1. YAZARLAR

  2. Beril Dedeoğlu

  3. Irak'a acil dış düşman aranıyor
Beril Dedeoğlu

Beril Dedeoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Irak'a acil dış düşman aranıyor

05 Eylül 2007 Çarşamba 02:12A+A-

Kuzey Irak'ın Türkiye ve İran sınırında ne olduğu tam olarak anlaşılmayan bir askerî hareketlilik var. İran'ın Irak sınırında belki sınırı da geçerek PJAK yerleşim alanlarını bombaladığı ve Türkiye'nin de bu operasyonlara destek verdiği iddia ediliyor.

Söz konusu iddia, PKK bağlantılı terörle mücadele başlığı altında Türkiye ile İran'ın işbirliği yapmakta olduğunu düşündürüyor. Üstelik taraflar arasında enerji ve ticaret konularında anlaşma sağlanmaya çalışıldığı düşünüldüğünde bu kanı güçleniyor. Dolayısıyla "terörizmle mücadele" ortaklığından kalıcı bir ittifak senaryosuna geçiliveriyor. PJAK ve PKK ile ilgili Türkiye ve İran'ın ortak yaklaşımı, bu terör örgütlerine ABD'nin yardım ettiği, hatta azmettirdiği yönünde. Türkiye daha kibar davranarak ABD'nin PKK ile mücadelede yeterince destek vermediğini söylerken İran açıkça ABD'nin PJAK'ı azmettirdiğini açıklıyor. Bu durumda söz konusu iki ülkenin ABD karşıtlığı içinde birleşme, ortak bir eksene girme eğilimi içinde olduğu akıllara geliyor. Türkiye-İran yakınlaşması esasından hareket edenler, bunun sadece ABD karşıtlığı değil, bundan daha açık biçimde İsrail karşıtlığı anlamına geldiğini de ileri sürüyorlar. Yine bu kişiler, iki ülkenin tarihsel, kültürel ve dinsel yakınlıklarına vurgu yapıyor ve buradan hareketle Türkiye'deki iktidarın yapısının da buna uygun olduğu imasında bulunuyorlar. Oysa, uluslararası ilişkilerde çıkarların tanzimi ve oyunun sürdürülmesi sırasında bu kadar lineer ve deterministik çıkarsamalar yapılamayabilir. Irak ile ilgili bir dizi sorun bulunmakla birlikte, bugün öne çıkan en önemli sorun ülkenin "birlik" sağlayacak bir yapıya ulaşması ya da açıkçası dış dünya ve ABD'ye tehdit oluşturmayacak bir hale gelmesi. Başbakan Maliki'nin Irak'taki etnik-dinsel grupların liderlerini bir arada tutup tutamayacağı konusunda yapılan tartışmaların özünü de bu oluşturuyor. ABD'de güvenlik ve istihbarat birimleri de dahil olmak üzere birçok kurum Irak'ın geleceğiyle ilgili model arayışına girmiş durumda ve bu bugün ABD'de hüküm süren seçim mücadelesiyle ilintili aslında. Hangi siyasal grup bir model ileri sürse, diğeri onu çürütmeye soyunuyor.

Muhtemel çözüm senaryoları

Ele alınan çözüm modellerinden birisi, Güney Kore modeli. Bunu savunanlar, ABD askerî gücünün kalıcı biçimde, ancak ülkenin belirli kısmında yapılanarak Kore türü bir model oluşturabileceğini savunuyor. Sanki ABD, Kuzey'e yerleşse iyi olur türünden bu yaklaşım, Güney Irak'ı stabilize edecek bir güç varmış gibi tasarlanmış. Bir yanda "Batılı-liberal" Irak, diğer yanda "din devleti" Irak kurulur, bunlar aralarında saldırmazlık, iyi komşuluk anlaşmaları falan imzalar ve geçinip giderler diyenler var. Bu yolla Kuzey Irak güneyi, güney de kuzeyi düşman ilan eder ve başta ABD olmak üzere her bir oyuncu kendi meşruiyetini diğeri üzerinden sağlar. Diğer model, Lübnan modeli. Farklı dinsel grupların devlet yönetimindeki güçler dengesinde sabit yerler edinmesi ve esnek bir demokrasinin kurulması kastediliyor. Bu yolla, Irak'ta sadece Sünni Arap, Şii Arap ve Kürtler olduğunu zannedenlerce, cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanının bunlar arasında bölüştürülmesi öngörülüyor olabilir. Doğal olarak bir iç savaş durumunda da BM müdahalesi yapılabilmesi bu modelde meşru oluyor. Diğer bir ifadeyle BM girer, ABD kısmen çıkar ve sorumluluğu da başkalarına yükleme imkânı bulur deniyor. Belki Fransa Dışişleri Bakanı'nın Irak ziyareti ve ardından Maliki'nin değişmesi gerektiğini söylemesinin arkasında Fransa'yı pek yakından ilgilendiren Lübnan modeli vardır. Demek ki, Maruni azınlık yerine Kürt azınlık yönetimi makbul görülebilir, yeter ki sekülarist olsun.

