1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. İnönü Üniversitesi’nde “Gazze” konuşuldu
İnönü Üniversitesi’nde “Gazze” konuşuldu

İnönü Üniversitesi’nde “Gazze” konuşuldu

İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu'nun gerçekleştirdiği seminerde Rukiye Salhiya, Gazze'yi anlattı. 

19 Aralık 2024 Perşembe 17:41A+A-

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Zahit Aksu konferans salonunda Aydın Anlar’ın sunuculuğunu üstlendiği program Fatih Bulut’un Kuran-ı Kerim tilaveti ile başladı. Sözü topluluk başkanı Ramazan Bayram’ın  devraldı ve Yahya Sihvar’ın vasiyet mektubuyla konuşmasını sürdürdü.

Daha sonra sözü konferansı yapması için Rukiye Salhiya  devraldı.

“2016'da uluslararası öğrenci olarak Gazze’ye gitmek nasip oldu ve oraya gittiğimde ilk defa ben o insanların nasıl büyük sıkıntılar, nasıl büyük imkanlar verdiklerine şahit oldum. Oradaki katliamlar, zulümler sadece 7 Ekim’de mi başladı. Tabii ki hayır. 7 seneden fazla oldu. Benim şahit olduklarım şunlardı:  

En basit insan haklarından yoksunlar. Maalesef diyelim ki eğitim hakları var ama birçok insan birçok insanın sahip olması gereken eğitim haklarından yoksunlardı. Hastalanacaklar tedavi olamıyorlar. çünkü Gazze'nin iki giriş  kapısı var. Biri refah kapısı diğeri  Erez kapısı. Refah kapısından o zamanlar izin almak için aylarca bekliyordunuz. Bahsettiğimiz coğrafya neresi Filistin değil mi? Filistin'in son kalesi Gazze idi.  O adamlar kimi koruyorlar. Ben ilk gittiğimde o kadar ağır zorluklarla karşılaşıyorlardı ki çok garipsemiştim ve onların neden bu denli sizler bu topraklara sahip çıkıyorsunuz diye sormuştum? istisnasız oradaki  kardeşlerimizin verdiği cevap şuydu: Bu topraklar Allah ve peygamberlerinin  bizlere emanetiydi. Düşmanın ayakları altında değerlerimiz, emanetlerimiz yok olacaklar diyorlardı. Yani 2 milyar müslümanın sorumluluğunu yerine getiriyorlardı. Peki sonrasında ne oldu? 7 Ekim diye bir şey oldu. Aksa Tufan’ı. Onun öncesinde küçük bir mahkeme kararını sizlere hatırlatmak istiyorum. Uluslararası mahkemeye göre bu kararı alanlar arasında bir tek müslüman yok. Kudüs ve  Mescidi Aksa müslümanlarındır olur da bir yahudi orada ibadet etmek isterse bırakın grupla gitmek yalnız başına gidecek haddini bilerek herhangi bir ritüel için bir eşya bile alması yasak bu uluslararası bir karar.  Peki ne oldu da uluslararası bir kararda bu denli açıkken kimin kiminle Mescidi  Aksanın kime ait olduğu bu denli açıkken biz öyle yerlere geldik ki artık işte kardeşlerimiz ibadet kardeşlerimiz orada ibadet edecekler edemiyorlar neden çünkü yasak ondan sonra bayram yahudi bayramları altında hadlerini aştılar ve Mescid-i Aksa‘nın namaz saatlerine gittiler giren kardeşlerimizi engellediler. Gazze halkı bu haberler karşısında artık direnişçilere  diyorlardı ki neredesiniz siz kimi bekliyorsunuz? Zira dünyadaki müslüman ülkelerin yöneticilerin yaptıkları maksimum bir kınamaydı. Kınamak ne demek siyonistlerin anlamadığı bir dil adamlar güçlü dışında bir şeyden anlamıyorlar. çünkü bir felsefeleri var siz bir işi güçle değiştiremezseniz  daha yüksek bir güç kullanın kaldı ki kendi dışındaki insanlara insan olarak bakmıyorlar. Nasıl olurda o kadar zillet içerisinde ümmet meşhur aksa bu halde ve sizler bir şey yapmıyorsunuz. 

14 ay geçti katliam devam ediyor değil mi? Sizce katliam hala devam ediyorsa kim suçlu her birimiz değil mi? Bizler yapılması gerekeni en güzel şekilde yaptık da bombardıman durmadı. Gazze’de  bu yaşadıklarımız sırasında iki önemli noktaya altın çizmek istiyorum gittiğim yerlerde: Bir tanesi cihat ayeti. Namaz kadar oruç kadar farzken  neden bizler hala bu ayete muhatablar değilmiş gibi duruyoruz. Sadece Gazzelere mi farz? Peki bize bu ayet sanki bizim muhatabımız değilmiş gibi hissettiren olay ne tam olarak bizler sadece cihat meydanlarında mı ölüyoruz? Yani öyle bir şey varsa şu anda benim sağ olmamam gerekirdi. Eğer ki sadece ölüm olayı savaşlarda oluyorsa düşman kendi silahıyla bunu yapıyorsa orada kendi şahit olduklarımızdan birçok direnişe kardeşlerimiz bir ribattan  dönüyorlardı. Dronlar muhtemelen birilerini takip etmişler evlerine girdiği sırada vuruyorlardı bütün ev paramparça  ailenin hepsi şehit olmuş. Onlar kaldıkları yerden direnişe  devam ediyorlardı. Madem ölüm düşmanın elinde ne oldu da bu insanlar yani bütün aile gitti de direnişe yalnız başına kaldığı yerden  devam etti.”

Salhiya sözlerine şöyle devam etti:

“Gazze' de şöyle harika bir olay var;  2017'de iken bana bir şehit  kanını koklatmışlardı. O zaman benim bütün dünyam değişti, hatta o zaman bir makale yazmıştım gazeteci bir  boyuttayım diye çok muhteşem bir koku, zaten biliyoruz Kur'an'da şehitlerin ölmediğini onların Allah da katında  rızıklandırıldığından bahsediyor. Biz  buna iman ettik ama orada yakınınız bir kez daha artıyor. Bu Hasekin yedek apartmanında çocuk dışarıdan babasının yerini ve büyük kız kardeşlerinin yerini söylüyor. 2 saat sonra onların çıkarıyorlar. Anneyle küçük çocuklara ulaşmaya çalışıyorlar ama günler geçiyor bu arada nasıl bir arama  biliyor musunuz bombardıman  devam ediyor kurtarma ekipleri, böyle profesyonel kurtarma ekipleri yok insanlar kendi çabalarıyla  sevdiklerini enkazın altından kurtarmaya çalışıyorlar. Çocuklar annelerine ve  küçük kardeşlerini arıyorlar hastane morgunda  parçalanmış  bedenler arasında annelerini arıyorlar, acaba hangisi annemiz diye  bakıyorlar. Annelerinin ne giydiğini iyi hatırlıyorlar. Tam 9 gün sonra anneyi buluyorlar. Annenin üzerinde toz bile yok ve çok da güzel kokuyor. Normalde ölüm olayı fiziksel bir olaydır. Bizler neden ölülerimiz direk  gömeriz, ölülerimize saygıda. Bu fiziksel olayda vücut çürür ve kötü kokmaya başlar değil mi ama işte şehit olunca böyle bir şey olmuyor.9 gün geçmiş ki aylarca sonrasında aylarca geçen kardeşlerimiz vardı bu işte olduğu gibi duruyor ve çok da güzel kokuyor. Şimdi böyle mükemmel bir atmosfer  olunca kardeşlerim sıkıntılı yerden devam ediyorlar tabii ki. O yüzden bizlerin de Cihat ayetinin muhatabı olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. İkincisi de  eminim  soruyoruzdur kendimize; biz ne oldu da, ne yaptık da hala bu katliam devam ediyor. Neyi eksik yaptık diye soruyor muyuz kendimize. Sünnetullah da biz biliyoruz birleşiklik olmaz. Kâfir çalışıyorken, kafire veren Allah müslüman çalıştı da müslümana mı vermedi? Öyle bir şeyin söz konusu değil, biz buna iman ettik. Sadece hakikaten tevekkül etmek; elinden geleni yapıp da Allah'a bırakınca, Allah'ın nasıl icabet ettiğini hepimiz iman ettik yaşadıklarımızdan bir tanesi de; ağır bombardıman altında olan bir yerde, 6-7 apartamanı indirdikten sonra insanlara çıkın burdan  dediler. Çıkın dedikleri yer neresi, Magosa, çadır bölgeleri ve o zaman çadır da yok tabii ki insanlara diyorlar ki kısaca eğer ki bombardıman da ölmek istemiyorsanız gidin soğukta ve açlıkta zillet içerisinde ölün diyorlar.  Normalde Gazze halkı çok izzetli bir halk düşmanın  dediği ile  hareket edecek değil ama çoğunun  küçük çocukları var. Çocuklar da bombardıman altlı mücadele oynuyorlar. Oyunları da bombardıman sonucu yıkılan evlerin molozlarını yoldan toplamaktı.  Çocuklarından ötürü birçok aile gitmek zorunda kaldı. Biz kalanlardan olduk. Biz sandık ki sıradan  bir bombardıman. Mesela en kötü apartmanı üzerimize yıkarlar.  Muhtemelen çünkü Gazze' de öyle bir atmosfer var  ki sürekli şehit haberi  alıyoruz,  bir gördüğümüzü bir daha göremeyebiliyoruz muhtemelen kendinizi  buna  hazırlıyorsunuz. Bir  ayağınız ahirette bir ayağınız dünyadasınız aslında ikisi de sizin için aynı ikisinde kabul ettiniz. Tek  endişemiz Allah'a verdiğiniz sözde sadık olmak son nefesinize kadar en güçlü bir şekilde direnebilmek. 

Sonrasında F-16  bombardımanlarını duyuyorduk,  bir de dronların bombardımanlarını duyuyorduk. Bu  defa  tanklar etrafımızı  sardılar. Tankların top ateşlerini duyuyoruz. Arada etrafımıza da atıyorlar. Öyle bir zamanda hemen ertesi günü şeye vurdular baz istasyonlarını vurdular. Bizim bütün  dünyayla  ilişkimiz kesildi. Hatta o aralar  ailem benden yaklaşık bir aya kadar haber alamamıştı, şehit olduğunu sanmışlar ve  neredeyse bir ay bildiğiniz yasa girmişlerdi.  Ordaysa   biz sevdiklerimizin  şehadet haberlerini  alıyorduk. Kaldığımız yerden hayatımıza  devam ediyorduk tabii ki gözlerimizden  yaşlar akıyor ama kaldığımız yerden devam ediyorduk. Çünkü bu yolda kaybedecek bir şey yok. Hele yas tutacak hiçbir şey yok. Onurlu bir yol tek dileğimiz Allah kabul etsin. 

Günler günler aktı bu defa sularımız tükendi. Namazlarımızı cem ediyoruz. Sonra teyemmüme geçtik. Yiyecekler bitti. Eğer hayatta kaldıysanız enfeksiyon hastalık geçiriyorsunuz çünkü çok fazla kimyasala maruz kalıyorsunuz. Çok geçmeden bize yardıma geldiler" yiyecek ve içeceklerimizin bittiğini söyledik" o zaman bizim paramızla bulamayacağımız yiyecekler kapımıza  kadar geldi "Allahu Ekber"  muhakkak ki Allah dualara cevap verir.  O zaman bir kez daha Allah  bize verdiği vaatte sadık oldu. Bundan şüphemiz yok ama buna bir  kez daha yok  yakinen  hissettik. "

Sözlerini şöyle son verdi: 

“Benim beş tane maddem var:

Birincisi Cihat ayetinin muhatabı hepimizin, o toprakların korunması hepimizin hakkı. İkincisi gönderdiğimiz yardımların yerine ulaştığına emin olalım ve kimse kimseye sadaka vermiyor biz sorumluluğumuzu yapıyoruz, mallarımızla cihat ediyoruz. Üçüncüsü ilimle cihat etmek. Kim nerde ne yapıyorsa; öğretmen, anne, öğrenci.. vb. kim ne yapabiliyorsa yapsın. Boykotu artık söylemeye haya ediyorum. Hiçbir şey yapamıyoruz en azından onu yapalım. Katliam bitse de boykota devam edilmeli bu zulmü unutmamalıyız. Son olarak dua etmek diyelim, öyle bir dua değil kendi sevdiklerinize eder gibi dua etmeliyiz. 

Bu dava aynı dava, bu dava bütün ümmetin davası, bu dava için büyük bedeller ödeniyor bu yüzden elimizden geleni yapmamız gerekiyor. “Verilen hediye armağanıyla program sona erdi. 

bilgierdem1.jpg

bilgierdem2.jpg

bilgierdem3.jpg

bilgierdem5.jpg

Haber: Gülcan Canpolat / Rabia Ateş 

HABERE YORUM KAT