İnsan vicdan ve ahlakının sesini, tüketim algısıyla susturuyor
Özgür-Der Bingöl Şubesinin gerçekleştirdiği 2021 dönemi aylık seminerler dizisinin üçüncüsünde konuşmacı Ayten Tunç’un sunumuyla “Tüketim Kültürü” konulu seminer gerçekleştirildi.
Ayten Tunç sözlerine “Eskiden bu yana insani ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelen tüketim, gelişen teknolojik araç ve aygıtlarıyla günümüzde farklı bir anlam kazanarak hazsal bir istek haline geldi ve bu davranış tarzıyla çok daha olumsuz bir evrilmeyi beraberinde getirdi.” diyerek başladı.
Tunç, daha sonra ise tüketim her yaş grubundan muhatap bulmakta iken haz verici yanı çekiciliği ve kışkırtıcı reklamları, mekânları, özel günleri, imaj ve boş zaman etkinlikleri ile herkesi ilgilendiren bir konu oldu. İnsanlar ise bu sistem içinde kendine ihtiyaç mı yoksa istek mi sorusunu sorarken zorlanmakta ve bunun çoğu zaman gösteriş ve istekten yana olduğunu söyleyerek, Bauman’ın şu sözüne dikkat çekti “İnsan vicdanının ve ahlakının sesini, rasyonelleştirdiği tüketim algısıyla susturmaktadır.” Sanayi sonrası toplumlarda refah seviyesinin ve bolluğun artmasıyla artık “Tüketiyorum öyleyse varım.” veya “Tükettiğin kadar varsın.”diye ifade etti.
Tunç, sözlerine ek olarak tüketimin bir ihtiyaç giderme eyleminden daha fazla olduğunu ve bu etkinin bir yaşam tarzına dönüştüğünü, bilinçsiz tüketimin sonuçlarının artıksadece bireysel ve toplumsal yıkımlarla sınırlı kalmadığını, küresel anlamda da sorunlara neden olduğunu ve çevreye ciddi zararlar verdiğine vurgu yaparak toplumsal değerlerinde bundan nasibini fazlasıyla aldığına dikkat çekti. Dünyanın her yerinde reklam ve enformasyon araçları ile standart bir tüketimin üzerinde hayatlar ile iç içeyiz. Hayatlar Amerikanvari bir şekilde “mcdonaldlaştırılarak” standartlaştırılmaktadır. Doğumlar, ölümler, sağlık, iş, politika ve aile gibi toplumun tüm alanları bundan etkilenmektedir. Kapitalizmin tüm bunları yaparken de işi güzel gösterme adına aslında olmayan bir parayı kredi kartları aracılığıyla bizlere harcatması da işin cabası.
Tunç, son olarak ‘’Her ne kadar dinimizin kendine ait iktisadi bir anlayışı ve buna yönelik buyrukları olsa da Müslümanlarda tüketim kültüründen etkilenmekte ve hayat tarzlarında değişiklikler görülmekte. Dinimiz tüketimde dengeyi emretse de Müslümanların yaptıkları bilinçsiz tüketimlerini meşrulaştırdıkları açıkça görülmektedir. Buda bizleri önce ümmetçiliğe sonra bireyciliğe ve en sonunda boş zaman etkinlikleri (doğum günleri, tatiller ve yılbaşı) gibi bir Müslüman’a yakışmayacak mütevazı olmayan yaşam tarzlarına kadar götürecektir. Bizim ise değişmeden kalabilmemiz için temel naslara aykırı olmadan ve kendi kimliğimiz ile çelişen tüketim tarzlarımızı yeniden sorgulayarak dini inançlarımızın yozlaşmasının önüne geçmeliyiz. İnancımız ve eylemsel davranışlarımız ile değişimden korunabiliriz. Yarının inşasında önemli adımlar atabiliriz.’’diyereksözlerini bitirdi.
Program katılımcıların soru ve katkıları ile nihayete erdirildi.
HABERE YORUM KAT