Irak'ta İran'ın Psikolojik Harp Etkisi
“Süleymani sonrası dönemde İran’ın psikolojik harp stratejisi ABD’yi misillemeye zorlamak ve ABD’nin Irak’ın egemenliğini ihlal ettiğini göstermek ve dolayısıyla ABD askeri birliklerinin meşruiyetini sorgulatmak amacını taşıyor.”
Analiz: Fatih Oğuzhan İpek / AA
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi (HŞ) Heyet Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis’in Irak’ta 3 Ocak 2020’de ABD hava saldırısında ölmesinin ardından, İran Irak’ta ABD’ye karşı yeni bir strateji uygulamaya başlamış durumda. İran’ın yeni stratejisinin kökeni, ABD askeri birliklerinin Irak’tan sınır dışı edilmesi için Süleymani ve Mühendis suikastının oluşturduğu ABD karşıtı siyasi atmosferi kullanmaya dayanıyor. Bu bağlamda Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde İran, ABD ile psikolojik harbe girmiş bulunuyor. Bu minvalde İran hem HŞ içindeki bilinen Şii milis gruplardan ayrı ortaya çıkan üç Şii milis grup hem de kendine yakın Şii siyasi gruplar aracılığıyla, ABD askeri birliklerinin Irak’tan çıkarılması için yeni bir psikolojik harp başlatmış durumda.
İran ABD’ye karşı psikolojik harp stratejisini, Irak’ta ABD askeri birliklerinin meşruiyetine halel getirmenin yanı sıra Mustafa Kazımi hükümetinin gelecek Haziran’da ABD ile yapacağı görüşmelerden İran’ın Irak’taki çıkarları aleyhine bir sonuç çıkmasını engellemek adına kullanıyor. İran bir taraftan Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde, Irak’taki İran yanlısı Şii milis grupları tek bir platform altında toplamak için “Irak’ta İslam Direnişi” söylemini öne çıkardı. Diğer taraftan ise Mustafa el-Kazımi’ye destek verirken onun İran yanlısı Şii milislere karşı hareket etmesi ya da Irak’ı ABD eksenine sokması durumunda, “Irak’ta İslam Direnişi” milis gruplarının Kazımi’nin hükümetinin geleceğini tehlikeye atacağı sinyalini verdi.
İran karşıtı gösteriler ve Irak’ta İslam Direnişi platformu
Irak’ta Ekim 2019’da başlayan gösteriler neticesinde istifa etmek durumunda kalan Adil Abdulmehdi hükümeti geçici hükümet olarak devam ederken ABD-İran gerilimi tırmanmaya başladı. Irak’ta 27 Aralık’ta İran yanlısı Şii milislerin ABD üssüne yönelik saldırısı, ABD-İran geriliminin devrilen ilk domino taşı mesabesindeydi. ABD’nin karşı saldırısı üzerine İran yanlısı Şii milisler ABD elçiliğini bastı. 3 Ocak’ta bu hadiseye karşılık ABD’nin DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve HŞ Heyet Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis’e suikast düzenlemesi, İran’ın yeni bir strateji geliştirerek ABD’nin Irak’taki askeri birliklerinin meşruiyetini sorgulamaya açmasına imkân verdi. Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde İran’ın yeni stratejisi hem ABD’nin askeri birliklerinin meşruiyeti ve mevcudiyeti hem de İran karşıtı gösteriler nedeniyle sarsılan siyasi nüfuzunu tahkim etmeye matuftu.
25 Ekim’de ikinci dalgası başlayan hükümet karşıtı gösteriler, bir zaviyeden İran karşıtı gösterilere de sahne olmuştu. İran yanlısı Şii milis örgüt binaları ve İran Konsolosluğunun kundaklandığı bu dönemde, İran’ın nüfuzuna bir meydan okuma gelmişti. İran’ın nüfuzunu tahkim etmesini sağlayan hadise, ABD’nin Süleymani ve Mühendis’e yönelik suikastıydı. Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde İran, Irak’taki ABD varlığını hedef alan “Irak Direniş Cephesi” isminde yeni bir platform oluşturdu. Bu platform resmi bir örgütlenme olmaktan ziyade, İran yanlısı Şii milisler arasında gayri resmi bir ittifaktır. Irak Direniş Cephesi’nin ilk çıktısı, 5 Ocak’ta Irak Parlamentosu’nda alınan, yabancı askeri birliklerin Irak’tan sınır dışı edilmesi kararı oldu. Bir diğer çıktısı ise büyük bir ABD karşıtı yürüyüşün düzenlenmesiydi.
