İran'da Devrim Muhafızları'nın Siyaset ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri
"İran’da tedricen eriştiği siyasi gücünün yanı sıra önemli bir ekonomik gücü de kontrolünde bulunduran Devrim Muhafızları, kendine bağlı ya da yakın şirketlerle, ekonominin büyük bir kısmında doğrudan veya dolaylı olarak söz sahibi."
Analiz: Abdullah Sayın, Birkan Kemal Artan / AA
ABD ambargolarının yoğunlaşmasıyla İran’da yaşanan ekonomik kriz bağlamında, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) İran ekonomisindeki etkinlik payı sık sık gündeme geliyor. Okuyacağınız değerlendirme, DMO’nun devrim sonrasındaki siyasal ve ekonomik süreçte bu etkinliği nasıl elde ettiğine ve özellikle reformist siyasetçiler tarafından İran ekonomisinin liberalleştirilmesinin/sivilleştirilmesinin gerekliliğine yapılan vurgulara DMO’nun direnç gösterip göstermeyeceğine dair oluşan soru işaretleri üzerine kaleme alınmıştır.
DMO’nun İran siyaseti ve ekonomisi üzerindeki etkisi
1979 Devrimi İran için sadece bölgesel ve küresel düzeyde değil, aynı zamanda ülke içinde de önemli değişimlerin yaşandığı bir süreci beraberinde getirdi. Pehlevi yönetiminin ardından kurulan İslam Cumhuriyeti bu süreçte kendine has bir yönetim anlayışı, anayasal kurumlar ve bürokratik yapı ortaya çıkardı. Kurumsallaşma aşamasında meydana gelen en önemli yeniliklerden biri de iç ve dış politikada olduğu kadar ekonomik alanda de etkili olan DMO’nun kurulması oldu.
DMO’nun kuruluşu
Muhammed Rıza Pehlevi’nin ülkeyi terk etmesi üzerine rejim değişikliği gerçekleşmiş olsa da, yeni kurulan nizamın korunmasını ve devamlılığını sağlamak devrim kadrolarının en büyük endişelerinden birisi olmuştur. Devrimin hemen öncesinde ordu tarafsızlığını ilan etmiş, fakat yeni kurulan nizamın tanımladığı iç ve dış tehdit korunabilmesi için, doğrudan devrim rehberine bağlı olan ve devrimin ideolojisini sahiplenen bir yapının oluşturulmasının gerekliliğine dair fikirler ortaya atılmıştı. Süreç bu tartışmalar eşliğinde ilerlerken Ayetullah Humeyni 22 Nisan 1979 tarihinde DMO’nun kurulmasıyla ilgili bir emir verdi ve 6 Mayıs 1979 tarihinde DMO’nun görev tanımı ve yapısı resmen oluşturuldu. DMO İran İslami Şura Meclisi’nin 6 Eylül 1981 tarihinde 49 maddeden oluşan “İslam İnkılabı Muhafızları Ordusu Tüzüğü”nü onaylamasıyla anayasal bir zemin kazandı. DMO 17 Eylül 1985 yılında kara, hava ve deniz kuvvetleri olarak 3 ana bölüme ayrıldı.
DMO’nun siyasal ve ekonomik alanda güç kazanması
İran Devrimi’nin ilan edilmesinden hemen önce, Şah döneminden kalan Ordu her ne kadar tarafsızlığını ilan etmiş olsa da, en mobilize silahlı güç olmak itibarıyla İslami gruplar ve devrim kadroları için en büyük tehlikeyi doğal olarak yine bu yapı oluşturmaktaydı. 11 Şubat 1979 tarihinde İslami kadrolar tarafından devrimin başarıyla gerçekleştirildiği ilan edilmiş ve yeni nizamın korunması için İslam devletinin ideolojisine bağlı kadroların ve gönüllü gençlerin oluşturduğu silahlı direniş gruplarının, DMO çatısı altında birleştirilmesi kararlaştırılmıştı.
DMO kurulduğu ilk yıllarda Velayet-i Fakih çizgisine bağlı bir şekilde, müesses nizamın tesisi ve rejimin güvenliği için ülke genelinde gerçekleştirilen ayaklanmaların bastırılmasında çok önemli faaliyetler gerçekleştirdi. Bu dönemde özellikle Kürdistan bölgesinde meydana gelen ayaklanmaların bastırılmasında önemli bir rol oynadı. Bunun yanı sıra Arap ve Beluçların yaşadığı bölgelerde ve Tebriz’de meydana gelen olaylarda da rejimin kontrolü sağlaması adına önemli görevler icra etti.
Devrimin henüz gerçekleştirildiği ve nizamın yeni tesis edilmeye çalışıldığı bu süreçte patlayan ve 8 yıl süren Irak Savaşında, İran yüzbinlerce insanını ve devrimci kadroların önemli isimlerini kaybetti. Fakat bu savaşın DMO’ya kazandırdığı şey, ülkede milliyetçi duyguların ön plana çıkmasıyla birlikte, özellikle gençler arasında DMO’ya gönüllü katılımın artması oldu. Bugün Devrim Rehberi Ali Hamaney’den Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye, eski Cumhurbaşkanları Haşimi Rafsancani’den Mahmud Ahmedinejad’a ya da Kudüs Gücü eski komutanı Kasım Süleymani’den DMO eski komutanı Muhsin Rızai’ye kadar birçok önemli kişi, o dönem İran-Irak Savaşı’nda ve DMO yapılanması içinde aktif olarak yer almış isimlerdir.
Haşimi Rafsancani dönemi (1989-1997) Irak Savaşı sonrasında ülkenin yeniden yapılanması ve dış politikada uluslararası alana açılma siyasetinin öncelendiği bir süreç oldu. DMO ise askeri alanda gösterdiği varlığını, ekonomik faaliyetlerde de aktif bir şekilde göstermeye başladı. Hem büyük bir insan gücü ve mobilize bir yapıya sahip olması hasebiyle ülkenin yeniden kalkınmasında hem de yeni süreçte ülke siyaseti üzerindeki etkisinin azaltılması maksadıyla, Rafsancani, cumhurbaşkanlığı döneminde DMO’ya çok büyük alt yapı ihaleleri vermişti. 14 Aralık 1989 tarihinde Ayetullah Hamaney’in talimatıyla kurulan Hatemul Enbiya Karargâhı, o dönemden bugüne DMO’nun askeri, bilimsel ve ekonomik faaliyetlerinin temelini oluşturan en önemli kuruluşlardan biri oldu. DMO’nun ülke ekonomisindeki yükselişi Rafsancani döneminde önemli bir noktaya ulaşmış ve bu süreçte siyasal alan içindeki etkisi açısından, Ayetullah Humeyni’den sonra Devrim Rehberi olan Ali Hamaney ile önemli bir dirsek teması kurulmuştu.
Seyyid Muhammed Hatemi döneminde (1997-2005) reform ve liberal ekonomi girişimleri ve sivil toplumun bu yöndeki talepleri kendisini daha fazla göstermeye başladı. Hatemi’nin uluslararası alanda dışa açılım hedefleri de yine bu dönemde müesses nizamın asli unsurlarından birisi olan DMO ile derin fikir ayrılıklarının yaşandığı bir süreci beraberinde getirdi. DMO’nun hem ekonomik anlamda hem de politikaya yön verme anlamında daha etkin bir güce sahip olmaya çalıştığı bu dönemde, muhafazakâr kesim ve siyasetçilerle daha yakından temas kurulmaya başlandı. DMO’nun “devrimin ilkelerinden sapıldığı” düşüncesiyle sürece daha müdahaleci bir şekilde yaklaştığı bu dönemde, 1999 yılında Tahran Üniversitesi yurtlarına yapılan müdahalede, bu ayrışma daha somut bir şekilde ortaya çıktı. Bu süreç DMO’nun hem ekonomide hem de siyaset alanında daha müdahaleci davrandığı bir dönem oldu.
Mahmud Ahmedinejad dönemi (2005-2013) DMO’nun iç ve dış politikadaki etkinliğini daha aktif bir şekilde sürdürdüğü bir dönem oldu. Yaşanan bölgesel gelişmeler nedeniyle bu dönem İran’ın olaylara güvenlik endişesi çerçevesinde baktığı ve bu yüzden DMO’nun hem içeride hem de dışarıdaki olaylara daha fazla müdahil olduğu bir dönemdi. Özellikle 2009 yılında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan ve “Yeşil Hareket” olarak adlandırılan gösterilerin bastırılması esnasında, DMO bu olaylara özellikle Besic güçleriyle müdahale etmiş ve 2009 yılından günümüze kadar ulaşan, Reformcu-Muhafazakâr siyaset anlayışları arasında önemli bir siyasal kriz yaşanmıştı.
Hasan Ruhani 2013’te İran’ın ABD ambargolarıyla ekonomik buhran yaşadığı bir dönemde göreve başladı. Ruhani ilk döneminde, İran’da ekonomik faaliyetleri geliştirecek ve İran’ın uluslararası alana daha fazla açılacağı bir süreç başlatmak istemişti. Barack Obama döneminde ABD ile, Ruhani ve ekibinin büyük bir başarı olarak gördüğü Nükleer Anlaşma masasına oturulmuştu. DMO ve muhafazakâr kesimin ağır bir şekilde eleştirdiği bu anlaşma, günümüzde de “ülkeye ihanet miydi, değil miydi?” şeklinde tartışılan bir soruna dönüştü. Bu süreç boyunca yaptığı konuşmalarda DMO komutanlarının siyasete etkisine ve ekonominin sivilleşmesi gerektiğine değinen Ruhani, ilk döneminde müesses nizam ile birçok defa karşı karşıya geldi. Ruhani’nin seçim döneminde verdiği vaatler sonrasında toplumsal, siyasal ve ekonomik alanda gerçekleştirmek istediği birçok reform adımı da yine müesses nizamın güvenlik filtrelerine takıldı.
DMO ile Devrim Rehberi arasındaki homojen ilişki ve buna ek olarak muhafazakâr kesim tarafından yoğun eleştirilere maruz kalması, Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanlığının ikinci dönemine, müesses nizamla büyük çatışmalara girmeyen bir profille devam etmesine neden oluyor. Son dönemde yaşanan bölgesel ve küresel krizler ise özellikle siyaset üzerinde müesses nizamın etkinliğini daha da artırdı. Geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleşen son meclis seçimlerinde muhafazakârların meclise çok güçlü şekilde girmeleri, İran’da yeniden muhafazakâr ve güvenlik eksenli bir siyasetin izleneceğinin ipuçlarını veriyor.
DMO’nun ekonomik gücü
İran’da tedricen eriştiği siyasi gücünün yanı sıra önemli bir ekonomik gücü de kontrolünde bulunduran DMO, kendine bağlı veyahut yakın şirketlerle, İran ekonomisinin büyük bir kısmında doğrudan veya dolaylı olarak söz sahibi. Ancak İran’daki ekonomik faaliyetlerin yüzde kaçının DMO’nun kontrolünde olduğuna dair resmi bir veri bulunmuyor. Resmi olmayan kaynaklar DMO’nun ülke sathındaki ekonomik faaliyetlerden yüzde 30 ila yüzde 60 arasında pay aldığını iddia ediyor. Birbirinden farklı kaynaklara dayandırılan verilere göre, ortalama bir değerleme yapılacak olursa, DMO’nun İran ekonomisinin yüzde 45-50’sini kontrol ettiği söylenebilir. DMO’nun ekonomi içindeki bu payı özellikle petrokimya ve ağır sanayi olmak üzere bankacılık, medya, gıda ve telekomünikasyon gibi sektörlere dağılmış durumda.
DMO’nun ülkede önemli düzeyde ekonomik güce ulaşması İran-Irak Savaşı’ndan hemen sonraki süreçle birlikte başlamış ve Haşimi Rafsancani dönemiyle başlayan ekonomik alandaki etkinlik ikinci sıçramasını Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı döneminde yaşamıştı. Ahmedinejad’ın aşırı muhafazakâr tutumu ve daha önce DMO’da görev almış olması, sekiz yıllık süreçte her iki tarafı da birbirine daha fazla yakınlaştırmış, DMO bu dönemde ekonomik olarak 247 önemli projeye imza atmıştı. 2 milyar 96 milyon dolar değerindeki Güney Pars petrol havzasındaki 14, 15 ve 16 numaralı ünitelerin işletim hakkı, 1 milyar 300 milyon dolar değerindeki 900 kilometrelik doğalgaz boru hattı ihalesi, Tahran metrosundaki bazı hatların yapımı ve kamuya ait İran Telekomünikasyon Şirketi’nin yüzde 51’lik payının DMO’ya yakın bir şirkete verilmesi bu dönemdeki önemli projelerdendi.
1979 İran Devrimi sonrasındaki tarihsel süreçte DMO’nun bir dizi kazanımlar elde etmesi, onun sadece ekonomik alandaki faaliyetlerinden kaynaklanmıyor. Buna ek olarak İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 147. maddesinin ülke içindeki silahlı güçlerin barış zamanında üretim faaliyetlerinde bulunabilmesinin önünü açması, bu ekonomik gücün kaynağının yasal dayanağını oluşturdu ve bu gücü garanti altına aldı.
Havalimanının kapatılması
DMO ülkedeki ekonomik faaliyetlerin yarısını kontrolünde tutmakla beraber, ekonomik faaliyetlere müdahale de edebiliyor. Örneğin 2003 yılında reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde, Tahran’ın güneyinde inşa edilen İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı’nın işletme hakkını İran Ulaştırma Bakanlığı’nın açtığı ihale sonucu Türk şirketi TAV kazanmış, fakat resmi açılış töreninde, DMO ilk uçağın inişine izin vermeyip DMO’ya bağlı savaş uçakları bu uçağı Tahran’ın iç hatlar havalimanı olan Mehrabad’a yönlendirmişti. Silahlı Kuvvetler Müşterek Komutanlığı gelişen olaylar üzerine bir bildiri yayınlayarak havalimanı işletme hakkının yabancı bir şirkete verilmesinin ulusal güvenliğe aykırı olduğunu belirtmişti.
Borsanın en değerli şirketleri ve bütçedeki pay
Ülke içinde büyük bir ekonomik güce sahip olan DMO, Ortadoğu’nun önemli borsalarından biri olan Tahran Borsası’ndaki en değerli şirketlerin hisselerini de elinde bulunduruyor. Bu şirketlerin başında, DMO’nun ekonomik faaliyetlerinin merkezi olan Hatemul Enbiya Yapı Karargâhı, enerji şirketi Oryantal Oil Kiş, inşaat şirketi Kaim Yapı Karargâhı ve DMO’nun Kudüs Gücü’ne bankacılık hizmetleri veren Ensar Bankası geliyor.
Elinde hisselerini bulundurduğu şirketlerden elde ettiği gelirin yanı sıra DMO İran mali bütçesindeki güvenlik ve savunma harcamalarından da kayda değer bir pay alıyor. DMO 1398 (2019) yılının mali bütçesinden 15,2 trilyon tümen (resmi devlet kuru bazında 3,6 milyar dolar) pay almıştı. 1399 (2020) yılında ise bu meblağ yaklaşık yüzde 20 artarak 18,3 trilyon tümen (resmi devlet kuru bazında 4,3 milyar dolar) oldu.
ABD ambargoları ve DMO
ABD’nin Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) ayrılmasıyla beraber 8 Mayıs 2018 tarihinde açıklanan ve çift zamanlı adaptasyon sürecine tabii olan ambargolar, İran ekonomisine büyük çapta zarar veriyor. DMO’yu terör listesine alan ABD, bu hareketiyle bir nevi psikolojik savaş başlatarak DMO’yu ve ona yakın tüzel ve gerçek kişileri hedef tahtasına yerleştirdi. Bu süreçte ABD DMO’ya yakın iş adamlarını ve şirketleri yaptırım listesine alarak DMO’nun finansal kaynaklarına ket vuruyor. İran’ın savunma, füze ve mühendislik sektörlerinde etkili olan uluslararası bağlantılı birçok şirket, ABD Hazine Bakanlığı tarafından bu yaptırımlar kapsamına alındı. Bunun yanı sıra İran Havayollarına ait birçok uçak, yurtdışı uçuşlarında, ülkeye geri dönebilmek için bulunduğu havalimanlarından yakıt satın almak istediğinde problemler yaşamıştı. Ambargolardan sonra gelişen süreçten bu yana DMO’nun ekonomik olarak ne kadar zarara uğradığını net bir şekilde tespit etmek, DMO’yla ilgili resmi ekonomik verilere ulaşılamaması sebebiyle epey zor.
Sivil ve liberal bir ekonomi modeli mümkün mü?
İran’da ekonomik liberalizm adımları 1989 yılından itibaren dönemin Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani ile başlamış ve ardılı olan reformcu cumhurbaşkanları Muhammed Hatemi ile Hasan Ruhani dönemlerinde de devam etmiştir. Günümüze kadar gelen bu süreçte, Batı ile yakınlaşıp tarihsel ve yapısal sorunları çözmek isteyen reformcu kanadın İran’ı yabancı sermayeye açma ve ekonomiyi sivilleştirme yönündeki çabaları hem iç siyasette müesses nizamın kontrolündeki dengeler hem de ABD öncülüğündeki uluslararası ambargolar sebebiyle gerçekleştirilemedi.
İran’da reformcu kanat Batı dünyası ile sorunları çözmek ve ekonominin yapısal problemlerini bertaraf etmek için ekonomik liberalleşmeyi destekliyor. Fakat müesses nizamın temel aktörleri, ekonomik liberalleşmeyi “devrim ilkelerine zarar vermek” ve “ülke ekonomisinin yabancıların kontrolüne geçmesi ihtimali” sebebiyle kabul etmiyor. Özellikle ülke ekonomisi üzerinde önemli bir güce sahip olan DMO, başta özelleştirme politikaları olmak üzere ekonomik liberalleşmenin muhalifleri arasında yer alıyor.
Ülke içindeki önemli askeri gücüne ve doğrudan Devrim Rehberi’ne bağlı olması hasebiyle elinde bulundurduğu siyasi gücüne, ekonomik alan içindeki faaliyetleri ve kapasitesi de eklenince, DMO birçok sektördeki ekonomik faaliyetlerde tekel konumuna geliyor. DMO’nun bu gücü özellikle yabancı yatırımcılar için ekonomik anlamda bir güvensizliğe ve haksız rekabete yol açıyor. DMO’nun ülke ekonomisindeki bu baskın konumu, reformist kanadın “İran ekonomisini liberalleştirme” çabalarına da önemli bir direnci beraberinde getiriyor.
Bu nedenlerden dolayı, müesses nizamla ideolojik bağları güçlü olan bu yapıyı ekonomik alanlardan uzaklaştırmadan, ekonomik liberalleşme politikalarını uygulamak ya da İran ekonomisi için böylesi bir beklenti içinde olmak rasyonel bir tutum olmayacaktır.
*
[Abdullah Sayın Tahran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisansüstü çalışmalarını sürdürmektedir]
[Birkan Kemal Ertan çalışmalarını ekonomi teorisi ve İran ekonomisi alanında sürdürmektedir]
HABERE YORUM KAT