İran ajanları
Birkaç gündür tartışılan İranlı ajanlar konusu, artık mahkemeye intikal ettiği için iddianın ötesine geçmiş bulunuyor.
İran istihbaratına çalıştığı gerekçesiyle salı günü gözaltına alınan 9 Türk vatandaşı önceki gün Erzurum'da hakim karşısına çıkarıldı. 9 kişiden 7'si, 'devletin güvenliğiyle ilgili bilgileri servis etmek ve bu amaçla örgüt kurmak' suçundan tutuklandı.
Medyaya yansıyan bilgilere bakılırsa, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bir yıldır yürüttüğü soruşturma kapsamında ortaya çıkarılan bir casusluk bu. 28 Ağustos'ta Iğdır, Ağrı, Van ve Kocaeli'ndeki eşzamanlı operasyonlarla İran istihbaratına çalışan casuslar gözaltına alınıyor. Bu kişilerin, GPS yöntemiyle bazı asker ve polis noktalarının koordinatlarını PKK'ya verdiklerinin tespit edilmesi, olayı casusluğun ötesinde düşmanlık çizgisine taşıyan bir durum. Ajanların üzerinden çıkan fotoğraf ve GPS işaretlemelerinin olduğu kritik devlet kurumlarına PKK'lılarca saldırı yapıldığı da çok önemli başka bir detay. Bir yıl önce tutuklanan iki İranlı ajandan ele geçirilen görüntü ve GPS noktalarına da temmuz ayında terör örgütü tarafından roketatarlı saldırı yapıldığı rapor edilen bilgiler arasında.
Ajanlara yönelik operasyon, geçen yıl bir minibüsün, İl Jandarma Komutanlığı'nın fotoğrafını çekerken yakalanmasıyla başlıyor. Araçtan Shahram Zargham Khoeı ve Mohammad Reza Esmaeılpour Ali Malek isimli iki İranlı ajanının yanı sıra Bilal Tanrıkulu isimli bir Türk vatandaşı çıkıyor. Ajanlarda, MİT Iğdır Bölge Müdürlüğü binası, valilik konağı, askerlik şube başkanlığı, Iğdır Cezaevi gibi kurumlara ait fotoğraflar bulunuyor. Ajanların kameralarında, İran'a bilgi sızdıran birçok Türk vatandaşının görüntülerine ulaşılıyor. Görüntülerde, PKK'lılarla yapılan görüşmeler de yer alıyor. Savcılık, kayıtlardaki görüşmeleri MİT'e göndererek, tercüme edilmesini istiyor. MİT'in mahkemeye ulaştırdığı inceleme, görüntülerdeki kişilerin İran'a çalıştığını, konuşmaların İran ajanlarıyla PKK'lılar arasında geçtiğini doğruluyor. Sanıkların ev ve işyerlerinde 'gizli' dokümanlar, sınırdaki güvenlik birimlerine ait görüntüler ve silahlar bulunuyor.
İran'ın ayrıca, bu yılki Nevruz kutlamaları sırasında bölgeye 100 ajan gönderdiği; bu kişilerin PKK yöneticileriyle irtibat kurdukları; bölgede ayaklanma çıkaracak bilgileri derlemeye, ülke aleyhine gizli belgeleri temin edip sızdırmaya, Suriyeli muhalifler ve hükümet aleyhine bilgi toplamaya çalıştığı tespit ediliyor.
İran ajanlarının casusluk yaparken yakalanması, dış politikada Türkiye'yi zora sokacak derecede İran'la yakınlaşmayı sorunlu görenler için hiç şaşırtıcı olmadı. Ama tarihi tecrübeyi göz ardı ederek Tahran ile Ankara arasında stratejik ilişki kurulabileceğini düşünenler için bu gelişmenin büyük hayal kırıklığı yaşattığına kuşku yok.
AK Parti iktidarı, yakın zamana kadar İran'a o kadar kredi verdi ve güvendi ki, bunu sadece Güvenlik Konseyi'nde İran lehine oy vererek göstermedi. Türkiye ayrıca, bu ülkeyle "Terörizm, Organize Suç ve Uyuşturucu Kaçakçılığına Karşı İşbirliği Anlaşması" imzaladı. Geçen yıl Meclis'ten geçerek Mart 2011'de Resmi Gazete'de yayınlanan bu anlaşma, iki ülkenin teröre karşı istihbarat paylaşımı dahil her alanda işbirliğini öngörüyordu. Ama bugün anlaşıyor ki, daha anlaşmadaki mürekkep kurumadan İran istihbaratı Türkiye aleyhine PKK'ya yardım etmeye başlamış. Nitekim PKK'nın Şemdinli saldırısından sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da İran'ın rolüne dikkat çekmişti. Ayrıca Genelkurmay Başkanı dahil pek çok İranlı yetkili de bir süredir Türkiye'yi tehdit eden mesajlar veriyordu.
Aslında İran'ın PKK'ya desteği ve Türkiye'ye karşı bu tutumu, Suriye krizinde iki ülkenin ters düşmesiyle başlamış değil. İran'ın casus faaliyetlerinin, ilişkilerin nispeten iyi olduğu, karşılıklı üst düzey ziyaretlerin sürdüğü bir yıl önce başlamış olması ilginç değil mi?
Şamil Tayyar'ın Kürt Ergenekonu kitabına bakılırsa, İran-PKK ilişkilerinin hiç de yeni olmadığı görülür. Kitapta, "Türkiye'nin nükleer meselede ABD ve İsrail'e rağmen İran'a yardımcı olmasına rağmen Tahran'ın PKK'yı tercih ettiği; bunu istihbarat oyunları ile örtbas etmeye çalıştığı" belirtiliyor. Cemil Bayık ve Mustafa Karasu'nun İran'la ilişkilerdeki rolüne değinen Tayyar, şöyle diyor: "Türkiye, Suriye'ye tavır alınca, İran, Türkiye ve PKK'yı aynı anda idare eden bir oyun sahneledi. İran'ın PKK ile mücadeleye destek verdiği iddiası doğru değil. Örgüte desteği, 1982'den beri kesintisiz sürdü."
Acı da olsa tablo bu. Önemli iki bölge ülkesi olarak Türkiye ve İran'ın, birbiriyle iyi geçinmesi ve kategorik olarak düşmanca davranmaması ikisinin de lehine. Ama bu iyi niyet, karşılıklı olmak ve saflığa varmamak kaydıyla... [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT