1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. İnsan Hakları Ajansı
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

İnsan Hakları Ajansı

26 Mayıs 2009 Salı 02:46A+A-

Önceki gün İstanbul’da iki önemli toplantı vardı: İHH’nın Filistin Forumu ve Düşünce Suçuna Karşı Girişim’in Uluslararası İnsan Hakları Forumu..

Bana göre İnsan Hakları konusu “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” muamelesi görüyor.. İnsanlar bu konularda aktif sorumluluk üslenmiyorlar..

Sanki bunların sahibi bir başkası imiş gibi, hep başkalarının yapmasını istiyorlar..

Şikayet ediyor, istiyor, ama bedel ödemek istemiyor. Sorumluluk üslenmiyor..

Mesela Gazze, Filistin konusunda toplumdan kitlesel bir destek, katkı göremiyorum.. Bir grub dindarın omuzlamaya çalıştığı yetim bir konu..

Yani sadece Gazze’de yetimler yok, Filistin davası de yetim..

Önümüzdeki hafta Mazlum-Der’in kongresi var. Dilerim bu konular da konuşuluyor.. Teorik sorunlar, pratik sorunlar var.. Tarih ve gelenekten kopunca yeni bir gelenek başlatmak kolay olmuyor. Kavramlarınızı, kurumlarınızı kaybetmişsiniz. Toplumsal duyarlılıklar kaybolmuş.. O zaman olmuyor işte..

Bana kalırsa işin başı Allah korkusu ve Adalet..

Dünya yeni bir zamana uyanıyor.. İnternet, iletişim, bilişim teknolojileri, ulaşım imkanları dünyayı global bir köye dönüştürüyor. Çevre sorunları dünyanın sonunu getirebilir düzeye ulaştı.. Silahlanma yarışı, topyekun bir yok oluşun potansiyel olarak imkanlarının sınırlarını aştı.. Genom insanlar için bir umud mu, yeni bir tehlikenin habercisi mi göreceğiz..

Uluslararası bir hukuk düzeni oluşuyor.. Peki biz neredeyiz?

Korkunç bir bilgi kirlenmesi var..

Mafia, STK’lardan daha güçlü.. Terör, siyaseti baskı altında tutuyor..

Derin gerçekler, örtülü bir diktatörlük gibi sanki.

Peki bu iş nereye kadar böyle gidecek. Bu gidişe kim “dur” diyecek?

Sanırım asıl soru ve sorun da burada!

Kim?

Türkiye’nin en temel sorunlarının başında Anayasa değişikliği var. Peki biz ne yapıyoruz.. Daha işin adını bile koyamıyoruz doğru düzgün. “Sivil Anayasa” imiş. Sivil Anayasa olur mu? Anayasa en temel resmi ve siyaset belgesidir. Sivil, “resmi olmayan”, “siyasal olmayan” demektir..

Biz, oynanan bu demokrasi oyununun eğer bir parçası isek, rolümüzü kendimizin yazması ve oynaması gerekiyor.. Ya siz kendi senaryonuzu kendiniz yazarsınız ya da biri yazar ve önünüze koyar.. Sonunda senaryoyu yazan, bu işin sponsorluğunu üslenen, yani parayı veren düdüğü çalar sonunda..

Derin devletten şikâyet ediyorsanız, o zaman önce bilgili, sonra dürüst ve sonra da cesur olmanız gerek..

Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir kavme/topluluğa hidayet nasib etmez..

Duydum ki, hükümet yeni bir İnsan Hakları Ajansı kurmak için kanun çıkarma hazırlığındaymış..

“Duydum ki” diyorum çünki bilgimiz yok.. Hatta duydum ki, Bakanlıkların bu konuda kendi aralarında görüş birliği de yokmuş.. Üniversiteler ve STK’ların da bu konuda bilgisi yok. Daha da önemlisi İnsan Hakları Dernekleri de bu yasa sürecinin dışında..

Böyle bir şey olabilir mi?

Daha önce bir Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu vardı.. Ne olduysa oldu ve Kaboğlu olayından sonra bir daha toplanamadı. Başbakanlık İnsan hakları Başkanlığı da olduğu yerde kaldı..

Türkiye’nin en temel problemi İnsan hakları, Hukuk devleti problemi değil mi.. Halkın bu oyuna katılması, halk denetimi, katılımcılık, çoğulculuk, şeffaflık değil mi?

Bu konu devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temelleri ile ilgili bir konudur.

Hiç kimse bu gerçeği görmezden gelemez.. O zaman bu aşamada örgütlü toplumu bu oyuna katmazsanız, ne zaman katacaksınız..

Bu yasa, belli siyasi kurum ve kurulların görüşü ile sınırlı bir iş olacaksa ölü doğar.. “Var gibi” olur ama varlığının hayatımıza bir yansıması olmaz..

İktidar böyle yaparsa, CHP gibi bir muhalefet de varsa, sonucun ne olacağı şimdiden belli değil mi?

Aslında iyi bir fikir.. İktidarın iyi niyetinden de kuşkum yok. Ama bu iş iyi niyetle açıklanacak bir iş değil..

Bu konu stratejik öneme sahip bir konudur.. Bunu bugün için değil, gelecek için fonksiyonel bir mekanizma olarak düşünmek gerek. AB 2010’da e-devletten e-demokrasiye geçecek.. Bugün eğer bu ajans günü kurtarmaya, AB’nin taleplerine karşı “işte yaptık, orada bir şey var” demek için değil de, fonksiyonel bir örgüt olacak ise, iyi düşünülmesi ve üzerinde çalışılması gereken bir iştir.. Yoksa yarın yine işlevsiz kalır..

Siyaset sadece politikacılara bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir..

Konu eğer hak ve özgürlükler ile ilgili bir iş ise herkesin bu konuya daha fazla özen göstermesi gerekir..

Unutmayalım ki, adalet yoksa barış da yok. Bir ülkede adalet ve barış yoksa özgürlükler güvence altında değildir demektir..

Selâm ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT