İntifada Ekseninde Kenetlenelim, Geleceğimizi Birlikte Kuralım!
Ümmetimizi ve onu oluşturan halklarımızın toplu maslahatını merkeze alan bizler açısından Kobani ile Türkmendağı’nın farkı yoktur. Kobani’de Suriye direnişine karşı cephe açmış iki kirli örgüt IŞİD ve YPG/PKK, Türkmendağı’nda işgale girişmiş Rusya, İran, Esed, Hizbullah bizim açımızdan nihai kertede farksızdır. Bunların tümü son kertede Suriye halkının, halklarının geleceğini esir almaya çalışan hırsızlar sürüsünden ibarettir!
Bizler Müslümanız ve geniş insanlık ailesine adalet ve merhamet timsali olmakla, Yüce Rabbimizin yeryüzü halkını ifsada koyulan bütün şer odaklarına karşı ıslah çabasını kuşanmakla yükümlüyüz. Dolayısıyla Müslüman olsun olmasın nerede bir zulüm varsa ve o zulmü gidermeye yönelik atılmış bir adım varsa bu adımın kimden geldiğine bakmaksızın onu kendi tekilliği içerisinde değerli addeder, sahipleniriz. Bu bağlamda Rusya, İran, ABD fark etmez; Suriye yangınını söndürme noktasında her kim elinde bir kova su taşıyorsa buna saygı duyar, bu bir kovanın daha da artmasına teşvik ederiz. Ama yangın yerinden mal kaçırmaya soyunan hırsızlara da, yangına su taşımak adı altında yangın yerinde can çekişenlere gelecek dayatmaya da pirim vermez, samimiyeti tutarlılığın temel koşulu olarak öne çıkarırız. Bu meyanda baktığımızda bizim için görünürde farklı maskeler edinmekle birlikte Suriye savaşındaki tutumları noktasındaki samimiyetsizlikleri dolayısıyla bir Rusya ile ABD’nin, İran ile Esed’in kayda değer bir farkı yoktur. Bunların tümü Suriye savaşında yarınları etkileyecek büyük aktör olmaya oynamakta ve hiçbiri yaklaşım ve icraatlarında Suriye halklarının ve onların meşru temsilcisi İslami direnişin iradesini dikkate almamaktadır.
Biz küçük büyük dünyadaki bütün İslami hareketlerin Ortadoğu İntifadası etrafında saf bağlamaları, özlenen vahdeti en azından siyasal ittifak görünümünde bu Ortadoğu İntifadalarıyla Bütünleşme Stratejisinde aramaları gerektiği inancındayız. Fethi Şikaki’nin dün Kudüs üzerinden öne çıkardığı bu ittifak zemini bugün daha da genişlemiş vaziyettedir. Allah’a şükür ümmet halkları ve İslami hareketler arasında ittifakın siyasal ve evrensel planda dün neredeyse tek zemini Kudüs’tü ama bugün Tunus’un, Mısır’ın, Libya’nın, Suriye’nin Kudüs’le kaderi her zamankinden daha fazla içiçe girmiş; ittifak zeminimiz alabildiğine genişlemiştir. Dün Kudüs’ün özgürleşmesi Mısır’ın özgürleşmesi demekti; bugün Şam’ın, Mısır’ın, Tunus’un veya Libya’nın üzerindeki vesayet duvarını kırarak özgürleşmesi aynı zamanda Kudüs’ün özgürleşmesine giden yolu kolaylaştıracaktır.
Dolayısıyla İslami hareketlerin tüm lokal faaliyetlerinin merkezine 21. Yüzyılın en büyük ve özgün özgürlük projesi olan Ortadoğu İntifadasını yerleştirmesi, bu birleştirici eksende kenetlenmesi, ümmetimizin geleceğini kendi özgün iradesiyle kurmasına/inşa etmesine götürecek yolun başı, vesayet zincirlerini kırmanın ve özü gürleştirmenin muazzam bir imkanı mesabesindedir. Olanca yıkım ve bedele karşın hüznümüzü, acılarımızı ve haklı öfkemizi heybemize alarak ama geleceğe umut ve güvenle bakarak bu muazzam özgürlük hamlesini daha fazla sahiplenmeli, yerel ve küresel güç odaklarını Ortadoğu İntifadası karşısında geliştirdikleri tavır ve tutuma göre değerlendirmeli ve kuracağımız ilişkiyi bu ölçüyü merkeze alarak oluşturmalıyız. Türkiye, Suudi Arabistan vb. ülkelerin konumu İntifada bölgelerinin ya birine ya da tümüne müttefik oldukları için bizce olumlu olup sahiplenilmeye ve daha da ileri götürülmeye değerdir. Bu bağlamda ideal siyasetimizin reel siyaset ve aktörlerinin üzerinde olduğunu unutmadan reel siyaset imkanları içerisinde geleceğimize, özgürlüğe doğru açılan yola katkı sağlayan, bize dayatmada bulunmayan ve tam tersine şu veya bu niyetle değirmenimize su taşıyan tüm bölgesel ve küresel aktörleri doğal müttefik görmeli; bunlarla ilişkimizi bu zemine katkıları bağlamında götürebileceğimiz yere kadar götürmeliyiz.
Biz hangi kültürel havzada üretilmiş olursa olsun insanlığın vicdan, adalet, merhamet adına ürettiği tüm değerleri maruftan sayar ve sahiplenir; ve bunların karşısında olan her ne varsa hepsini münkerden sayar ve gidermeye çalışırız. Dolayısıyla hiç kimseye karşı bir kompleksimiz yok! Ne kolaycılığa ve sorumluluktan kaçışa davetiye çıkaran komplo teorilerinin arkasına sığınıp apolitize olmak, ne de temkin ve tedbir bilincinden uzak düşerek olumlu yönde esen her tür rüzgâra kendimizi sonuna kadar kaptırmak bize yakışmaz. Usuli’d-din algımız net olduktan ve tarihe, topluma, sisteme nasıl yaklaştığımız ve yarınlar için nasıl bir gelecek öngörüsüne sahip olduğumuz bizce net olduktan ve buna uygun fiili bir şahitlik çizgimiz bulunduktan sonra istikametimiz müstakim demektir. Dolayısıyla alabildiğine dikenli de olsa yolda olmak, yürümek esastır. Biz öncülerimizin nice bedellerle Ortadoğu İntifadaları adı altında önümüze açtıkları bu koridordan emin ve temkinli adımlarla yürüyecek ve inşallah aydınlık dolu yarınlara ya kendimiz ulaşacak veya da sonraki nesillerimizin geçişini kolaylaştıracağız.
Dolayısıyla sefere koyulmalı ve bütün korku ve komplekslerimizden arınarak kenetlenmeliyiz. İleriye dönük bir adım atmaya cesaret etmeli, sonra kanatlanabilmeliyiz. Boynumuza dolanan esaret zincirlerini ve içimizde oluşturduğumuz güvenli kafesleri parçalayarak özgürlüğe yol almalıyız. Girdiğimiz tali yol hangisi olursa olsun amacımız anayola çıkmak olduktan sonra yolumuz Allah’ın izniyle elbette yolun bir yerinde kesişecektir. Yeter ki tali yolu anayol addetmeyelim ve çıktığımız yolun son olmadığını farkedelim… Yoldaki işaretleri doğru okuyalım ve istikametten sapmamaya azami dikkat gösterelim…
YAZIYA YORUM KAT