İngiltere’deki Mavi Marmara Mağdurları’ndan Açıklama
İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICC) yargılanmaktan kurtulmak için mahkemenin savcı ve hakimlerini tehdit ediyor. Son gelişmelerle ilgili Mavi Marmara Mağdurları İngiltere’de basın toplantısı gerçekleştirdi.
İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICC) yargılanmaktan kurtulmak için mahkemenin savcı ve hakimlerini tehdit ediyor. Son gelişmelerle ilgili Mavi Marmara Mağdurları İngiltere’de basın toplantısı gerçekleştirdi.
Açıklamada, “Sayın savcıya ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne çağrımız özgürce ve adaletin gereği olarak bu soruşturmayı başlatmasıdır. Unutulmamalıdır ki ICC, gücün hukuku boğma ve sadece kendi tarafına çalıştırma çabası karşısında insanlığın ve mağdurların en kıymetli umududur” ifadeleri yer aldı.
Mavi Marmara Mağdurları’nın hukuki sürece dair 13 Şubat 2019 tarihinde, Londra’da yaptıkları basın açıklamasıdır.
Bize saldırılmasına hiç gerek yoktu. İsrail’e ya da başka hiç kimseye tehdit oluşturmadık. Buna rağmen, şiddet ve hırsızlık içeren, özgürlüğümüzden mahrum bırakıldığımız vahşi bir saldırıya uğradık. Bu saldırı, dünya medyasının kızgın bakışları önünde gerçekleşti ve İsrail ordusunun sivil protestocular üzerinde uyguladığı sistematik günlük saldırıların acı bir örneğiydi.
Tüm Mavi Marmara ve Gazze Özgürlük Filosu kurtulanları adına o gece ve sonrasında işlenen suçlar için yalnızca adalet aradığımızı yinelemek istiyorum. Gerekli tüm yasal kanallarda adalet için mücadelemizi yenilemek için her şeyden önce Londra'da bir araya geliyoruz. Basit bir insani misyona sahip olan ve kendilerine yaşatılanları hak etmeyen, 37 farklı milletten mağdurlarız. Bazılarımız hayat değiştirecek şekilde yaralandı, bazılarımız da öldü.
Biz mağdurlar olarak, 31 Ocak'ta bir İsrail STK'sının devam eden davamıza müdahalesinden ve bizi alçakça ve düşmanca bir niyetle radikaller olarak göstermeye çalışmasından derin endişe duyuyoruz. İsrail mermilerinin altında acı çekenlere tanık olanlar olarak, sözüm ona “sivil” bir örgütün bize bu şekilde iftira atıp karalamayı seçmesi acı verici.
Mahkemenin bir soruşturma açmaya karar vermesini engellemek için İsrail’in başvuruları, mağdurları ve avukatları hedef olarak gösterebilmek için iftira ve manipülasyon yöntemleri içeriyor.
Daha da endişe veren ise, bu kişilerin eylemlerinin, en olağanüstü ve temelsiz suçlamaları içinde barındıran kamuya açık bir belgeyle UCM’ye yapılan başvurunun bir parçası olması.
Bu korkunç saldırının mağdurları olarak UCM’nin, saygın yardımseverlere karşı gerçekleştirilen bu suçlara dair bir soruşturma ile ilerleyeceğine inancımıza sadık kalıyoruz. Yine de yüksek derecede politik, hukuki dayanağı olmayan ve temelsiz suçlamalarla mahkemeyi etki ve baskı altına alma girişimlerinden tiksiniyoruz. Mağdurlar olarak, UCM Ön İnceleme Dairesi ve savcısının özenle ve tarafsız bir şekilde çalışması gerektiği konusuna her zaman saygı duyduk. Ancak geçen haftaki başvuru (NGO başvurusu), bu süreci baltalamak için açık bir girişimi ortaya koyuyor. Bu (başvuru), Washington’daki siyasi liderlikten gelen -Başkan Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olan John Bolton gibi- ve eğer kendi çıkarlarına ya da müttefiki İsrail’in çıkarları aleyhine davalar yürütülürse bunun ciddi etkileri olur tehditlerinin ortasında yapıldı.
Savcının bugüne kadar göstermiş olduğu tavırdan bu metotlar yoluyla tehdit edildiğine dair endişemiz bulunmaktadır. Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler de bu kaygıyı artırmıştır. İsrail’in UCM’ye gönderdiği dosyada Bolton’un konuşmasını refere etmesi ve bu konuşma metninin linkini koyması Mahkeme üyelerine açık bir tehdittir.
Roma Statüsü bizim gibi insanlara adalet için bir yol vermek amacıyla yazılmıştır. Şimdi ise 1998 yılında uygulanmasına dahi imza atmayanlar tarafından (Statu’ye) meydan okunmaktadır. Şimdi aynı ülkeler Mavi Marmara mağdurlarına karşı bir iftira, kinaye ve yalan kaynağıdırlar. Ve onların eylemleri ancak kesinlikle UCM’nin çalışmalarını rahatsız etme ve baltalama girişimi olarak algılanabilir. UCM’nin yeminli yargıçları ve savcıları ve uluslararası topluluk, özellikle de BM, Mahkeme'nin bağımsızlığını korumalı ve bireylerin veya grupların adalet arama haklarına saygı göstermelidir.
Hatırlatmak isteriz ki İsrail’in işlemiş olduğu suçlar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin 22 Eylül 2010 tarihli raporunda İsrail’in Mavi Marmara saldırısı sırasında işlediği suçlar tasnif edilerek hukuki gerekçeleri ile yayınlanmış olup; bu rapor konseyin 17 Haziran 2011 tarihinde 36 devletin oyuyla kabul edilmiştir. BM tarafından bu suçlarla ilgili İsrail’in yargılanması ve yaptırım uygulanması için gereğinin yapılması kararlaştırılmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konulan bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı bu olaydan dolayı re’sen soruşturma açmalı ve süreci başlatmalıdır.
Savcı daha önce İsrail’in meşru müdafaa argümanlarını aşağıdaki ifadelerle reddetmesine karşın henüz bunu yapmadı:
“İsrail askerleri, 31.05.2010 günü Mavi Marmara ve diğer gemilerdeki eylemleri ile ‘kasten öldürme, kasten yaralama ve insan onuruna aykırı davranış’ suçlarıyla ‘savaş suçu’ işlemiştir. İsrail’in Gazze üzerindeki etkin kontrolü devam ettiği için İsrail Gazze’de işgalci statüsündedir. Gazze Özgürlük Filosunda yer alan tüm katılımcılar, uluslararası hukukta korunan siviller statüsünde olup İsrail askerleri, yolcuların sivil olduğunu bildiği halde saldırıyı gerçekleştirmiştir.”
Savcı, (İsrail’in) meşru müdafaa savunmasını neden reddettiğini şu sözlerle de destekledi: “Otopsi raporları, öldürülenlerin başlarından, bacaklarından ve boyunlarından çok sayıda atış aldıklarına ve en az 5'inin yakın mesafeden vurulduğuna işaret ediyor.”
Savcı İsrail’in savaş suçu işlediğini kabul etmesine rağmen, yeterince ‘Gravity’ (yoğunluk) olmadığı gerekçesiyle bir soruşturma açmayı reddetmiştir. Mavi Marmara avukatlarının bu karara itiraz etmelerinin ardından mahkeme savcının kararını hatalı bulmuştur.
UCM Ön İnceleme Dairesi 15 Kasım 2018 tarihinde yayınladığı kararında bir kez daha savcının kararının yanlış olduğuna ve kararını tekrar gözden geçirmesine hükmetti. Ayrıca sürecin daha fazla uzamasının önüne geçmek için de savcıdan 15 Mayıs 2019 tarihine kadar nihai karara varmasını talep etti.
Savcı bu karara karşı itiraz/temyiz başvurusunda bulundu. Savcının soruşturma açmayı reddetmesinin kendi meslektaşları, dış paydaşlar ve Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere önüne konulan açık yasal gerçeklere aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Savcının 31 Ocak 2019'da yapılan başvuruda da görüleceği üzere, eşi görülmemiş bir dış baskıyla karşı karşıya kalmasından derinden endişe duyuyoruz. Mahkemenin işini yapmasına izin verilmeli. Savcının işini yapmasına izin verilmeli. Mağdurların, iftira ve saldırıya uğramadan adalet aramasına izin verilmeli. En az hak ettiğimiz bu.
Değinilmesi gereken bir başka önemli husus ise; İsrail sürece katılma talebi vasıtasıyla Türkiye - İsrail anlaşmasının bu mahkeme tarafından dikkate alınmasını istemiştir. Mavi Marmara’ya yapılan korkunç saldırıdan kurtulanlar adına böyle bir anlaşmaya taraf olmadığımızı söylemek istiyorum. Böyle bir anlaşma hiçbir mağduru bağlamaz, bağlamayacaktır. Hiç kimse Türkiye Hükümeti’ne böyle bir yetki yada sorumluluk da vermemiştir. İsrail hangi devletle ne anlaşma yaparsa yapsın mağdurların hak arama ve adalete erişim hakkı hukukun koruması ve garantisi altındadır.
İsrail aynı dosyada Türkiye ile 2013 yılında ayrıca bir mutabakat daha yaptığını beyan etmiştir. UCM’ye İsrail tarafından sunulan bu mutabakat metni daha önce hiçbir şekilde görülmemiştir. Eğer sunulan bu belge doğruysa yani ikinci ve gizli bir mutabakat daha mevcutsa dahi böyle bir mutabakatın da bizleri hiçbir şekilde bağlamayacağını buradan açıklıyoruz.
Gazze’ye hala ölümcül bir abluka uygulayan İsrail bu abluka suçuyla çok sayıda çocuğun, hastanın ve kadının ölümüne sebep olmuştur. Hal böyleyken bu ablukayı kaldırmak ve Gazze’deki Filistinlilere yardım götürmek isteyen insanlara saldırmış ve insani yardım gönüllülerini korkunç bir şekilde katletmiştir. 100’ün üzerinde kişi ağır yaralanmış bazıları sakat kalmıştır. Adaletin gereği bu saldırıda İsrail’in sivil kılığına bürünerek mahkemeye tehdit etmesine müsaade etmeden, İsrailli sorumluların mahkeme önüne çıkarılması ve yargılanmasını sağlamak olmalıdır.
Adaletin tecellisi, adil bir yargılanmanın başlaması ile başlar.
Sayın savcıya ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne çağrımız özgürce ve adaletin gereği olarak bu soruşturmayı başlatmasıdır. Unutulmamalıdır ki ICC, gücün hukuku boğma ve sadece kendi tarafına çalıştırma çabası karşısında insanlığın ve mağdurların en kıymetli umududur.
HABERE YORUM KAT