1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. İnkâr etme yüzleş
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İnkâr etme yüzleş

17 Mart 2010 Çarşamba 15:43A+A-

Türkiye’de hükümetler, şimdi olduğu gibi, devlet zihniyetiyle kısa bir intibak sorunu yaşıyorlar gibi görünseler de, somut olaylar karşısında takındıkları tutuma baktığınızda, zamanın hep devlet zihniyetinden yana işlediğini ve hep bu devlet zihniyetinin galebe çaldığını görebiliyorsunuz.

Lamı cimi yok, bu zihniyetin adı İttihatçılıktır.

Ve İttihatçılıkla intibak sorunu aşıldığında, gerisi teferruattır. Milli haysiyetlere sığınır, İttihatçıların Anadolu halklarına reva gördüğü zulmü unutursunuz.

Hıristiyan halklara bu topraklarda uygulanan tehcir ve yaşatılan felaketler yabancı parlamentolarda alınan kararlar sonucu gündeme geldiğinde, yüzleşmeyi değil, inkâr zihniyetini savunmayı tercih edersiniz.

Tarihle ve hakikatle yüzleşmede, İttihatçı Talat Paşa kadar bile cesaretiniz olmaz.

Soykırım karar tasarılarının sonuncusu İsveç Parlamentosu’ndan bir oy farkla geçti.

Ama Seyfo Center’ın yaptığı açıklamaya bakılırsa bunun da sebebi, kararın aleyhinde oy kullananların soykırıma inanmaması değil. Seyfo Center’ı bilmeyenler olabilir. Burası Süryanilerin soykırım araştırma merkezi gibi bir işleve sahip. Seyfo, bilmeyen okurlar için yazmak gerekir; Mertz Yergen Ermeniler için neyse Seyfo da Süryaniler için odur. SHOAH Yahudiler için ne anlama geliyorsa, Seyfo da Süryaniler için o anlama geliyor.

Seyfo, Süryanilerin 1915’te yaşadığı felaketi anlatmak için kullanılıyor. Kılıç yılı, kılıçtan geçirme gibi anlamlara da gelir. İsveç Parlamentosu’nda kabul edilen kararın diğerlerinden farkı var. Bu karar, Süryani ve Rumlara karşı gerçekleşen uygulamaları da soykırım olarak kabul ediyor.

Seyfo Center, sözünü ettiğim açıklamasında, kararın lehine oy vermeyen İsveçli parlamenterlerin, soykırımı kabul etmedikleri veya anlamada zorlandıkları için değil, sırf Türkiye-İsveç ilişkileri zarar görmesin diye aleyhte oy kullandıklarını belirtiyordu. Bence bu çok doğru bir tesbit ve hiç mübalağa ya da abartı değil.

İsveç toplumu Süryani halkını belki de dünyada en iyi tanıyan toplum. Süryanilerin ikinci vatanı gibi İsveç. Kendi vatanlarında, Turabdin bölgesinin merkezinde yani Midyat ve çevresinde sadece üç bin Süryani yaşıyor. Oysa Stockholm’e yakın büyükçe bir kasabada, Sötederya’da 20 binin üstünde Süryani var. İsveçlilerin, yıllar yılı kalabalık gruplarla ülkelerine akın eden bir halkın başına acaba neler geldi, kim bu halk, yurdunu yüzyıla yayılan bir zaman içinde neden terk etmeye zorlandı diye hiç merak etmeyeceklerini mi sanıyorsunuz?

Gerçek o ki, İsveç devleti, İsveç’in siyasi partileri ve sivil toplumu bu halkı bağrına bastı. Kültürel, siyasal haklar kullanmasının önünü açtı. İbrahim Baylan, Midyatlı bir Süryani. İsveç Sosyal Demokrat Parti’nin genel sekreteri. Yani partisi seçimleri kazanırsa, İsveç başbakanı olacak. Yılmaz Kerimo yine Midyatlı bir Süryani. Milletvekili ve partisinin il başkanlığını yapıyor. Geçen yıl Stockholm’e gittiğimde Süryani dostlar anlatmıştı. Aslen Hasankeyfli bir Süryani genci, bugün İsveç’te, İsveç Kralı’nın yıllık bütçesine karar veren komisyonda yer alıyor.

Geçen yıl, Süryanileri anlatan bir kitap yazmaya karar verdiğimde benim zihnimdeki Midyat ve Süryaniler bambaşkaydı, kitap bittiğinde ise bambaşka.. 1915’te yani Seyfo yılında benim doğup büyüdüğüm bu ilçede olup bitenleri merak edip, Süryanilerden dinlediğim hikâyeler ve bu konuda okuduğum tarih kitapları aklımı başımdan aldı. Kalbimi derinden yaraladı.

İki farklı zaman ve iki farklı bellek arasındaki mesafe yarılmış gibiydi.

Beşiri Ermenilerinden Gulê’nin kızı Midyatlı Marin’in hikâyesi ve Seyfo’dan kaçmaya çalışan Süryanilerin sığındığı Aynwerdo’nun direniş destanı gençlik yıllarımın anıları arasında kalan, sokaklarında dolaştığım, yaz aylarında gidip akrabalarımda kaldığım o sakin ve huzurlu zamanların Midyat’ından çok farklıydı.

Süryaniler ve başka halkların trajedisi sanki 1915’te yaşandı ve bitti gibi düşünmek, sonra da Balkanlarda aynı şeyleri biz de yaşadık gibi tartışmalı bir mazeretin arkasına sığınmak bana hiç gerçekçi gelmiyor.

Hrant Dink daha üç yıl önce ve hepimizin gözleri önünde öldürüldü. Ermeni sorunu tarihsel ve güncel haliyle önemini korumaya devam ediyor.

Süryanilerin İsveç’te 20 civarında kiliseleri var. Kendi anayurtlarındaki iki manastırdan birinin –Mor Gabriel’in- toprakları yargı yoluyla ellerinden alınmaya çalışılıyor. Hapsunnas’taki bir manastırın yolu ise, Hazine malı olarak ve ihale yoluyla çoktan satıldı. Süryanilerin katledildiği faili meçhul cinayetlerin dosyası tozlu raflarda bekliyor. Hakkâri’den Midyat’a, 1987’den 1998’e kadarki dönemde 45 kişi öldürüldü. (Affet Bizi Marin, Orhan Miroğlu, Everest Yayın., s.90)

Hem sonra, Dersim doğumlu kayıp kızların hikâyelerini nereye koyacağız, asit kuyuları, toplu mezarlar, uluslararası hukukta ne anlama geliyor bunu daha konuşmadı bu toplum.

Anlaşılan bunu konuşmak ve devlet adına bir tutum belirlemek için de başka ülkelerin parlamentolarından bu konuda bir gün çıkacak olan kararları bekleyeceğiz.

Bu netameli tarih söz konusu olduğunda İttihatçılığın Silivri sakinlerinden ibaret bir şey olmadığı gün gibi ortada.. İttihatçılık bir ulusal kabul görüyor ve bu ulusal kabulün merkezinde, Türk ulusunun, artık Anadolu’da başka halklarla birarada yaşayamayacağı fikri yer alıyor. Türkiye bu fikri aşabildiği ölçüde demokratikleşecek ve değişecek. Bunun için tarihle yeni bir hesaplaşma ve yüzleşme kaçınılmazdır.

İşin ironisi şurada ki, değişimin temel aktörü olan ve bu bakımdan da son on yılda, yeni İttihatçıların kanlı darbe planlarının hedefi haline gelmiş bir hükümet, tarihle barışmak ve tarihin ağır yükünden kurtulmak meselesinde, yaptıkları ve ettikleriyle, İttihatçılıkla intibak sorunu yaşamadığını bize her defasında göstermeye çalışıyor.

Suçun inkârına sahip çıkıyor, milli haysiyetlere sığınıyor ama, henüz mağdurların acısına ve yasına iyi gelebilecek bir tek jesti bile yok.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT