İnsan
Biliyorum, beyinleri idrak felcine uğramış, kalplerinde insanî değerlerin yeri sıranın en arkalarına ötelenmiş, gözleri ve gönülleri üç kuruşluk siyasi kadraj dışında bir şeyi göremeyecek kadar körelmiş güruh bu yazıyı bambaşka bir şekilde yorumlayacaktır. Ama hakkaniyet hissi o kadar ağır basıyor ki, yazmasam vicdanen kendimi çok fena hissedecektim.
Ve biliyorsunuz, Cindoruk komedisi, Holding Medyası'nın katliam sonrası yaptığı şaklabanlıklar, Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumun tepesindeki insanların girdiği yadırgatıcı diyalog ve ilişkileri arasında kalkıp böylesi bir meseleyi yazmak yadırgatıcı da olabilir.
Geçen hafta yazdığım 'Vefa ve adanmışlık' başlıklı yazıdan sonra anlamış bulunuyorum ki, bu konularda yalnız değilim en azından. Benim gibi düşünen ve 'hissiyatımızı dile getirdiniz' diyen binlerce, on binlerce insan var.
Rahmetli Sedat Balkanlı'nın vefakâr eşi Şükran Hanımefendi ile yapılan röportajları okudukça, vefasızlığın kol gezdiği, menfaatlerin, çıkar ilişkilerinin, entrikaların ve ayak oyunlarının hüküm sürdüğü günümüzde, sayıca az da olsa, vefa insanları olduğunu öğrenmek insanı rahatlatıyor.
Önce 'yandaşlık' gargarasından başka bir şey bilmeyen holding hışırları için bir hatırlatma yapayım.
Başkakan Recep Tayyip Erdoğan ile hiçbir yakınlığım, doğru dürüst konuşmuşluğum, iletişimim, muhabbetim yoktur. Hatta birçok Andıç yaygaracısından çok daha fazla eleştirmiş, yadırgamış bir kalem olmuşumdur.
Lakin Şükran Balkanlı'nın anlattıklarını okudukça Başbakan'ın insan yönünü bir kez daha görmenin memnuniyetini ifade etmek bir borç bana göre. Tayyip Erdoğan bugün başbakan, yarın belki tekrar seçilmeyecek, siyasi hayatı bitecek vs. Siyaseten çok hata da yapmıştır belki. Çoğu zaman üslup sorunu da yaşamış olabilir. Ama sayın Başbakan'ın insanî yönü her türlü kusurun üstündedir.
Bir başbakan düşünün ki, 12 yıldır yatalak bir şekilde hayat mücadelesi veren futbolcu ve ailesini gece yarıları gizli gizli ziyaret edip hatırlarını soruyor, ihtiyaçlarını, sıkıntılarını dinliyor.
Futbolcu rahmet-i rahmana gittikten sonra evine gidip kederli ailesinin üzüntüsüne samimi bir şekilde iştirak ediyor, acılarını paylaşıyor, bizzat kendisi dua okuyor, Kur'an-ı Kerim tilavet ediyor.
İşte Tayyip Erdoğan'ı büyük yapan şey budur. Erdoğan'ı gönüllere kazıyan taraf bu insani ve samimi tarafıdır.
Ve unutulmamalıdır ki, bu yön zorla elde edilmez. İnsan olmak, samimi olmak, sahici olmak bir siyasi taktik, teknik değildir.
Şükran Balkanlı anlatıyor: "Tayyip Bey, Sedat'ın hastalığı ilerlediğinde de gizlice geceleri ziyaretimize geldi. Başsağlığına geldiğinde 45 dakika ezbere Yasin okudu. Ses tonu mükemmeldi. Acım hafifledi."
Üç günlük iktidar, uç kuruşluk dünyevî menfaat, beş para etmez çıkar için olmadık takla atanlar, milletin gözü önünde yapmadık numara bırakmayanlar için bu dediklerimin çok anlam ifade etmeyeceğinin farkındayım. Ve her gün 'RTE' diyerek, 'Ampül' diyerek, 'Tayyip' diyerek onu aşağılamaya çalışan mercimek vicdanlılara da diyecek bir tek kelimem yok bu konuda. Koca koca siyasetçiler, üst düzey bürokratlar, komutanlar, parti liderleri, cukkası sağlam holding babalarını görüyorsunuz işte. Beş kuruşluk menfaat için bilmem kimi ziyaret edip 'emrinizdeyiz' şeklinde hazrola geçen menfaatçiler ile hasta bir adamı gece yarısı gizlice ziyaret edip, gönlünü yapıp 'emrinizdeyim' diyen kişiler arasındaki en temel farktır anlatmak istediğim.
İnsan farkı, insanlık farkı.
Siyasetin, ekonominin, politikanın canı cehenneme... Bana insan olan insan lazım dostlar. Umudumuzun en kırık olduğu zamanlarda, yüreğimizin darala darala nefes alamayacak hale geldiği durumlarda böylesi tablolar derin bir nefes aldırıyor, içimizi hafifletiyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT