İntifadanın Onurlu Sesini Sarayburnu’ndan Yükseltelim!
26 Aralık 2010 Pazar günü Mavi Marmara gemisi demir aldığı limana geri geliyor. 31 Mayıs 2010 gecesi uluslararası sularda, Akdeniz’in ortasında vahşi İsrail saldırısına maruz kalan gemimiz aylar sonra nihayet biz sahiplerine kavuşacak. Ağustos ayında Türkiye’ye iade edilen gemi uzun süredir bakım ve incelemeler nedeniyle İskenderun limanında tutuluyordu. Rahmeti bol bir bahar gününde (22 Mayıs’ta) dua ve umutlarla yalnızca Gazze’ye değil, insanlığın vicdanına da uğurladığımız özgürlük gemimizi karşılamak ve tarihe tanıklık eden bu gemide her birimizin bir çivisi bulunduğunu dünyaya ilan etmek için inşallah saat 13.00’te orada olacağız.
Geminin dönüşü biz Müslümanlar için medyaya düşen bir haberden öte bir anlamı taşımaktadır. Dünyanın şımarık çocuğu İsrail kurulduğu günden beri Filistin halkına kan kusturmaktadır. 2007 yılının ilk aylarından beri sürdürülen ambargo, 27 Aralık 2008 tarihinde başlatılan Gazze katliamıyla had safhaya çıkarılmıştır. İnsanlıktan nasibini almamış işgalci İsrail yönetimi, “Dökme Kurşun” adını verdiği operasyonda ağır silahlarla öldüremediği Filistin halkını, Gazze hapishanesinde ölüme mahkûm etmeyi kendine doğal bir hak olarak görmektedir. Kapıları üstüne kilitlenmiş bir şehirde insanların her türlü ihtiyacını gidermelerine silah zoruyla engel olunmaktadır ve koca dünya buna engel ol(a)mamaktadır. Siyonist Yahudiler 1857’den bu yana kendilerine vaat edildiğine inandıkları toprakları yurt edinmek için sistemli bir şekilde çalışmışlardır.
Allah Kur’an’da bu dünyada dünyalık isteyerek çaba gösterenleri mümin-kâfir ayrımı yapmadan başarıya ulaştıracağını vaat etmiştir. (2/200) Rabbimiz müminleri tanımladığı ayetlerinde onların dünya ve ahiret iyiliğinin ikisine de talip olmaları gerektiğinin altını çizmektedir. (2/201) Bu duyarlılıkla mümin insanlar öncülüğünde Gazze’deki bu insanlık dışı tecridi kaldırmayı amaçlayan birtakım sivil inisiyatifler oluşturulmuştur. Mavi Marmara bu sivil inisiyatiflerin en büyük halkası olmuştu. İçindeki yolcuların dinî ve milli bir kimliği yoktu. Tek ortak paydaları insan olmaktı. Şu koca evrende hepimize yetecek kadar hava, su, toprak olduğunun bilincinde yüreği geniş insanların barınağı idi Mavi Marmara. Tarih boyunca iyi ve faydalı olan şeyleri başkalarıyla paylaştığında bitecek kaygısı güden açgözlü zihinler başkalarının haklarını çalmakta bir beis görmemişlerdir. Zulüm ehli, diğer insanların haklarına tecavüz etmeyi, çıkarlarına aykırı düşen her şeyi yok etmeyi bireysel hak olarak görmektedirler. Müslümanlar ise hak ve adaletten yana olmakla mükelleftirler. Müslümanlar “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (4/75) ayetinin muhatabıdırlar. Müminler Gazzeli kadınların, çocukların çığlıklarını duymama tercihine sahip değildirler. Mavi Marmara işte bu bilinç ve duyarlılıkla binlerce insanın küçücük tasarruflarıyla hazırlanmıştı. Yalnızca Müslümanların değil tüm insanların vicdanlarına seslenmeyi başarmış, pek çok din ve milletten insanı bir araya getirerek Gazze’ye özgürlük yelkenini açmıştı.
İsrail ve küresel istikbar, gemilerin yalnızca insani yardım taşımadığını dillendirirken, tüm mazlum halklara özgürlük çığırını açacak sancağın taşındığının farkındaydılar. Bu yüzden de 31 Mayıs gecesi canlı yayında açık denizde bir gemi dolusu insan İsrail’in insafsızlığına emanet edilmiştir. Dünyada mazlumların emeklerini ve kaynaklarını sömürmek, kanlarını dökebilmek için fırsat kollayan Amerika ve yandaşları bu zulme sadece seyirci kalmışlardır. Mavi Marmara’yı ve yolcularını İsrail’in elinden ve merhametsizliğinden kurtaran dünya halklarının ortak isyanı olmuştur. Birkaç günlük sokak eylemleri ve konsolosluk önlerinin işgali İsrail’in ve yandaşlarının yüreğini ağzına getirmeye yetmiş ve kardeşlerimizi ve gemimizi iade etmek zorunda kalmışlardır. Doğruluğuna ve haklılığına inandığımız bir hususta ısrarcı taleplerimizin mutlaka cevap bulacağının en somut delili budur.
Şimdi Mavi Marmara’mız geri dönüyor. Üstünde şehitlerimizin bereketli ve tertemiz kanlarını taşıyarak geliyor. Mavi Marmara tarihe bir not düşmüştür. Zulmün çarkının müminlerin samimi ve kararlı çabalarıyla mutlaka kırılacağını göstermeyi başarmıştır. Dünyanın dikkatini Gazze’ye toplamış, ambargonun hafiflemesini sağlamıştır. Asıl sorumluluğumuz bundan sonra başlamaktadır. Yaşadığımız coğrafyalarda, dünya halklarına kan kusturan müstekbirlerle yapılan yerli işbirlikçiliğe karşı hakkın ve adaletin canlı şahitliğine de çabalamanın zamanıdır şimdi. Ülkemizde İsrail ile ilişkiler kriz noktasındadır. Mavi Marmara tanıklarından Hakan Albayrak’ın deyimiyle İsrail ile kriz iyidir. Çünkü Rabbimiz bizden kendisinden korkup sakınmamızı ve doğrularla (Allah’a sadık olanlarla) birlikte olmamızı istemektedir. (4/119)
İsrail uluslararası desteğini hızla kaybetmeye başlamıştır. Yapmış olduğu kanlı eylemlere ses çıkarılmasa da eskiden olduğu gibi sesli destek alamamaktadır. 31 Mayıs olayında somut olarak İsrail’in meşru müdafaa hakkından bahsetmeye cüret edilememiştir. İsrail, Ortadoğu’daki yönetimlerden tek güven kapısı olarak gördüğü Türkiye ile ilişkileri kopma aşamasına getirmiştir. Mavi Marmara tanıklığı İsrail’in süper güç olduğu imajını yerle bir etmiştir. Eğitimli İsrail askerlerinin güçlü silahlarına rağmen gemideki sivillerle karşılaştıklarında korkaklıklarını ve beceriksizliklerini tanıkların ağızlarından dinlemiş bulunuyoruz.
Onlar Üzerlerine Düşeni Yaptılar, Ya Biz?
Bize bundan sonra düşen nedir sorusunu hepimiz kendimize teker teker sormalı imkânlarımızı bir araya getirerek, zalimlerin karşısında mazlumların yanında tek vücut olarak yer almalıyız. Aramızdaki fikir ayrılıklarını en aza indirmek için aklı başında kelam ve kalem sahiplerimiz çaba göstermeliler. Düşünmesi kıt, iradesi zayıf kardeşlerimize tevazu ve merhamet kanatlarımızı gererek uyanmalarını sağlamalıyız. İsrail’e boykotu genişletmek için ciddi çabalarımız olmalı. İsrail’in siyasi ayağı büyük yara almıştır. Ekonomik ayağına da büyük darbe vurabilmek için İsrail’e destek veren firma ve kuruluşları deşifre ederek sürekli boykotunu sağlamalıyız. Aldığımız küçük bir ürün de bile İsrail’e bir desteğimiz ulaşacak mı kaygısını gütmeliyiz. Vakko Filistin poşusu desenli başörtüyü üretecek kadar yüzsüz ise biz bu başörtüyü üstümüzde taşımayacak kadar onurlu olmalıyız. Bundan sonra İsrail’in Ortadoğu’da yeniden toparlanmasını engelleyecek bilinçli ve daimi çabalarımız olmalıdır. Medyaya da yansıyan İsrail’in Akdeniz’de yeni müttefikler bulma çabalarını ve ekonomik hesaplarını iyi okumalıyız.
Duyarlılıklarımız kalıcı olmalı ve bu duyarlılığımızı sosyal ortamlarda gündemleştirmeliyiz. İsrail haksız saldırısına rağmen, geri adım atmak yerine pervasızlığı sürdürerek “Hepinizi öldürmeliydik!” şeklinde açıklamalar yapmakta bir beis görmemektedir. İnsanların acılarıyla alay ederek, neredeyse şehitlerimize sıktıkları kurşunun parasını dahi bizden isteyecekler. Gazze’deki ambargo tamamen kalkmamıştır. “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyilikleri emreder, kötülükleri men eder ve Allah’a iman edersiniz…” düsturu gereği yeniden doldurmalıyız gemileri. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için bu ambargonun kayıtsız şartsız ortadan kalkması sağlanıncaya kadar seferlerimiz sürmelidir. Yalnızca Gazze’de değil, dünyada insanlığı tehdit eden zulüm noktaları tamamen yok oluncaya kadar bitmemeli yolculuğumuz.
Türkiye Hükümeti, kanlı baskından beri; “İsrail ile ilişkilerin yeniden düzelebilmesi için Mavi Marmara baskını için özür dilenmeli ve şehit ailelerine tazminat ödenmelidir!” şeklinde açıklamalar yapmaktadır. Mavi Marmara kanlı baskını sonrasında gemi organizasyonunda öncü rolleri bulunan isimlerin yargılanarak tutuklanacakları, iade edilmeyecekleri konuşulmuştu. Bu konuda sokağa taşınmış haklı tepkilerin resmi sözcüsü olan hükümetin kararlı tutumu sayesinde kardeşlerimizin Türkiye’ye iadesi söz konusu olmuştur. Hükümetin bu tavrını, dünyayı kan gölüne çeviren ABD ve yandaşlarına karşı da gösterebilmesi için sivil inisiyatiflerimizi bir araya getirebilmeliyiz. İsrail’in hukuksuzluklarını uluslararası mercilere taşımak adına yukarıdaki hususlar sembolik önem taşımaktadır. Ancak Müslümanlar, şehitlerinin yadigârı ailelerine sahip çıkabilme onuruna sahiptirler. Şehit ailelerimizin hayati zorunlulukları için İHH koordinatörlüğünde planlar hazırlanmalıdır. Gönüllü grupların bu planları seve seve sahiplenecekleri şüphesizdir. Şehitlerimizin ve ağır yaralandığı için hâlâ tedavisi süren Uğur Süleyman ağabeyin isimlerini unutturmamak için İspanya’daki Mavi Marmara Anıtı benzeri projeler üretilmelidir. Şehitlerimizin hayatlarını, hayallerini ve şahadet nedenlerini unutturmayacak kitaplar ve yayınlar hazırlanmalıdır. On dokuz yaşın heyecanına inançlarını yerleştirmeyi başaran Furkan Doğan sembolleştirilmelidir. 2011 yılını ‘Furkan’ yılı ilan edip, Şehidimiz Furkan’ı Kayseri’den Gazze’ye yollayan Kur’anî inanışın sahih nitelikleri tüm dünyaya ve özellikle de kitap ehline anlatılmalıdır. Bu bağlamda İslam ile tanışmadığı halde fıtratı bozulmamış isimsiz gemi yolcuları veya Rachel Corrie gibi onurlu insanlara vahyin pak ve temiz mesajlarını dosdoğru bir şekilde ulaştırmak için iletişimler oluşturulmalıdır. Serbest bırakılmış bazı yolcuların, “Hepimiz serbest bırakılmadıkça ülkelerimize dönmeyeceğiz!” diyerek onurlu duruşları, Mavi Marmara’da oluşturulmuş kardeşlik hukukundan ve olumlu örneklikten etkilenimlerinin de bir göstergesi olarak algılanmalıdır. Çocuklarımıza ve gençlerimize Furkan Doğan’ı rol model sunmak için özellikle biz anneler olarak ciddi çaba göstermeliyiz. Mavi Marmara olayında topluluk olarak bizim de yara aldığımız bir gerçektir. Şehitlerimizin yerlerini doldurmak imkânsız. Ancak biz zalimlere asla ulaşmayacak olan Rabbimizin rahmetinin müminleri kuşatacağını umut ediyoruz. “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz.” (3/139) ayeti merhem oluyor yaralarımıza.
İsrail’in saldırı tehdidine rağmen gaz maskesi kucağında gemideki banklar üstünde uzanan kardeşlerimizin üstüne Allah huzur ve güvenlik duygusunu indirmiştir ve onları görünmez ordularıyla desteklemiştir. Tıpkı Mekke’den çıkarılan iki kutlu yolcunun mağaraya sığındıklarında üzerlerine indirilen huzur ve güvenlik duygusu gibi, tıpkı Bedir’de, Huneyn Günü’nde ve başka pek çok günde olduğu gibi Allah inananlara yardım etmiştir. Yol gösterici yıldızlar ve ay, tehlike dolu okyanus kutlu yolcuların sükûnetine şahit olmuştur. Tüm dünya şahit olmuştur canlı yayında ölümü öldüren kardeşlerimizin şanlı direnişine. Şehitlerimizin pak alnından öpen ölüm meleği bile imrenmiştir içimizden pek azımızın nasiplenebildiği bu lütufa. Şimdi şehitlerimiz için yalnızca ağlamak vakti değildir. Onlara iki güzellikten biri (4/34) nasip olmuştur. “Müminlerden öyle erkek adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (33/23)
Kardeşlerimiz üzerlerine düşeni yaptılar, geriye kalanları hâlâ aramızda vakur örnekliklerini sürdürmektedirler. Şimdi teçhizatımızı hazırlayıp bölük bölük seferler düzmek vaktidir yeniden. Çünkü “Keşke onlarla birlikte olsaydım da büyük kurtuluş ve mutluluğa erseydim!” dememek için hızlı davranmak zamanı tam da bu gündür. Ümmetin onuru, mazlumların umudu Mavi Marmara, hoş geliyorsun, bereketler getiriyorsun şehrimize! “Taleal Bedru Aleyna” nidalarıyla beklemekteyiz seni Sarayburnu’nda.
YAZIYA YORUM KAT