Irak'ta Tarihî Eserleri ve Kütüphaneleri Kim Yok Etti?
Günlerdir IŞİD'in Musul'da bir müzede gerçekleştirdiği 8. yüzyılda yaşayan ikonoklastların yaptıklarına benzer "put kırma" eylemlerinin görüntüleri konuşuluyor. Birkaç adam ellerindeki balyozlarla insan ya da tanrı heykellerini parçalıyorlar. Sonra alçı heykeller tuz buz oluyor. Ertesi gün ise örgütün Musul'da 8 bin nadide el yazma eserin bulunduğu bir kütüphaneyi yaktığı iddia edildi. Tüm bunlar İranlı General Kasım Süleymanî önderliğindeki Şii milislerin ve Şii Irak Ordusu'nun Selahattin Eyyubi'nin ve Saddam Hüseyin'in doğum yeri Tıkrit'e 30 bin kişiyle düzenlediği saldırı sırasında gerçekleşti.
Dünya medyasında "İslamcıların tahammülsüzlüğüne vandalizmine bağladığı ve sık sık Taliban'ın yıktığı Buda heykeline gönderme yapıldığı" bu tartışma sürerken Erdoğan'da tepkisini en sert tonda dile getirdi. Cumhurbaşkanımızın değerli danışmanlarının onu tarihi mirasımızın korunması konusunda ciddi bir şekilde bilgilendirdiğini kabul etmeliyiz. Müsaade ederlerse bu mirasımız hakkında kısa bir yakın tarih hatırlatmasında bulunmak isterim.
2004 yılında İstanbul'da "Kültürel Miras Kavramının Yeniden Tanımlanması ve Korunması" başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenlenmişti. Konu Mezopotamya ve hassaten Irak'taki tarihi mirasın korunmasıydı. Toplantıya Bağdat Müzesi’nin eski müdürü Nawala al Mutawalli ile birlikte Batılı akademisyenler de katılmışlardı. Mutawalli, tüm hazinelerinin ellerinden alındığını, yağmalandığını savaş esnasında dahi gözü gibi korumaya çalıştığı mirasının birkaç gün içerisinde nasıl yok edildiğini hüzünlü bir ses tonuyla anlattı. Aynı salonda, çalınan bu eserlerin götürüldüğü Batıdaki müzelerin görevlileri ve Batılı müzayedeciler de bulunuyordu. Savaş öncesinde Irak Müzeler Genel Müdürü görevini yürüten ve daha sonra bu "planlı çalma" eylemlerinde sorumluluğu olduğu iddia edilen Iraklı Süryani Donny George Youkhana da bulunuyordu. Donny George, Londra ve New York sanat çevreleriyle yakın ilişkisi olduğunu gizlemiyor ve savaş öncesinde ABD Ordusuna "tarihi eserlerin ve ören yerlerinin ayrıntılı birer haritasını" verdiğini söylüyordu. Maksadının "bombardımandan koruma" olduğunu iddia etse de, ABD Ordusu bu haritalar sayesinde tüm mirası elleriyle koymuş gibi bulmuşlardı. Mutawalli adeta yalvarır gibi konuşuyordu: "Onlar sadece bizim değil, Sümerlerin, Asurların, Babillilerin dünyanın kültürel mirasıdır. Hazinelerimizi geri verin" diyordu.
"Hem işgalci, hem hırsız hem de küstah"
Toplantıya Chicago Üniversitesi'nden katılan profesör McGuire Gibson'ın sözleri damga vurdu: "Kusura bakmayın, evet elimizde bulunan eserler sizin müzelerinizden çalınmış. Fakat ülkeniz güvenli değil. Size geri veremeyiz." Bu Amerikalı sözde akademisyenin sözleri beynimde uğuldamaya başlamıştı. Ülkesinin askerleri adeta hatıra magnet alır gibi Sümer tabletlerini sırt çantalarında ABD'ye götürüyordu. Bu yapılanlar "kitlesel ve örgütlü hırsızlık eyleminin" en küçük kısmı olduğu için Amerikan askerleri, çaldıkları tabletleri havalimanlarında gizleme ihtiyaçları dahi duymuyorlardı.
Gibson'ın bu küstahça sözlerinden sonra söz istedim. İTÜ'deki hocalarımın şaşkın bakışları altında şu sözleri söylediğimi hatırlıyorum: "Topraklarımızı işgal eden sizlersiniz. Şimdi ise bizden çaldıklarınızı geri vermemek için Irak'ın güvensiz olduğunu söylüyorsunuz. Hem işgalci, hem hırsız hem de küstahsınız." Al Mutawwalli hanım, ayağa kalkarak "Siz Iraklı mısınız yoksa, topraklarımız dediniz de" diye sordu. "Hayır" dedim. Bağdat'ın, Şam'ın, Buhara'nın tıpkı İstanbul kadar bizim topraklarımız olduğunu söylediğimde yüzündeki tebessümü hatırlıyorum. Fakat Donny George, ayağa kalkarak şöyle bağırdı: "El Kaideci bu adam!"