Bir diğer model, aslında Soğuk Savaş'ın hiç bitmediğini ileri süren ve belki Rusya'yı ve hatta Çin'i kastederek Irak'ın bırakılmamasını savunan Vietnam modeli. Başarısızlık halinde de Vietnam'daki gibi geri dönülebileceği, ama dünyanın geri kalanının başlarına gelecekleri düşünmelerinin gerekeceği ima ediliyor. Bosna modeli ise Dayton Anlaşması'na gönderme yapan ve istikrarın farklı toplumlar arasındaki uyumun uluslararası anlaşma yoluyla yaratılabileceğini savunuyor. Dolayısıyla, istikrar olmadığında da BM müdahalesi yapılabileceğini düşündürerek Lübnan modeline yaklaşıyor. Belki Irak için Bosna modelinin çekiciliğini artırmak adına AB üyeliği falan da savunuluyordur.

Maliki hükümetinin Irak'taki çeşitli kesimlerin uzlaşmadığı bir yapıda "bütünlük" ya da istikrar sağlanamayacağını bilmediği, Irak'taki yönetim ve iktidar mücadelesinde meselenin bir pay kapma yarışına dönüştüğünü anlamadığı falan sanılıyor olabilir. ABD'deki Demokrat başkan adaylarının G.W. Bush yönetiminin hatalarını sergileme amacıyla Maliki'nin "birlik" sağlama kapasitesi bulunmadığını ileri sürmesi, sanki daha iyi bir reçeteleri varmış gibi bunu savunmaları Maliki'nin tek kurban haline getirilmesine yol açıyor. Olayları en geriden izleyen ve aslında en son fikir beyan edebilecek durumda olan Fransa dışişleri bakanı da benzer bir açıklama yapıyor. Bu haliyle Fransa ve ABD'li demokratlar, belki de Maliki yerine "bize yakın" biri olsa da biz de bu kargaşadan yararlansak diyor olabilirler. Ama aynı zamanda İran'ın yalnızlaştırılmasına da hizmet ediyor olabilirler. Irak ile ilgili bir diğer sorun kümesi, ABD hemen çekilmeye başlasa, öyle ya da böyle çeşitli çevreler üzerindeki askerî-siyasal baskı kalkabilir ve bu unsurlar iç savaşta daha etkin yer alabilir. Ayrıca, Maliki hükümeti desteğini kaybedebilir ve dolayısıyla Irak'ta iyice belirsiz ve tanımsız bir siyasal süreç başlayabilir. Yani muhtemel iç savaş başka yerlere de sıçrayabilir. ABD çekilmediği takdirde ise, bu başarısız işgal girişiminin içinde siyasal, diplomatik ve daha da önemlisi ekonomik olarak boğulma olasılığı artar. Bu durumda hem ABD'nin hem de Maliki yönetiminin yeni kurtarıcılara ya da kurtarıcı olgulara ihtiyacı olduğu düşünülebilir. Toplumsal iktidar mücadelelerinin ya da iç savaşların olduğu ulus-devlet inşa dönemlerinde, tarihsel olarak bakıldığında en etkili aracın bir ya da daha fazla dış düşman bulunması olmuştur. Dolayısıyla Irak'ın acilen bir dış düşman bulması ve bunun da ABD olmaması gerekiyor.

Dış düşman İran ve Türkiye olabilir mi?

Dış düşman konusunda çok uzağa gitmeye gerek yok, ABD'yi işgal gücü olarak görenler için ABD yeterince düşman aslında. Bazıları içinse ABD müttefik ya da en azından muhtaç olunan oyuncu, yani herkesin düşmanı değil. Avrupa ülkelerine gelince, onlar olayların oldukça dışında, düşman ilan edilemeyecek kadar uzak ve az müdahil. Rusya ise şimdilik sadece bir potansiyel düşman durumunda. Rusya'nın ABD ile düşmanlık dengesi kurma ısrarı ABD için bir umut kaynağı olsa da, Rusya'nın şimdilik doğrudan Irak batağına bulaşma adımı atmaması, onun Irak'ta potansiyel düşman olarak kalmasına yol açıyor denebilir. Türkiye ise, Kuzey Irak dışında Irak'ta bütünlük sağlamaya hizmet edecek bir düşmanlık sergilemiyor, niyeti, nedeni ve beklentisi yok. Ama İran'ın durumu farklı.

İran, PJAK yoluyla Kürtler, Şia nedeniyle Sünniler, Şiilerin liderliği nedeniyle Iraklı Şiiler tarafından Iraklılık bilinci sağlayabilecek ölçüde ve ölçekte "düşman" olabilir, en azından böyle gösterilebilir. Üstelik, aralarında kazananı olmayan bir savaş yaşandığından hafızalardaki milli duygular da harekete geçirilebilir. Belki bu nedenle eski Baas'çılar sisteme çekilmeye çalışılıyordur. İran, Irak düşmanı haline gelir ve ABD karşıtlığını sürdürürse, Irak nezdinde ABD düşman olmaktan çıkabilir, hatta bu işlerin arkasında Rusya olduğunu ima etmeyi bile kolaylaştırır. Bu durumda Maliki'nin PJAK'a ihtiyacı olduğu ve Türkiye'nin de aslında bu duruma PKK mücadelesi yoluyla yardım ettiği akıllara gelebilir. Hani neredeyse İran ve Türkiye'nin ABD'nin Irak düzenlemelerine ortaklaşa yardım ettiklerini bile söyleyenler çıkabilir. Ancak, bu kurguda bir eksiklik ortaya çıkıyor. Irak için dış düşman İran olacaksa, bunun aynı zamanda Türkiye'yi de kapsaması riskli olabilir. Türkiye'nin Irak'ın dış düşmanı olma ve tümüyle ABD karşıtı bir kampta yer alma gibi bir beklentisi olmadığı gibi, bunun Irak istikrarına yararı da olmaz. Ayrıca, Irak'ın İran'ı dış düşman ve toplumu birleşmeye sevk edecek caydırıcı bir unsur olarak görebilmesi için, gücüyle baş edebilir olması gerekir. Diğer bir ifadeyle Türkiye, İran ile birlikte davranırsa, güç dengesi Irak aleyhine olur ve Irak yönetimi meseleyi ABD'ye havale eder, kendisi düşman üzerinden politika üretemez. Bu durumda ise Türkiye'nin de İran karşıtları arasına katılması beklenebilir.

Bilindiği gibi, İran'ın tek karşı pozisyon aldığı ülke ABD değil. Ondan daha fazla İsrail karşıtlığı var. Türkiye, bu iki oyuncu arasında dengenin dengeleyicisi pozisyonunu korumaya çalışsa da, Irak'taki sıkışmışlık tarafları tercih yapmaya zorlayan koşullar yaratabilir. ABD'de bir hükümetler dışı Yahudi kuruluşu, bir gün çıkar ve "Ermenilere yapılanlara soykırım denebilir" der ve Türkiye'nin bu açıklamaya hükümet nezdinde yanıt vereceği de tahmin edilerek bazı işlemler gerçekleştirilir. Demokrat çoğunluğa sahip ABD Kongresi'nin bu konuda yasa çıkmasına engel olmak için Türkiye, Cumhuriyetçiler ile yeniden güven sağlama yollarını ararken öte yandan yeniden İsrail ile ilişkilerini olumlu yönde değerlendirme yoluna gidebilir.

Bir büyük aklın, tüm bu türden olasılıkları hesaplayarak davrandığı gibi bir kanaat oluşmamalı. Bununla birlikte, olguların ve olayların birbirlerinden bağımsız geliştikleri, birbirlerini etkilemedikleri de sanılmamalı. Muhtemelen, İran'ın PJAK operasyonu ile ABD'deki Yahudi lobisinin çıkışları arasında hiçbir bağıntı ve amaç çakışması yoktur. Ancak, ortaya çıkan gelişmelerden kendisine vazife çıkaran ya da çıkarmak zorunda kalanlar olabilir.

Zaman Gazetesi

 

YAZIYA YORUM KAT