İnsanlık Suriye’de Sınavda
Sadece İslâm âlemi değil bütün insanlık bugün Suriye’de zor bir sınav veriyor. Baas rejimi, işgal güçlerinden başkalarının gerçekleştirmediği çapta büyük katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirirken, İslâm âleminde hâlâ “Müslüman” kimliğiyle bu vahşete arka çıkanların, destek olanların bulunabilmesini anlamak ve kabullenmek çok zor. Öyle ki insan “keşke bu karşılaştıklarım rüya olsa!” deme ihtiyacı duyuyor. Ama ne yazık ki gerçek ve ne yazık ki zulme, vahşete arka çıkanlar hatalarını değiştirmek yerine yaptıklarını haklı çıkarabilmek için mazlumları mahkûm edebilmek, suçlu çıkarabilmek için yeni teoriler bulmaya ve sıfatlar yakıştırmaya çalışıyorlar.
Oysa işin gerçeğinde Baas rejiminin tam anlamıyla bir işgal gücü gibi hareket ettiğini artık olaylara ön yargısız ve realiteyi görme duyarlılığıyla bakan herkes görebiliyor. Çünkü bir ülkeye sahip çıkan iktidar, onu devirmek için savaş açanlara karşı savaşsa da o ülkeyi yıkmaz. Fiili savaşın içinde olmayan insanları rastgele katletmez. Bunu ancak işgal güçleri yapar. Suriye’deki Baas diktasının aynen bir işgal gücü gibi hareket ettiğini, kendisini istemeyen halkı toptan cezalandırmak istediğini görüyoruz. Muhaliflerin kontrolüne geçen her şeyi hatta geçmiş nesillerin emanet ettiği kültür mirasını bile muhaliflerin kontrolüne geçmesi halinde yakıp yıkmaktan, imha etmekten çekinmiyor.
Baas diktasının bu tutumu Suriye halkına ve tüm dünyaya “eğer bütün bu miras ve kültür benim saltanatım altında olmayacaksa, hiç olmasın!” mesajı vermek istediğini gösteriyor. Onun böyle bir siyasetini ve stratejisini hiç sorgulamadan, böylesine korkunç bir tutumdan vazgeçmeye kendisini zorlamadan destek verenlerin de farklı düşünmüyor olmaları gerekir.
Tıpkı işgal güçlerinin yaptığı gibi “ne kadar çok zarar verirsem, canlarını yakarsam o kadar kendilerini teslim olmaya zorlarım!” anlayışıyla hareket ettiği her gün ölü sayısının artmasıyla veya insanların topluca imha edilmesine yol açan saldırılarla görülüyor. Bunlar halka iki yönden zarar veriyor. Bir yönden saldıran tarafın kendini daha rahat ve cüretkâr hissetmesine neden oluyor, can güvenliklerini iyice kaybediyorlar. Bir yandan da dünya kamuoyunun sayıları artık iyice kanıksamasına, basite almasına gündelik olaylar gibi algılamasına neden oluyor. Hatta herhangi bir gün haberlerde Baas canilerinin saldırılarına hedef olarak öldürülenlerin sayısı iki rakamlı verildiği zaman “bugün çok değilmiş” diye düşünülebiliyor.
Baas canilerinin, bu şekilde katliam ve tahribatları ısrarla sürdürürken direniş karşısında verdikleri kayıpların ve ordudan kaçışların kendilerine olumsuz etkilerini de gizlemeye çalıştıkları, bütün kayıp ve kaçışlara rağmen sultalarından vazgeçmeyecekleri mesajı vermeye çalıştıkları askerî saldırılarına paralel olarak yürüttükleri enformasyon faaliyetlerinden anlaşılıyor.
Baas diktasının, sultası altındaki halka karşı yürüttüğü savaşta tam anlamıyla bir işgal gücü gibi hareket etmesinin ülke genelinde can güvenliğini de tümüyle ortadan kaldırması sebebiyle çevre ülkelere kaçışlar artarak devam ediyor. Hatta insanların bazen canlarını kurtarma telaşıyla canlarını tehlikeye attıkları bile görülüyor. Yüzme bilmeyen kadınların küçük çocuklarıyla birlikte ilkel teknelere binip Asi ırmağı üzerinden Türkiye’ye sığınmaya çalışmaları bunun ilginç bir örneğidir. Bu insanlar Baas vahşetinden kendilerini kurtarabilmek için ırmağın tehlikeli sularında böyle riskleri göze alıyor veya almak zorunda kalıyorlar.
Bu kaçışlar yüzünden Türkiye’deki mülteci sayısı risk sınırı olarak kabul edilen 100 bin sınırını aştı. Fakat risk sınırının aşılması karşısında Baas vahşetini zorlamak, en azından Suriye toprakları içinde güvenli bölgeler oluşturmak için uluslararası mekanizmalar tarafından herhangi bir adım atılmış değil. Bu durum BM’nin artık ciddi şekilde tartışılması ve gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Suriyeli mülteciler sadece Türkiye’ye sığınanlardan ibaret değil. Lübnan’a sığınanların sayısı da 100 bin sınırına yaklaştı. En son verilen rakamlarda 95 bini bulduğu ifade ediliyordu. Üstelik bunlar ne yazık ki gittikleri ülkede de güven içinde değiller. Ürdün’e sığınanların sayısı ise yüz bin sınırını çoktan aşmıştı.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT