Irak/ fitne sahnesinde, ateş dansı!.
Türkiye’deki kemalistlerin en üst temsilcileri, yitirdikleri makamların acısını atmak için Gül ve Erdoğan’a nanik yaparcasına onların huzurunda raksederek rahatlamaya çalışırken, üzerinde yaşadığımız bölgenin bir ateş çemberi üzerinde, sonu belirsiz bir satranç oyunu veya ateş dansı ile çırpındığı gözlerden ırak kalıyor..
Özellikle seçim öncesinde TSK’nın bir operasyon yapması tartışması TC kamuoyunu meşgul eden Kandil Dağı yüksekliklerinin İran İslam Cumhuriyeti (İİC) güçlerince günlerdir bombalandığı haberleri geliyor. Irak-İran sınırının kuzeyinde, Hacı Umran yöresinde, Türkiye sınırına 160-180 km. uzaklıkta bulunan Kandil Dağı, PKK’nın, en gelişmiş Amerikan silahları ve erken uyarı sistemleri ile donanıp konuşlandığı sarp bir mıntıka.. Türkiye, ordusunu 50 yıldır, bir Amerikan saldırı gücü olan NATO emrine verdiğinden, Irak’ı işgal eden ve bunun için uluslararası hukuka göre, Irak’ın güvenliğinden sorumlu olan bir güç durumundaki Amerika’yla karşı karşıya gelmekten çekiniyor.. İİC’nin ise, Amerika’yla 30 yıla yaklaşan bir açık düşmanlığı var. Ayrıca, Amerika’nın, PKK’nın İran kolu PJAK’ı desteklediği gizlenmiyor.. Henüz üç hafta önce de bir alman tv. kanalında, bir PJAK yetkilisi, ‘İİC rejimini kırmak ve İslam’ın bölgede etkin en büyük güç olmasını engellemek için, Amerika’nın her türlü desteğine mahzar olduklarını’ açıkça beyan etmişti..
İİC de, bu şartlar altında bu bölgeye bir müdahale yapacağını, 10 gün kadar önce, yöredeki yerli halktan evlerini-barklarını boşaltmalarını isteyen bildiriler yayınlayarak ortaya koymuştu.. (Ki, bu uygulama, İran- Irak Savaşı yıllarında, Saddam’ın İran şehirlerini, sivil yerlerim birimlerini bombardımanı karşısında, İİC’nin, sivil halka, bombardıman edilecek şehir veya bölgeleri terk etmelerini önceden haber vermek şeklinde bulduğu bir usûl olmuştu..) Şimdi de, aynı usûle başvuruluyor..Yani, S. Demirel ve T. Çiller’in 1994’lerde, ‘Bana asker köy yaktı dedirttiremezseniz!.’ gibi, içinde dolaylı itiraflar bulunan yalanlamalar yerine, önceden sivil halka çağrıda bulunularak bombardıman yapılıyor..
Elbette ki, insanların evlerinin-barklarının yerle bir olması hoş karşılanacak bir tablo değil.. O insanların hayvanların sırtına yükleyebildikleri ev eşyalarıyla nereye gideceklerini bile kestiremeden, bölgeden uzaklaşırken sergiledikleri manzara elbette yürek parçalayıcı.. Ancak, PJAK güçlerinin zorla veya gönüllü olarak o yöre halkından, o köylerden beslendiği de açık.. Ve daha büyük faciaların yaşanmaması için, savaş şartları içinde bu gibi zorluklar kaçınılmaz görülebiliyor.. Nitekim, İİC yaptığı resmî açıklamada, ‘İran-Irak sınırında bazı terörist gruplar yabancı güçlerin de yardımıyla faaliyet gösteriyor, sınırlarımızı ihlal ediyor, ülkemize silah sokuyor ve askerlerimizle çatışmaya giriyorlar. Son zamanlarda birçok askerimizi öldürdüler. Sınırlarımızın güvenliğini korumakta kararlıyız.’ diyor..
İlginçtir, önceleri laik TC medyasınca PKK’yi desteklediğine dair suçlamalara mâruz kalan İİC, şimdi Kandil’i bombardıman ederken, gıpta ile alkışlanıyor..
Bu arada, Irak’da, Amerikan yapımı, gelişmiş ferdî mücadele silahlarından 190 bininin kayıp ve bu silahların büyük kısmının PKK eline geçmiş olduğunun Amerika tarafından da itiraf olunması TC makamlarını da ciddî sûrette rahatsız etmiş bulunmakta.. Amerikan Sav. Bakanlığı /Pentagon tarafından yapılan açıklama ise, komik olmanın ötesinde, âdetâ nanik yapıyor Amerika ve ‘PKK’yı silahlandırmak, Amerikan siyasetinin gereği değildir.’ diyor. Bir Amerikan gazetesi, (The Conservative Voice) ise, dün, Bush’un, Muqtedâ es’Sadr’ın ‘Ceyş’ul Mehdî) ‘Mehdî Ordusu’ milislerine gösterdiği tepkiyi PKK’ya göstermediğini, onu destekleyip koruduğunu açıkça yazdı.. Ama, TC hâlâ, Amerika’nın Irak’ı işgale hazırlandığı günlerde, Ecevit’in ‘Amerika müttefikimizdir, yaptığı açıklamalara güveniriz..’ çizgisinde..
Yoksa, Amerika’nın Ortadoğu’da da, herkese bir mavi boncuk göstermek siyaseti takib etmesinde şaşılacak bir durum yok.. Çünkü, dünyayı ve bunun için de en stratejik bölgelerden birisi olan Ortadoğu’yu yeniden ‘tanzim/ dizayn etmek’ isteyen bir emperyalist gücün, bu satranç oyununda bölgedeki bütün güç odaklarını gözetmesinde ve hedefi için hattâ uydurma bir takım güç odakları oluşturmasında şaşılacak bir durum olmamalıdır..
Ancak, Irak üzerine tartışmalar Amerika’da da şiddetleniyor.. Amerika’da gelecek yıl yapılacak seçimlerde, Demokrat Parti başkan adayı olacağı varsayılan Hillary Clinton, hem ‘Irak Başbakanı Nûrî Mâlikî’nin değiştirilmesini, hem de Irak’dan asker çekilmesi gerektiğini’ dile getiriyor.. Kezâ, Mâlikî’yi azletmek için Bush’un da düğmeye basma noktasına geldiği anlaşılıyor.. Ancak, Malikî, Tahran’da yayınlanan Cumhûrî-i İslamî’de dünkü beyanatında, ‘Amerikanın hedefinin, Irak’da ‘Baasçı’ kadroları yeniden işbaşına getirmek olduğunu’ ve bunun için de, makamından istifa etmiyeceğini ‘ söylüyordu..
Irak, ister istemez, İran,Türkiye, Suriye ve bütün bölgeyi ve hattâ dünya siyasetini derinden etkileyecek gelişmelere gebe..
Bu arada bir ilginç gelişme de geçen hafta yaşandı. Şia inancında, Mehdî olarak döneceğine inanılan 12. İmam’ın doğum günü (sünnîlerin Beraet Gecesi) olarak bilinen Şa’ban ayının 15’i münasebetiyle, 4 milyon kadar şiî müslümanın toplandığı Kerbelâ’da, Muqtedâ es’Sadr’ın ‘Mehdi Ordusu’ milislerinin türbeye silahlarıyla girmek istemesi üzerine, güvenlik güçleriyle aralarındaki gerilimde silahların patladığı ve 60 kadar insanın öldüğü gözlendi..
Bu facia, Irak’da, şiî gruplar arasındaki ihtilafı da su yüzüne çıkardı. İran medyasında, ‘Mehdî Ordusu’nun Suûdî ve Amerikan oyuncağı olduğu’ yazılırken; Mâlikî de, asıl suçlu olarak ‘vehhabî uleması’nı gösterdi. Çünkü, bir kısım Suûdî- vehhabî uleması, iki ay önce, ‘şiîlerin kâfir ve onların türbelerinin yıkılmasının da caiz olduğu’ yolunda fetvâ vermişlerdi.
Hadiseler karşısında ne yapacağını şaşıran Muqtedâ es’Sadr ise, ‘Mehdî Ordusu’ içine yabancı ajanların sızdığı’ gibi ağır bir iddiada bulunarak, (Ceyş’ul Mehdî)/ ‘Mehdî Ordusu’nun çalışmalarını 6 ay için askıya aldı..
Ve daha da acısı, Irak’da halk içinde gerçekte olmayan ve amma, var gibi gösterilen ve zorla oluşturulmaya çalışılan ‘şiî-sünnî kavgası’nın yatıştırılması için Finlandiya eski başbakanının başkanlığında, Helsinki’de bugünlerde bir toplantı yapılıyor.. Bu toplantıya, Sadr’ın temsilcisi ile Irak’daki (arab) sünnîlerin en etkililerinden sayılan Adnan Duleymî hazır bulunuyor.
Yarınlarda, hemen tamamı arab olan şiî gruplar ya da, (arab, kürd ve türkmenlerden oluşan) sünnî gruplar içi ihtilafları gidermek adına da devreye, daha başka gayrimuslim odak veya kişiler girerse, ona da şaşılmamalı.. Böyle bir arabuluculuğa vesile olunması veya onu kabullenmesi için ne kadar eseflensek, yine de azdır!
YAZIYA YORUM KAT