İran’ın ABD’ye karşı psikolojik harbi ve araçları
Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde İran’ın psikolojik harp stratejisi ABD’yi misilleme yapmaya zorlamak ve ABD’nin Irak’ın egemenliğini ihlal ettiğini göstermek ve dolayısıyla ABD askeri birliklerinin meşruiyetini sorgulatmak amacını taşıyor. Bu bağlamda, İran psikolojik harp stratejisinin aracı olarak üç yeni milis örgütü kullanıyor. Bu üç milis grup Usbetu’s-Sairin, Ashab-ı Kehf ve Kadbet’ul Huda’dır. Bunların arasında en öne çıkanı Usbetu’s-Sairin’dir. Süleymani ve Mühendis sonrası dönemde ABD ve koalisyon askerlerinin bulunduğu üslere yapılan 17 saldırının önemli bir kısmını bu gruplar üstlendi. Küçük çaplı gerçekleştirilen saldırılar ABD’nin askeri birliklerini Irak’tan çıkarmak için İran’ın hem silahlı yöntemlere başvuracağını hem de ABD’yi misilleme yapmaya zorladığını gösterdi. Nitekim 11 Mart’ta Usbetu’s-Sairin’in üstlendiği Taci üssü saldırısı sonrasında ABD misillemede bulundu. ABD’nin misilleme saldırısı yalnızca Ketaib Hizbullah’ı hedef almadı, aynı zamanda Irak güvenlik güçleri mensuplarının da ölümüne sebep oldu. Bu durum ABD’nin Irak’ın egemenliğini ihlal ettiği söylemine güç kazandırdı. İran yanlısı Şii milisler ABD’yi misilleme yapmaya zorlayarak, Irak’ta hükümetin ABD askeri birliklerinin sınır dışı edilmesi kararını uygulamaya koymasını istedi. Usbetu’s-Sairin Taci üssü saldırısını üstlense de ABD saldırıdan Ketaib Hizbullah’ı sorumlu tuttu. Mezkûr saldırının hedefleri ve saldırıda kullanılan araçların İran yanlısı Şii milislerinkiyle benzerlikler göstermesinin yanı sıra Usbetu’s-Sairin’in logosu, retoriği ve isminin İran’ın direniş cephesinin bir parçası olarak görünmesi, ABD’yi Usbetu’s-Sairin yerine doğrudan Ketaib Hizbullah’ı hedef almaya sevk etmiştir. Dolayısıyla, İran görünürde geleneksel vekillerini bir kenara bırakıp Haşdi Şabi dışında yeni bir milis örgüt ağına bel bağlamak yerine, onları psikolojik harbin bir parçası olarak öne çıkarıyor. Bu milis grupların ortak noktası ise insansız hava araçlarıyla (İHA) çektikleri videoları psikolojik harbin bir tekniği olarak kullanarak, ABD askerlerinin Irak’tan çıkarılması için silahlı yöntemlere başvuracaklarını beyan etmeleridir.
ABD’nin bazı askeri birliklerini bazı üslerden çekmesi süreci psikolojik harbin bir parçası olarak işlemiştir. ABD’nin hava savunma sistemi olmayan birçok üsse sahip olması, bu üsleri İran yanlısı Şii milislerin saldırılarına karşı savunmasız bırakmıştır. İran’ın Aynul Esed’e yönelik hava saldırısının ardından, ABD Irak’a Patriot hava savunma sistemlerini konuşlandırmak durumunda kaldı. Kovid-19’un gündemde olduğu bir dönemde dikkat dağınıklığından yararlanan ABD hem hava savunma sistemini kurdu hem de askeri birliklerini bazı üslerden çekerek yeniden konuşlandırdı. ABD askeri birliklerini daha büyük ve daha korunaklı üslere yeniden konuşlandırarak risklerini azaltmış oldu. Bununla birlikte, ABD askeri çekilmenin Kovid-19’a karşı savunma amacıyla gerçekleştiğini açıklasa da İran ve İran yanlısı Şii milisler ABD’nin çekilmesini ABD’nin mağlubiyeti olarak görmekte. Nitekim Ketaib Hizbullah ABD’nin askeri birliklerini yeniden konuşlandırmasını onun Irak’ta mağlubiyetinin başlangıcı olarak niteledi.
ABD hem askeri birliklerini daha korunaklı üslere çekerken hem de İran yanlısı Şii milislerin mağlubiyet söylemini kırmaya çalıştı. 1 Nisan’da ABD Başkanı Donald Trump İran veya vekillerinin Irak’ta ABD birlikleri ya da varlıklarına saldıracağına yönelik istihbarat aldıklarını ve eğer bu gerçekleşirse İran’ın çok ağır bir bedel ödeyeceğini belirtti. Buna karşılık, 2 Nisan’da Usbetu’s-Sairin ABD Büyükelçiliği ve Aynu’l Esed askeri üssünün drone ile çekilmiş görüntülerini paylaşarak ABD’ye “gözümüz üzerinde” mesajı verdi. ABD ise yayınlanan videonun eski bir döneme ait olduğunu beyan etti. Aynı zamanda Ketaib Hizbullah’ın komutanlarından Muhammed el-Kevserani’yi DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun bulunduğu üsler ve ABD elçiliğine saldırıları koordine etmekle itham eden ABD, Kevserani hakkında bilgi temin edene 10 milyon dolar ödül verileceğini de duyurdu.
İran’ın Kazımi’ye örtülü desteği
İran’ın ABD’ye yönelik harp stratejisi bir yandan ABD askeri birliklerinin meşruiyetine halel getirmeye yönelik uygulanırken diğer taraftan da yeni kurulacak hükümetin Haziran’da ABD ile yapacağı görüşmelerin İran’ın Irak’taki çıkarları aleyhine bir sonuç çıkarmasını engellemeye matuftur. İran vekilleri üzerinden Kazımi hükümetini şekillendirmek ve Haziran’da yapılması beklenen Irak-ABD stratejik diyaloğundan önce, ABD güçlerinin Irak’tan çıkarılması hakkında Iraklı siyasilerin desteğini artırmak amacıyla, retorik tehditlerden oluşan bir strateji icra ediyor. İran’ın Kazımi hükümetine yönelik politikası bir taraftan Kazımi’nin hükümeti kurmasına destek vermek, diğer taraftan ise Ketaib Hizbullah üzerinden Kazımi üzerinde baskı kurmaktır.
Ketaib Hizbullah, Muhammed Tevfik Allavi’den sonra hükümeti kurma görevinin Mustafa Kazımi’ye verileceği konuşulurken, Süleymani ve Mühendis suikastında parmağı olduğu gerekçesiyle Kazımi’ye karşı çıktı. 30 Mart’ta Kudüs Gücü Komutanı İsmail Gani, Adnan ez-Zurfi’nin hükümeti kurmasını engellemek ve onun yerine Mustafa Kazımi’nin hükümeti kurmasını desteklemek için lobi çalışmasında bulundu. Gani İran yanlısı Şii milislerin Kazımi’ye yönelik muhalefetini yatıştırmış olabilir. Örneğin İran yanlısı Ketaib İmam Ali ve Asaib Ehlul Hak, Gani’nin ziyareti akabinde Kazımi’nin adaylığını engellemeyeceklerini açıkladılar. Gani’nin ziyaretinden sonra İran ana akım medyasında ve İran yanlısı Şii milis açıklamalarında Zurfi, ABD’nin yardakçısı ve uşağı olarak sunuldu.
Mustafa el-Kazımi’ye hükümeti kurma görevi verilmesi İran tarafından olumlu mesajlarla karşılanırken, 11 Nisan’da Ketaib Hizbullah, Kazımi’nin aday gösterilmesini Irak halkının fedakarlıklarını ve haklarını ihlal eden bir gelişme olarak gördüğünü açıkladı. Ketaib Hizbullah’ın İran’la ters açıklamaları ne anlama geliyor? 20 Şubat’ta Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcılığı’na Ketaib Hizbullah Komutanı Ebu Fedek Muhammedevi’yi seçtirmek için nüfuzunu kullanan İran, Kazımi hükümetinin kurulmasına yönelik çift yönlü bir yaklaşım benimsedi. İran bir taraftan Irak’ta siyasi istikrarı isteyen bir taraf gibi görünürken diğer taraftan Ketaib Hizbullah’ın muhalefetini kullanarak, Kazımi’nin hem Şii milislere karşı hareket etmesinin hem de Irak’ın ABD’ye daha yakın durmasının Kazımi hükümetinin geleceğini tehlikeye atacağı mesajını verdi.
Önümüzdeki dönemde ABD-İran gerilimi Irak siyasetinde rol oynamaya devam edecek. İran yanlısı gruplar Kazımi hükümetine Irak’ta ABD birliklerinin azaltılması ya da çekilmesi için baskı yapmaya devam edecek. Bununla birlikte, Irak’ta son zamanlarda DEAŞ’ın terör faaliyetleri nüksederken, Kürt ve Sünni Araplar arasında DEAŞ karşıtı koalisyonla işbirliğine devam etme yönünde bir konsensüs bulunuyor. Kovid-19 salgını ve ekonomik krizle karşı karşıya bulunan Kazımi hükümetinin önceliklerini yakından takip eden ya da baskı altında tutan iki cenah bulunuyor: Bir tarafta Kovid-19 nedeniyle kesintiye uğrasa da yeniden eylemlere başlayan hükümet karşıtı göstericiler, diğer tarafta ise Kazımi hükümetinin kurulmasına destek vermeyen ya da vermek durumunda kalan siyasi partiler yer alıyor. ABD ile Irak arasında ABD’nin askeri birliklerinin geleceğini de konu alacak Haziran ayındaki görüşmeler Kazımi hükümetinin geleceğini de belirleyebilir.
[Fatih Oğuzhan İpek Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde lisansüstü eğitimine devam etmektedir]
HABERE YORUM KAT