Kütüphaneleri yaktılar, 200 bin eseri çaldılar
ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak'ı işgalinden kısa bir süre sonra 2003 yılının 8 Nisan günü ABD tankları Bağdat'a girdiler. Toplu imha ve yağma da böylece başladı. Irak Ulusal Müzesi, Saddam Sanat Merkezi, Bağdat Üniversitesi o gece sabaha kadar tamamen yağmalanmıştı. Ortadoğu'nun en büyük müzesi olan Bağdat'taki Ulusal Müze'den yaklaşık 15 bin parça tarihi eserin çalındığı biliniyor. Amerikan askerleri ve çapulcuların o kadar gözleri dönmüştü ki, Bağdat Hayvanat Bahçesi'ndeki 700 hayvanın tamamına yakını öldürülmüştü. 2005'e kadar Irak müzelerinden bu yağma ile çalınan envantere kayıtlı eserlerin sayısı yaklaşık 200 bin olmuştur. Bu eserlerin çoğu, Mezopotamya uygarlıklarına, Asur, Babil, Sümer, Ur uygarlıklarına ait şaheserlerdi.
Irak'ta ABD-İngiliz askerleri ve önlerine kattıkları koleksiyonerler 500 bin ciltlik koleksiyonu ve 4 bin 412 el yazması ve 2 bin 618 periyodik yayın ile dünyanın en önemli arşivlerinden biri olan Milli Kütüphaneyi önce yağmaladılar sonra ise yaktılar. 600 bin cilt kitap barındıran Basra Kütüphanesi'nin akıbeti ise hiç bilinmedi.Bağdat Arkeoloji Müzesi ve Osmanlı Kışlası'ndan sonra Irak'ın en önemli kültür kurumlarından Milli Kütüphane 'Bilgelik Sarayı' olarak adlandırılıyordu 1920 yılında kurulmuştu. 1924'te ise 'Milli Kütüphane' adını almıştı. 1961 yılından bu yana kütüphanede Irak'ta yayımlanan bütün eserlerin bir nüshası da toplanıyordu.
State Hermitage’de araştırmalar yapan Arkeolog Natalya Kozlova Irak'taki tarihi mirasın yok edilmesiyle ilgili şu çarpıcı analizi yapmıştı : “Daha deşifre edilmeyen binlerce tablet yere serilmişti. Bu tabletler artık yok. Müze mekânına atılan bombaların infilak etmesinden sonra hiçbir tablet kalmadı. Saddam Hüseyin döneminde Irak’ın sanatsal/kültürel abidelerinin korunduğu kabul edilmelidir. Çünkü kendi yönetim faaliyetinde eskiden bu coğrafyada hüküm süren krallıkların ihtişamıyla doğrudan bağ kuruyordu. Saddam, ülkesinde bulunan abidelerle yalnızca gurur duymuyordu, aynı zamanda, bu eserler üzerinde vurgun yapmaya çalışanlara ciddi cezalar veriyordu, kazı çalışmalarına, araştırmalara ve kültürel mirasın korunmasına önemli miktarlarda bütçe tahsis ediyordu. Kendi topraklarının bir parçası üzerinde kontrolü kaybettiği zaman, yani 1991 savaşından sonra, ülkesinde bulunan eserlerin durumu daha da kötüleşti."
ABD'nin Irak'ın tarihi varlığına karşı başlattığı bu ilk kıyım değildi. The Art Newspaper’da çıkan bir makalede de Amerikalı bir yazar şunları söylüyordu: Amerika hiç çekinmeden Ur Zigguratlarını 1991’de vurdu. Hiç bir şey denetlenemiyor. Amerika ve İngiltere UNESCO’nun denetimlerini engelliyor” Aslına bakarsanız, 19. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da kurulmuş pek çok müze de, işgal edilen çalınan eserlerle oluşturulmuştur. Napolyon, Mısır seferi sırasında yüzlerce nadide eseri Paris’teki Louvre Müzesi’ne götürmek için gemiye yüklemişti. Daha sonra İngilizler bu eserleri Fransızlardan alarak British Museum'u doldurdular.
Dünya kültürel mirasının savaşlarda dahi korunması “Silahlı Çatışmalarda Kültürel Mirasın Korunması” adıyla 1954’te Hollanda’nın Lahey kentinde imzalanan bir konvansiyonla hukuki olarak teminat altına alınmıştır. Bu anlaşmaya ABD ve İngiltere imza koymadılar. Oysa ki, 19. yüzyılın başından bu yana bu iki devletten daha fazla hiçbir ülke istilacı olmamıştır.
IŞİD'in tahrip ettiği heykellere gelince, Musul'un eski valisi yaptığı açıklamada tahrip edilen eserlerin alçıdan yapılmış röprodüksiyonlar olduğunu söyledi. Yani eserler asıllarının kopyalarıydı. IŞİD militanlarının bundan haberi var mıydı, bilinmez. O kişiler IŞİD militanı mıydı? Yoksa daha önce çalınan envantere kayıtlı eserleri daha kolay pazarlayabilmek için üretilmiş bir mizansen miydi, şimdilik bilmiyoruz.
Bildiğimiz bir gerçek var ki o da; tarihimize, mirasımıza, kültürümüze ve sanat eserlerimize asıl düşmanlık edenlerin, üzerine kasıtlı olarak projeksiyon tutulanlar değil; o projeksiyonu ellerinde tutarak gerçek hırsızı saklamaya çalışanlar olduğudur.
YAZIYA YORUM KAT