumhurbaşkanının sadece Şii'lerden seçilmesi ve Şii mezhebini desteklemesi, diğer din ve mezheplere haksızlıktır. Cumhurbaşkanının görevi din ve mezhep işlerine müdahale etmek değildir. Ehl-i Sünnet mensupları, 14 asırdır bu topraklarda yaşamakta ve İran nüfusunun dörtte birini oluşturmaktadır. Fakat kendi mezheplerinden bir cumhurbaşkanı adayını seçimlere gönderme hakkına sahip değiller. Bu büyük bir zulümdür."
İran Meclisi milletvekillerinin var olan haksızlıkları ortadan kaldırmak için çaba göstermeleri gerekirken böylesi bir kanunun kabul edilmesine imza atmalarının anlaşılır gibi olmadığını belirten Celalizade, "Hali hazırda Cumhurbaşkanımız bir kadını, bakan olarak dahi atayamamaktadır. Bu nasıl cumhurbaşkanlığı makamı ki, kendi programını uygulayamıyor ve vaadlerini gerçekleştiremiyor. Cumhrubaşkanı Hasan Ruhani ve bazı siyasi şahsiyetler aracılığıyla, Anayasa'nın gözden geçirilmesi, cinsiyet ve mezhep şartının kaldırılması dillendirilmesine rağmen, yeni kanunla seçim atmosferi daraltılmış, değerli ve şayeste bir cumhurbaşkanın işin başına gelmesinin önü tıkanmıştır." şeklinde kaydetti.
HABERE YORUM KAT